“Şiddet, yetersiz kimsenin son barınağıdır.”⁽¹⁾
27 Ekim günü yüzleri maskeli, palalı faşist güruhun Hacettepe öğrencilerine saldırısı, son barınakları şiddete tapınan sakat anlayışların ürünüdür.
Özel güvenlik ve polis desteğiyle Hacettepeli öğrencilere saldırtanlar, önümüzdeki dönem ne ile karşılaşacağımızın mesajını verdiler.
Bu saldırının Hacettepe Üniversitesi öğrencilerine yönelmesi bir tesadüf olamaz. Hacettepe bilinçli olarak seçilmiş bir hedeftir. Bugün öğrenci gençliğin mücadelesinin yükseldiği alanlara yöneltilen paramiliter saldırılar, bir süre sonra tüm muhalif kesimlere yöneltilecektir.
60’lı ve 70’li yıllarda da saldırılar üniversite gençliğine yöneltilerek başlatılmıştı. Bu yanıyla ele aldığımızda, adeta “tarih tekerrür ettiriliyor”. Burada sorulması gereken nokta şu: Önceliği niçin öğrenci gençliğe verdiler?
19 Mart 2025'te Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasının ardından başlayan protestoların en dikkat çekici yanı, öğrencilerin polis barikatını aşarak Saraçhane’ye yürümeleriydi. Barikatın Beyazıt’ta aşılması da çok anlamlı. Çünkü 68, 78 ve 87 süreci sonrasında İstanbul Üniversitesi ile Beyazıt⁽²⁾ bölgesi her dönem, öğrenci eylemlerinin odak noktalarından biriydi.
İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin polis barikatını aşarak Saraçhane’ye ulaşması 19 Mart eylemliliklerini fişekledi. CHP’yi radikal tavır almaya yönelten bir kırılma noktasıydı.
19 Mart sonrası yükselen halk protestoları sırasında öğrenci gençliğin ayağa kalktığı görüldü. Atalet içerisinde olan öğrenci gençliğin yükselen protestoları, direnişleri mevcut iktidarı kara kara düşündürttü. Çünkü, öğrenci gençliğin yıllar süren hareketsizliğine son veren bu süreçte, İstanbul Üniversitesi, ODTÜ, İTÜ, Hacettepe, Boğaziçi gibi üniversitelere özel üniversiteler, kimi vakıf üniversiteleri ile liseler de eklendi. Öğrenci gençlik silkindi, ayağa kalktı.
Yeni dönemin başlaması sonrası Hacettepe’deki direnişler ön plana çıktı. Yemekhane ücretlerinin artışına yönelik protesto gerçekleştiren gençler, yemekhane çalışanlarına yardım ederek yemeklerin dağıtımını yaptılar, yemekhanenin temizliğini gerçekleştirdiler.
Sadece Hacettepe değil, birçok üniversitede bir türlü aşılamayan sorunlar dolayısıyla protestolar yükseldi, rektörlük önüne yüründü, kayyım rektörlerin istifasını istediler. Öğrenci gençliğin geçmişte olduğu gibi ayağa kalkıp örgütlenmesi mevcut iktidarı tedirgin etmektedir. Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyım rektöre karşı 4 Ocak 2021’de başlatılan öğrenci ve akademisyen protestoları kesintisiz olarak sürdürülmektedir.
Ancak iktidarın başını ağrıtan tek nokta bu değil.
19 Mart’tan bu yana azınlık durumuna düşen iktidar, ömrünü uzatma yolunda derin hesaplar peşinde. Kayyım atamaları ve yargı kanalıyla muhalefetin elindeki tüm kurumlara, yapılara, hatta televizyonlara el konuyor. İlginçtir, yandaş sermaye gruplarına bile çökülüyor. İstenilen herkes içeriye alınıp yıllarca hapsediliyor. CHP’nin “mutlak butlan” yoluyla imha edilmesini şimdilik başaramasa da, “büyük turp” planları bitmek bilmiyor.
Kürt sorununun çözüleceği iddiasıyla başlatılan çalışmaların gereği olarak demokratik adımların atılması beklenirken, burjuva demokrasisi imha edildi. Yasama, yürütme ve yargı tümüyle “Tek Adama” bağlandı. 102 yıllık tarihi olan Cumhuriyetin tüm kazanımları yok edildi.
