Türkiye’de, hem de kaç can kaybının olduğunun dahi resmi olarak henüz belgelenemediği, hayatta kalanların çırılçıplak bir hayatta kalma mücadelesi verdiği memleketimizde, bir seçim süreci yaşanıyor. Ve artık uluslararası literatürde memleketimiz “yoksul ülke” listelerinde görüntüleniyor!

Bu böyleyken, iklim değişikliğinden demokrasi gündemine dek bir çok başlığın altına, “Avrupa kriterleri” eklenebiliyor. Bu kriterler, insanlığın bir hedef olarak önüne koyabileceği ve ulaşılması gereken kriterlermiş gibi görülebiliyor.

Oysa buralarda, daha geçen hafta, sağlık emekçileri şöyle haykırdılar: “Sesimizi duymayacağınızı biliyoruz! Bu yüzden gökyüzüne haykırıyoruz. Tarih tanığımızdır, sizin kâr sektörlerinize değil Hipokrat Yeminimize bağlı kalarak hastalarımıza hizmet vermeye devam edeceğiz. Yaralar içerisinde bıraktığınız onurumuza rağmen, onursuzlaşmayacağız!”

Oysa buralarda, daha dün, Ulaştırma Bakanlığı’na İklim Koruma Yasaları’na uymama hakkı verildi!

Oysa buralarda, daha önceki gün, “2030-2035’e dek” diyerek maddeler halinde deklere  edilen “CO₂ emisyon ayrımına sahip santrallerin, tüketim zincirinin frenleneceği” ibareleri, küt diye 2050 yılına sarkıtılıverdi!

Ve şimdi, şu yazıyı yazdığım sıralarda İklim Hareketleri, “Savaşın boyutu, bu boyutun her ülkeye yüklediği ve yüklemeye devam edeceği ekonomik-politik görevler, iklim adaletsizliğini İklim Hareketleri zinciriyle tüm dünyaya duyurma ve adaleti tesis etme hedefimizi engellemekte. Saldırılar daha da boyutlandı. Onurumuzu korumak kendi elimizde. Ancak yeryüzünü tarumar etmek onların ellerinde. Bunu acilen engellemek zorundayız! Onur, emeğe saygı, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar tarihin çöplüğüne atılmaya çalışılırken, bu kavramlardan yeşereceğiz yeniden” yönlü, yoğun bir teorik çalışma pratiğinde kenetlenerek, abartısız gecelerini gündüzlerine katarak, farklı mücadele yöntemlerinin tartışıldığı oturumlar gerçekleştirmekteler.

 

G7 Zirvesi 2023: 19-21 Mayıs, Hiroşima 

Bu yıl 49.suna hazırlanılan G7 Zirvesi, Japonya başkanlığında ve 19-21 Mayıs tarihleri arasında Hiroşima’da gerçekleşecek.

1975 yılında kurulan G7: ABD, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve Kanada olmak üzere yedi sanayileşmiş ülkeden devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı gayrı resmi bir forumdur. Avrupa Birliği de tüm toplantılarda temsil edilir. Üye devletler yıllık zirve toplantılarında, küresel siyasi meselelerde yakalayabilecekleri ortak pozisyonlar üzerinde anlaşırlar. G20 gibi G7 de uluslararası resmi bir organizasyon değildir. Ne kendi idari aygıtı ne de üyelerinin daimi bir temsil hakkı vardır. Resmi olmayan bu yapılanması sebebiyle zirve başkanlığı görevini alan ülke, zirve gündemi ve organizasyonundan da sorumludur.

47. G7 Zirvesi, 2021’de İngiltere’de toplanmıştı. Ve çok büyük protestolarla selamlanmıştı.

48. G7 Zirvesi ise 26-28 Haziran 2022’de Almanya’da, Ukrayna’nın da konuk edilmesiyle gerçekleşti ve gündemler şöyleydi: İklim politikası, COVID-19 pandemisiyle mücadele ve dünya çapında uluslararası işbirliği ve demokrasiyi güçlendirmek.

Geçen yılki zirve gündemleri Almanya tarafından belirlendiği için, bu gündemlere ilişkin bir kaç kitap içeriğini doldurabilecek detayları okuma olanağımız olmuştu. Zirveyi protesto eden İklim Hareketleri de, bu içeriğe paralel aylarca süren bir teorik-pratik hazırlık yaparak “Alternatif Zirve” örgütlemiş ve protestolar bu düzlemde gerçekleşmişti.

