Bir gün bir Türk, bir Kürt ve bir Ermeni başka bir Türk’ün bahçesine erik hırsızlığı yapmaya girerler. Hırsızlar bahçedeki erikleri çalarken ev sahibi hırsızları fark eder, iş üstünde yakalar. Fakat üçünü birden dövmesi mümkün değildir. Ne yapması gerektiğini düşünür. Ermeni’ye döner: Ulan hadi bu Türk ve Kürt benim din kardeşim, benim dinimden, benim ümmetimden, sen benim dinimden bile değilsin, ne hakla eriklerimi çalarsın, diyerek Türk ve Kürt’ü yanına çeker. Ermeni’yi bir güzel dövüp dışarıya atınca Kürde döner: Ulan hadi bu Türk, onunla aynı ırktanım, ona eriklerim feda olsun, sen benle aynı ırktan bile değilsin diyerek Türk hırsızı milli duygularla yanına çeker ve yine tek başına Kürt’ü de bir güzel döverek dışarıya atar. Bu sefer Türk’e döner: Ulan sen utanmıyor musun, bir Kürt ve bir Ermeni ile birlikte olup erik hırsızlığı yapmaya? Türk’ü de bir güzel döverek dışarıya atar. Dışarıda dayak yemiş halde bekleyen üçlüden Kürt olan sorar: Yahu biz üç kişiydik, bu adam tek kişiydi. Nasıl oldu da üçümüzü birden dövüp de bu hale getirdi? Türk cevap verir: Ermeni’yi dövdürtmeyecektik.

Ermeni ve Kürdün dövülmesine onay verip destek olanlar dayak yemekle karşı karşıya.

Koltuğunu kaptırmamak uğruna elinden gelen her şeyi yapmayı meşru gören mevcut iktidar, Canan Kaftancıoğlu'na ceza ve siyaset yasağını Yargıtay'a onaylattı. Kaftancıoğlu'nun ardından sırada Ekrem İmamoğlu ve HDP'nin kapatılması gibi pek çok saldırı var.

İktidarın Kaftancıoğlu saldırısı sonrası şaşkınlık yaşanmamalı. Çünkü bu saldırganlığın tarihi eski.

Kaftancıoğlu'na siyaset yasağına tepki gösteren CHP Genel Başkanı, “Anayasaya aykırı bir düzenleme geliyor. Bunu biliyoruz ama buna 'evet' diyoruz. Demokrasi için bir bedel ödenecekse öderiz" diyerek HDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına evet demişti.

11 Eylül 2016 tarihinde, OHAL döneminde kayyım uygulaması başlatıldı. Kürt belediye başkanlarını görevlerinden alarak onların yerine kayyım atanmasına parlamentodaki muhalefet partileri tepki göstermedi. Zaten, HDP Eş Genel Başkanlarının ve milletvekillerinin gözaltına alınıp tutuklanmasına da yeterli tepkiyi göstermemişlerdi. HDP'li Kürtlerin dövülmesine “evet” diyen CHP, bir süre sonra Enis Berberoğlu'nun da dokunulmazlığının kaldırılması ile karşı karşıya kaldı. Dayak yeme sırası, Kürdün dövülmesine evet diyenlere gelmişti.

Bu furya devam ederken mevcut iktidarın Irak ve Suriye'deki 'sınır ötesi' operasyonlarına destek verenler, hükümet olunca Kandil'i yerle bir edeceklerini göğüslerini kabartarak açıkladılar.

C.Kaftancıoğlu'na yönelik politik tavıra tepki gösterenlere “HDP'yi dövdürtmeyecektiniz” tepkisi verenler oldu. Madem Kürtleri dövdürttünüz sıra sizde, size yapılanlar bizi ilgilendirmez denerek kenara çekilmek doğru olmaz. Osmanlı'dan bu yana sürdürülen Ermeni, Kürt, Alevi, Pontus, Süryani, v.b. sürgünleri, soykırımlarından hareketle olan bitenlere duyarsız kalmak, faşizmin saldırılarına onay vermektir. Faşizmin her türlü baskı, şiddet, terörüne karşı çıkmalıyız. Sosyalist sol, Kürt yurtseverleriyle birlikte direniş ittifakı çabasının içinde olmalıdır.

2015 yılındaki katliamlar döneminin başbakanı Davutoğlu, 10 Ekim katliamının ardından katıldığı bir canlı yayında “Oylarımız artıyor” demişti. Davutoğlu, AKP’den ayrılıp kendi partisini kurduktan sonra, o döneme ilişkin “2015 Haziran-Kasım’ı arasında olanları açıklasam kimsenin birbirinin yüzüne bakacak hali kalmaz” demesine karşın, işledikleri suçları itiraf edemedi. İtiraf edecek olsa, hepsinin yolu yüce divana gidecektir.

Son saldırıyı, iktidarın İstanbul'u elinden kaptırmasına yönelik bir saldırı olarak değerlendirmek eksik ve yanlıştır. Bu saldırı, tıpkı 5 Haziran’da HDP’nin Diyarbakır mitingine, 20 Temmuz’da Şanlıurfa Suruç’ta ve 10 Ekim’de Ankara’da gerçekleştirdiği saldırıların benzerlerinin yineleneceğine yönelik saldırılara yeşil ışık yakmaktır.

Seçimin olup olmayacağı belirsizdir. Seçim yapılacak olsa bile, daha önceleri de olduğu gibi şiddet ve katliamlar dönemi şeklinde geçeceği sürpriz olmayacaktır. Olasılıklardan bir diğeri ise, koltuğunu korumak isteyenlerin başlatacağı iç savaştır. Bu açıdan, Kılıçdaroğlu'nun SADAT'ın önüne gitmesi isabetli bir karardır. İktidarın yönetip yönlendireceği iç savaşı yürütecek katiller çetesini eğiten SADAT ile kontrgerillanın kirli planları teşhir edilmelidir. En geniş çevrelere önümüzdeki süreçteki tüm olasılıklar anlatılarak bilinçlendirilmelidir. Bilinçlenmenin ötesinde hızlı biçimde organize olunmalı, direnişe yönelik hazırlıklar yapılmalıdır.

Yüzyıllardan beri Kürt, Ermeni, Alevi, Rum, Pontus, Süryani... dövülmeye devam etmektedir. Bu dayağın artarak devam etmesi istenmiyorsa, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!” sloganına sahip çıkılmalıdır.