“Nadir toprak elementleri”nin, ABD’den alınan Boeing uçakları ve enerji alımları karşılığı olarak peşkeş çekildiği iddiaları büyük bir tehlikeyi göstermektedir. Bu, ülke zenginliklerinin dışarıya aktarılması anlamına gelmektedir. Bu sorunlara pek çok şeyi ekleyebiliriz. Ancak konumuza dönersek, Hacettepe Üniversitesi'nde 2022 ve 2024’te de palalı saldırılar yapıldı. Dolayısıyla ilk olmadığı gibi, son da olmayacak.
Hitler’in, “Aklın bittiği ve sustuğu yerde son karar şiddete aittir,” sözü, tüm faşist yapıların ırkçı, şiddete tapınan kafa yapılarını göstermektedir. Hacettepe Üniversitesi’ndeki sol görüşlü öğrencilere saldırtılan maskeli palalı faşistler, şiddet kullanarak toplumu terörize etmeye çalışan paramiliter gruplardır. Bunların kimlikleri bilindiği halde gözaltına alınmadılar. Çünkü özel güvenlik ve polis palalı saldırganların sırtlarını sıvazlamışlardı. Polis saldırıya uğrayan gençleri gözaltına almıştır.
Şimdi tartışılması gereken soru şudur: Devlet mekanizması sıkıştığı her an, tarihi tekerrür ettirerek paramiliter grupları halkın üzerine saldırtıyor. ‘Toplumu terörize ederek’ yükselen muhalefeti susturup, sindirmek istiyor.
Kıbrıs’taki seçimlerde hezimete uğrayanlar, ülke genelinde hilesiz bir seçim yapılsa kendilerinin de hezimete uğrayacaklarının farkında olduklarından, muhalif kesimi her türlü kirli yöntemlerle sokaklardan uzaklaştırmayı hedefliyorlar.
“Şiddet korkunun çocuğudur.”⁽³⁾
10 Ekim Ankara Gar ve Suruç Katliamları’nı (20 Temmuz 2015) yaptırdıklarında oy oranlarının yükseldiğini övünç duyarak açıklayanlar korkularını şiddete başvurarak gidermeye çalışmışlardı. Emperyalizmle eş güdümlü olarak kirli politikalarını yürütenlerin neler yapacağını geçmiş deneyimlerimizle biliyoruz.
68 ve 78 sürecinde ezilen halklarımızın üzerine saldırıya geçirtilen ‘sivil faşist’ görünümlü “paramiliter” gruplara karşı mücadele yürütüldü. Çünkü faşist güçler mahallelerden işyerlerine, okullardan fabrikalara kadar her yeri işgal etmek üzere harekete geçirilmişlerdi. Amaçlarına ulaşabilmek için, her türlü devlet desteği ve silahlı paramiliter güçlerle saldırı yürütmüşlerdi. Devrimci sol güçlerin faşizme karşı direniş anlamında yürüttüğü mücadeleyi şöyle eleştirenler oldu; “Mücadeleyi sisteme karşı değil, sivil faşistlere karşı yürüttünüz.” Hatta, 12 Eylül mahkemelerinde böyle davrandıkları yönünde özeleştiri veren sol örgütler de çıktı.
Gündemimize taşınan saldırılar karşısında ne yapılması gerektiği tartışılmak zorunda. Emperyalizme ve faşizme karşı mücadelenin sınıf eksenli olması gerektiği genel kuralına hiç kimsenin itirazı olamaz. Fakat, bugünlerde palayla saldıran yüzleri maskelilerin eline, uzak olmayan bir tarihte silah ve bomba verileceğini biliyoruz. Bu saldırganlık, bir süre sonra sokaklara, toplu gösterilere de yönelebilecektir.
Bunların önüne geçmenin temel yolu kitlesel örgütlenmedir. İşçi, emekçi, köylü, kadın, genç, öğrenci tüm kesimler birleşik mücadeleyi organize etmeye yönelmeli. Sol sosyalist yapılar tabandan gelen önerilerle birlikteliğin oluşturulmasına yönlendirilmeli.
⁽¹⁾ lsaac Asimov
⁽²⁾ 23 Eylül 1969'da İstanbul Üniversitesi'nde katıldığı Öğrenci Birliği Kongresi sonrasında Taylan Özgür Beyazıt’ta katledilmiştir. ABD'nin Ankara büyükelçisi Robert Komer’in arabasının ODTÜ’de yakıldığı 6 Ocak 1969 tarihli eyleme katılanlardan birisi olduğu gibi, ODTÜ Stadyumu'ndaki büyük "Devrim" yazısını yazan gençlik liderlerinden biridir.
⁽³⁾ Amin Maalouf