Bu yıl gerçekleşecek olan G7 başkanlığını Japonya yürütecek.

49. G7 Zirvesi hazırlıkları yedi üye ülkenin dışişleri bakanlarının katılımıyla 16 Nisan’da Japonya’nın Karuizawa kentinde başladı. Üç gün süren toplantıya G7 Dışişleri Bakanları James Cleverly, Annalena Baerbock, Antony Blinken, Yoshimasa Hayashi, Mélanie Joly, Catherine Colonna ve Antonio Tajani’nin yanısıra  AB Dış Politika Sorumlusu  olan İspanyol politikacı Josep Borrell de katıldı.

Bakanlar toplantısı öncesinde basına yansıyanlar

Mart ayında gerçekleştirilen Avrupa Gaz Konferansı gibi, basın mensuplarının G7 Zirvesi’ne katılımları da daha keskin sınırlarla daraltılmış vaziyette. Bu anlamıyla kamuoyuna yansıtılan haberler de, bilinen bir kaç medya kuruluşunun yaydığı haberler düzleminde seyretmekte. Ancak bu tür toplantılara on yıllar boyunca katılım sağlamış olan deneyimli gazeteciler, aktarılan bilgileri detaylandırmayı denemekten vazgeçmiyorlar.

Neredeyse her paragrafını farklı farklı gazetecilerin aktarımlarından derlemeye çalıştığım bu yazıya, kuru kalabalık olmaması açısından dipnotlar eklemeyeceğim (Der Spiegel’den Berliner Zeitung’a, Junge Welt’ten Friedrich Ebert Stiftung yayınlarına, Frankfurter Allgemeine’dan Süddeutsche Zeitung’a; her birinde, küçücük de olsa farklı ancak çok önemli detaylara da yer verildi). Zirve sonrasında, daha net aktarımlar yapılabildiği takdirde, ben de bu bilgilendirmeleri daha detaylı bir biçimde ve dipnotlarıyla aktarabileceğim.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock (Yeşiller) altı günlük bir Asya gezisi gerçekleştirdi.  Çin ve Güney Kore ziyaretlerinin hemen ardından Japonya’daki toplantıya katıldı.

Toplantı öncesinde kullandığı “Biz bir kriz timiyiz” açıklaması, toplantı sonrasında da tüm dışişleri bakanlarının “Kriz Timi” üyesi olarak anılmasıyla noktalandı.

Toplantıya ev sahipliği yapan Japonya Dışişleri Bakanı Yoshimasa Hayashi ise “Çin ve Rusya’nın statükoyu değiştirme girişimlerine karşıyız” demeçleri vermekle yetindi. Toplantı sonrasında ise büyük bir memnuniyetle “Statükoyu değiştirme girişimlerine karşı kesin muhalefetimizi doğruladığı için, bu toplantıyı büyük bir başarı olarak nitelendiriyoruz” açıklamalarında bulundu.

Çin, Rusya, Tayvan, Kuzey Kore, İran, Afganistan ve Ortadoğu

G7 Zirvesi hazırlık toplantısının asıl gündemi savaş gerçekliği ve nükleer silahların kullanılmasına karşı alınacak önlemler oldu.

Basına yansıyan açıklamalar çerçevesinde “İnsan Hakları İhlalleri” kapsamında: İran’dan Afganistan’a, Çin’den tüm Ortadoğu ülkelerine dek değinilerde bulunuldu.

İran’daki katliamlara, Afganistan’daki kadın hakları ihlallerine, hatta hatta Çin’in Tibet ve Xinjiang bölgelerindeki müslüman Uygurlar’a yönelik sistematik baskı uygulayışına dek değinilerde bulunularak, “İnsan Hakları İhlalleri” noktasında duyulan endişeler ifade edildi.

Rusya ve Çin’in nükleer silah kullanabileceği endişesi

G7 Zirvesi hazırlık toplantısında, nükleer silahların olmadığı bir dünya taahhüdü yeniden teyit edildi. Rusya’nın nükleer denemeler yapma ve New Start* Anlaşması’na –bu anlaşma hakkındaki bilgilendirme aşağıda- katılımı askıya alma konusundaki istekliliği konusundaki endişelere değinildi.

