Konuya girmeden önce, ülkemizde ki reformcu ve ırkçı-dinci muktedirlerin özelliklerine dikkatinizi çekmek isterim.

A-    Binlerce yıllık Anadolu’nun hoşgörü(tolerans) ve imece kültürü, her ne kadar Şark kurnazlığının kapitalizmle buluşması sonucu ortaya çıkan AKP-MHP vb. türden siyasi fosseptik akımlar tarafından çürütülmeye uğrasa da yine de burjuvaziyi ve halkı tümden terk etmiş değildir. Bu burjuva kültürün temsilcisi olarak, E. İnönü-Ecevit, Kılıçdaroğlu, Kaftancıoğlu vb. sayabiliriz. Tüm devletçi ve ırkçı kültürlerine rağmen öncelikle bu gerçeğin altını çizmemiz gerekiyor.

B-     Dürüst insanlar ve de yalan söylemeyenler, kişilerin yalan söylediklerine inanamazlar. Dahası, akla hayale gelmeyen hile ve fantastik görüşleri anlamakta zorlanırlar. Daha da kötüsü kendilerine dost görünenlerin verdiği bilgiye inanarak yalanları benimsemiş ama bunun farkında olmazlar. Örneğin CHP’nin en az 20 bin sandıkta temsilcisi olmadığı halde, ‘tüm sandıklara hâkimiz. Hiçbir sorun yok’ diyebilirler vs.

Bu gerçekler kavranmadan, özellikle ülkemizde kötüleri alt etmek imkânsızdır.

Ayrıca son seçimleri objektif değerlendirmekten uzak siyasiler-gazeteciler hatta devrimciler, toplumun bir başka sorunu olarak önümüzde durmaktadır. Bazıları ‘ben demiştim’ cilerden, bazıları yoksul kesimi ‘günah keçisi’ ilan edenlerden ve bazıları da ırkçı ve gerici ideolojilerinin bir gereği olarak sonucu Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasına bağlayanlardan oluşmaktadır. Ezberler ve verilen bilgilerin dışında bir üretim yapmayan bu kişiler, muhalif de olsalar asla araştırma-inceleme vb. analizlerle uğraşmazlar. Onlar, ön yargı ve ezberlerinin doğru çıkmasıyla ilgilenirler sadece.

Şimdilik bunları not ederek konumuza girebiliriz!

Son seçimler öncesi, çoğumuz, iktidarın şiddet ağırlıklı ve de kolpacılık adını verdiğimiz korkutma yöntemleriyle dipten gelen dalgayı durdurmaya çalışacağını biliyorduk. Ayrıca seçim hilesi yapacakları söylenmesine rağmen, kimse iktidarın hilede master yapmış olduğunu düşünüp tedbir almadı. RTE’nin sakinliği, MHP’nin ittifak dışında seçime girmesi aslında bu konuda ciddi bir çalışma yaptıklarının bir işaretiydi. Anlayamadık! Tabi seçim sonrası bunların açığa çıkmış olması önemli bir dezavantaj olsa da onlar, iktidar gücünü ve de yüzbinlerce trol ordularını vb. silahlarını kullanarak toplumun aydınlanmasının önüne geçeceklerini hesaplamaktadırlar. Peki, Kılıçdaroğlu karargâhı, hangi hazırlıkları ve güçleri oluşturmalı ki bu kötülerin ve zombilerin saldırısını durdurabilsin ve seçimi alabilsin?

Seçimi almak için CHP’nin şu adımları atması bana göre gerekli olandır:

1-     Kendi içindeki Truva atlarını etkisiz kılması, hatta seçmenin moralini tekrar yükseltmek için bunları partiden atması gerekiyor. Hatırlayın daha önceki seçimde CHP’nin “Sandık güvenliğini organize eden “Sandık Gücü” adlı oluşumun başındaki ve Şanlıurfa’dan sorumlu kişi M. Ali Çelebi’ydi. Deşifre olur olmaz AKP’ye katıldığını biliyorsunuz.

2-     Seçimin hile yoluyla bu sonuca ulaştığını ve de yeteri uyanıklığı gösteremediklerini açıkça kabul eden bir yaklaşım sergilenmelidir. Kılıçdaroğlu’nun bugünkü açıklaması olumlu fakat yeterli değildir.