Toplantıda: Rusya’nın Belarus’ta nükleer silah konumlandırma tehditleri ve Çin’in de Güney Çin Denizi ile Tayvan Boğazı’nda bu tür stratejik girişimlerde bulunabileceği tehlikesi üzerinde duruldu. Ve bu tehlikelere karşı alınabilecek önlemler değerlendirildi.

Pekin'de bulunan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin ise altı çizilen “önlem” kararlarını şu şekilde değerlendirdi: “Tayvan Çin Halk Cumhuriyeti’nin ayrılmaz bir parçasıdır. Çin Halk Cumhuriyeti hakkında yapılan bu açıklamalar kibir, önyargı ve Çin’i bastırmaya yönelik kötü niyetlerle doludur.”

Bu savaşta Rusya’ya maddi destek sağlayanlara karşı da önlem alınacak

G7 ülkeleri, Rusya'ya yönelik yaptırımları sıkılaştırma noktasındaki  kararlılıklarını net bir şekilde dile getiriyorlar.

Çin’in adı açık bir şekilde ifade edilmiyor. Ancak “Rusya'ya üçüncü taraf silah tedarikini önlemek için koordinasyonun yoğunlaştırılacağı” belirtiliyor. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı sürdürdüğü bu savaşa maddi destek sağlayanlara karşı da önlem alınacak. Ayrıca, Rusya’nın sivillere ve hayati sivil altyapıya yönelik saldırılar gerçekleştirmesi gibi savaş suçları ve diğer zulümler açısından ise Mayıs ayında gerçekleştirilecek zirvede hukuki bir önerge hazırlanması öngörülüyor.

G7 İklim Kulübü kuruldu: “Açık denizlerde enerji genişletme”

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz'un geçen yıl gerçekleşen zirve sonrası yaptığı öneri üzerine, G7 hükümet başkanları kendi iklim kulüplerini kurdular.

Bu kulübün kuruluşu basına, “Endonezya da iklim koruma zincirine katıldı”, manşetleriyle duyuruldu. Böylelikle, Endonezya Cumhurbaşkanı Joko Widodo’nun “özel bir durum nedeniyle”, bu yılki gündemi “Yeni teknolojiler ve iklim nötrlüğü” olan Hannover Fuarı’nın açılışına davet edildiği de kamuoyuna duyurulmuş oldu.

Önde gelen bu yedi sanayi ülkesi (G7), yenilenebilir enerjilerin genişletilmesine yönelik daha iddialı hedefler belirledi. Çevre ve iklim bakanları tarafından hafta sonu yayınlanan nihai belgenin gösterdiği gibi, G7 ülkeleri ilk kez açık denizlerde güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisinin genişletilmesi için somut hedefler belirledi. Buna göre, 2030 yılına kadar yaklaşık 150 gigawatt açık deniz rüzgâr kapasitesi eklenecek. Bu kapasite ise 150 nükleer santralin kapasitesine tekabül ediyor.

G7 İklim Kulübü’nün kurucu üyesi olan Almanya ise, tüm eyaletlerde CO₂ emisyon ayrımına sahip kömürle çalışan elektrik santrallerinin de süratle kapatılması gerektiğine karar verdi. Ortak herhangi bir tarih üzerinde anlaşmaya varılmamış olsa da, tüm enerji sektörü en geç 2050 yılına kadar CO₂ üretmeyecek duruma getirilecek.

G7 Zirvesi Protestoları

Bazı ülkelerdeki bazı şehirlerin bombalandığı haberleriyle uyanıyoruz her sabaha. Her gün ama her gün, hiç aralıksız! Fazlalaşıyor bu ülkelerin adı, günden güne. Şehirlerin de...

“Doğal afet” dökümanları, neredeyse kıtalar arası bir futbol maçı gibi aralıksız ve hızlı.

Uydu görüntülerini tek elde toplayan NASA mensuplarıyla hazırlanan programlar bile var artık. Uzay filmi çekiciliğinde hazırlanmış bu programlarda, NASA mensupları adeta bir futbol turnuvası yorumcusu heyecanıyla, ülkelerin hangisinde ve hangi bölgesinde kıyametler kopabileceğinin yorumlarını yapıp duruyorlar. Abartısız, aynen böyle.

Bizlere aktarılmak istenense, sadece: Teknolojide yakaladıkları gelişimin boyutu. “Ey insanlık! Birer böcek gibi elimizdesiniz” modu.

İşte böyle zirvelerin gerçekleştiği ve böyle görüntülerin sunulduğu sıcaklaştıkça sıcaklaşan bu yeryüzü gerçekliğinde, 16 Nisan tarihinde Japonya’da “Harekete Geçin, Savaşı Durdurun, Irkçılığı Bitirin!" pankartlarıyla örülmüş insan zincirleri oluşturuldu.

Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Avusturalya’ya onlarca ülkede, bu zincirleri büyütmeye yönelik hazırlıklar sürüyor.

­*New Start Anlaşması: "Bir nükleer savaşı kazanmak mümkün değildir ve asla nükleer silahlarla savaşılmamalıdır."!? 

Bu anlaşma nükleer silahların kontrolünü öngören bir anlaşmadır. "Yeni Başlangıç Anlaşması”, önceki anlaşmaların deneyimleriyle reforme edilerek 5 Şubat 2011’de yürürlüğe girdi. Bu anlaşmayla birlikte Rusya ve ABD’nin nükleer cephaneliklerinden her birini 800 atış sistemi ve 1.550 çalışır durumda nükleer savaş başlığı ile sınırladı.

Kremlin Başkanı Vladimir Putin, bu anlaşmaya imza atanlara ilişkin “Birliğin Durumu” gündemli konuşmasının sonunda, Rusya'nın ABD ile New Start nükleer silah kontrolü anlaşmasına katılımını askıya alacağını duyurdu. Askıya almanın, bu anlaşmadan çıkmak anlamına gelmediğini belirtmekle yetindi.

Peki “Yeni Başlangıç Anlaşması”nın askıya alınması beklenmeyen bir sürpriz miydi?

Hayır. Ocak ayı gibi erken bir tarihte, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov, “bu anlaşmanın 2026’da sona ermesinin ardından, yeni bir anlaşma imzalanmayacağının büyük bir olasılık” olduğunu belirtmişti.

Korona salgını nedeniyle, sözleşmeyle karar altına alınan teftişler Mart 2020’den bu yana askıya alındı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından, hem Moskova hem de Washington, yani henüz sözleşme askıya alınmadan önce, müfettişlerin şehirlere girişini reddetti.

Son yıllarda, dünya çapında üretilen nükleer silahların sayısının önceki yıllara göre azaldığı belirtiliyor. Ocak 2022 gibi yakın bir tarihte, en önemli beş nükleer güç (ki bu güçler BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri): ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına kendilerini adadıklarını ifade etmişlerdi.

Ortaklaşa yayınladıkları bir bildiride, "Bir nükleer savaşı kazanmak mümkün değildir ve asla nükleer silahlarla savaşılmamalıdır" yönlü ortak bir irade ortaya koymuşlardı.

Peki ya anlaşma gereğince yapılması gereken teftişlere dahi izin verilmeyen ve 2026’ya dek böyle bir anlaşmanın dahi tedavülden kalkacağı ifade edilen bu gerçeklik içerisinde, bundan sonra ne olacak!?

[Bu anlaşmanın tarihi Birinci Paylaşım Savaşı’ndan İkinci Paylaşım Savaşı’na ve sonrasına dek uzanıyor. Almanya’da yayınlanan dergiler, gazeteler bu zirve sebebiyle konuya hayli geniş yer verdiler. Aktardığım bölümü, sadece kısa bir “deşifre özeti” mahiyetinde bir derleme. Bu anlaşmaların içeriği ve içeriğinde yapılan sürekli değişiklikleri aktarmak, abartısız bir kitap konusu olabilecek denli detaylı ve ürkütücü! Anlaşmalardaki keskin reformlara rağmen, nükleer silah üretimi ve tatbikatları yasaklanmıyor. Atom Silahları Karşıtı olan ihtisaslaşmış kurumların baskılarıyla birlikte, nükleer silah tatbikatları kamuoyuna açık bir biçimde yapılmaya başlanıyor. Ancak bu silahların ne zaman-nerelerde kullanıldığı koca bir sır olmaya devam ediyor. Ve kamuoyuna açık tüm bilgilendirmeler, “uranyumun hangi hali-oranı tehlikeli, tehlikeli uranyum hali kullanılan ülke tespitleri ve bu ülkelere yaptırım uygulama kararı” içeriğinin ötesine geçmiyor. Medya sürekli İran ve Kuzey Kore’yi hedef alırken, ABD’nin ve Rusya’nın yıllardır hiç bir denetim gerçekleştirilemeyen tek ülke olduklarını yazan sadece bir kaç gazeteci mevcut.]