3-     Hileler iki kategoride ele alınıp buna göre tedbirler acilen yerine getirilmelidir. Birinci hile yolu, ciddi bir inceleme ve karşılaştırma yapılarak açığa çıkartılan açıktan yapılanlardırBunlar o kadar çeşitli ve çok ki; Yeşil Sol Parti ve CHP, binlerce tutanaklarda itiraz ederek olumlu sonuç aldıkları iddia ediliyor. İkinci hile yolu ise anlaşılması ilk anda zor olan gizli yapılanlardır. Bunlar; esas olarak muhalefet temsilcilerinin olmadığı veya muhalif kisvesiyle yıllar öncesinden CHP-YSP vb. partilere girerek sandık sorumlusu olmuş, Truva atlarının bulunduğu (yani pratikte hiçbir muhalefet temsilcisinin olmadığı) sandıklarda yapılan oy kaydırmalarıdır. Eğer 20-30 bin sandığın muhalefetin kontrolü dışında olduğunu düşünürsek(ki CHP’nin 20 bin sandıkta temsilcisi olmadığı itiraf edilmiştir) bu en az 3 milyon oyun yer değiştirdiği anlamına gelir. Ki bu hilenin devlet güçlerinin kontrolü ile yapıldığını da unutmayalım. Bu da % 5 gibi bir orana tekabül eder ki bunu, açıktan yapılan hile yoluyla kazananlara ekleyin, son açıklanan resmi seçim sonucu çıkar ortaya. Hâlbuki gerçek seçim sonucu yüzde iki eksi ve artı ile şudur: RTE: %40, Kılıçdaroğlu %58 Yine MHP: %5, YSP: % 12, İP: %10 vb. Peki, ne yapılmalı?

İlk iş sandıklardaki görevlilerin güvenirliği için çalışmayı hızlandırıp bu işle uğraşan bir ekibi geciktirmeden görevlendirmek gerekiyor. Ayrıca parti görevlilerin olmadığı sandıklara dışardan veya bölgeden gönüllü gözlemciler atamak vb. adımları organize etmek gereklidir.

Kılıçdaroğlu 17 Mayıs günü yaptığı heyecanlı ve tedirgin konuşmasında ki en önemli tespiti, ‘bunların usulsüzlük ve ahlaksızlıkları sınır tanımıyor’ ve ‘her sandık için iki değil 5 gözlemciye ihtiyacımız var’ diyerek aslında yukarıdaki tespitlerimi doğrulamıştır. Fakat bu tespitlerinin nedenlerini kamuoyuyla paylaşmamış, aksine ilk seçim öncesinde de tekrarlanan milliyetçi propagandaya ağırlık vermiştir. Bunun bozulan moralleri düzeltmek için yararı olsa da ‘usulsüzlük ve ahlaksızlıkla’ mücadele esas alınmalıdır. Yani seçimin galibinin kendisi olduğu ve YSK’nın açıkladıklarının ise hile sonucu oluşan yapay sonuçlar olduğunun bilinciyle hareket ederek çalışmaya başlamalıdır.  Başarının ilk adımı buradadır.

4-     Başarının ikinci adımı ve belirleyici olanı ise; daha önce de açıkladığım gibi sandığı güvence altına alıp, gerçek ıslak imzalı tutanakları elde ettikten sonra, YSK’nın aksi bir açıklama yapmasına fırsat vermeden, tıpkı İmamoğlu’nun yaptığı gibi önceden sonuçları açıklamak ve seçimi kazandığını ilan etmektir. Eğer ‘iç savaş çıkar’ veya ‘devletimiz zarar görür’ gibi gerekçelerle bu açıklamayı yapmazsanız, bilin ki RTE’nin iktidarına onay vermiş ve 5 yıl daha sürecek olan ‘iç savaş’ ve ‘devletinizin yıpranmasına’ evet demiş olacaksınızdır. Onlar ‘usulsüzlük ve ahlaksızlıklarına’ belki de yeni metotlar ekleyerek devam edip,  gitmemek için her yolu deneyeceklerdir. Burjuva muhalefet ise bu ikinci turu bir RTE referandumuna çevirerek bozulan moralleri ve de %50’lerin üzerinde ki oyunu daha da artırabilir. Ama esas belirleyici nokta: seçim sonuçlarını ıslak imzalı tutanaklara bağlı olarak Kılıçdaroğlu’nun YSK’dan önce kazandığını ilan etmesidir. Devletinizin kurumu YSK’ya hem güvenmiyoruz diyorsunuz hem de seçim gecesi YSK başkanını şu açıklamasına sesinizi çıkarmıyorsunuz: “ açılan sandık sayısı %91, açılmayan sandık 9 bin. Sonuçlar RTE: %49.50, Kılıçdaroğlu %45.90.” Geride sayılmayan 3 milyondan fazla oy var. Erdoğan bu oylardan % 05 oranında oy alacağını düşünmedi mi ki ‘seçim ikinci tura kaldı’ açıklamasını yaptı. Bu oy oranını S. Soylu’nun da önceden açıkladığını AVRUPA POSTASI’ndan okuyoruz. Ayrıca sizler bu devletinizin bu rezilliklerine karşı çıkmaz ve mücadele etmezseniz eğer, cumhuriyetçiler-kadınlar-yoksullar- ötekileştirilenler vb. adına iktidara gelip ülkeyi yönetemezsiniz. Bu da ezilen ve sömürülenleri, bu ahlaksız ve üçkâğıtçı düzenin devrim yoluyla yıkılması düşüncesine biraz daha yaklaştıracaktır.  

Yukarıdaki öneriler doğrultusunda titiz bir çalışma yapıldığında iddia ediyorum ki, sonucu Erdoğan değil Bay Kemal belirleyecektir.