Birçok Avrupa ülkesinde son seçimlerde aşırı sağcı ve ırkçı partilerin aldıkları başarılı sonuçların doruk noktalarından biri, İtalya seçimlerinde aşırı sağcı İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin (FdI) sandıktan birinci parti çıkması oldu.

Daha önce, Nisan ayında yapılan Fransa’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde ırkçı Marine Le Pen’in partisi toplam yüzde 30 oranında almış, İsveç’te ise 16 Eylül’de yapılan parlamento seçimlerinde her beş seçmenden biri Nazi hayranları tarafından kurulan göçmen karşıtı İsveç Demokratları Partisi'ne oy vermişti.

Almanya'da da pazar günü gerçekleşen Aşağı Saksonya eyalet seçimlerinde göçmen karşıtı aşırı sağcı parti Almanya için Alternatif parti (AfD), 5 yıl önceki seçimlere göre oylarını yüzde 5 puan artırarak yüzde 10,9'a çıkardı ve yeniden eyalet meclisine girdi.

15 Mayıs tarihinde Almanya’nın en büyük eyaleti olan Kuzey Ren Vestfalya’da yapılan parlamento seçimlerinde Hrıstiyan Demokrat Birlik (CDU) ile Yeşiller kazanmış ve diğer partiler kaybetmişti. 13 milyon seçmenin çağrılı olduğu seçimlere katılım oranının yüzde 55,5’e kadar düşmesi ise tartışmalara neden olmuştu. Yeşiller ilk kez Kuzey Ren Vestfalya eyaletinin zengin mahallelerinde büyük oy toplayarak ülke çapında oy paylarını üçe katlamış ve oy oranı neredeyse yüzde 18'e çıkmıştı.

Bu pazar yapılan Aşağı Saksonya eyaletinde de seçimlere katılma oranı %61,5 civarında olup, beklenilenin altında seyretti. Seçme hakkı olan seçmenlerin büyük bir bölümü umutsuzdu ve sandık başına gitmemeyi tercih etti. Aşırı sağcı, popülist Parti AfD yüzde10,9 oy alarak 2017'de ulaştığı oy oranını neredeyse iki katına çıkardı.

Sosyal kriz, varoluşsal kaygılar, savaş politikası, özellikle federal koalisyon hükümetinin ekonomik savaşı ve seçim kampanyası sırasında enerji fiyatlarındaki patlama arasındaki bağlantıyı adlandıran tek parti aşırı sağcı, hatta faşist parti AfD olmuştu.

Görünüşe göre bu işe yaradı. Almanya'da yaşam koşullarının ekonomik ve sosyal anlamda daha da ağırlaşması seçmeni özellikle Sol alternatifin olmadığı bir ortamda emekçi kesimi sağcı parti AfD'ye itti.

Aşağı Saksonya eyaletinde Sol seçim programı, "Alman dış politikasında bir gecede 180 derecelik geri dönüşün yanı sıra savaş sonrası dönemin en büyük yeniden silahlanma programını" reddetmeyi içeriyordu . Ancak silahlanmanın ve milyonlarca insana yönelik yoksulluk tehdidinden bir kelime dahi edilmedi.

Sol Parti Temsilcisi Tobias Bank seçimlerden önce çıktığı ARD'de "Berliner Runde" adlı programda partisinin alacağı oy oranının yüzde 2,6'larda olacağını sezmesi kendi seçmenleri ve tabanında zaten bir umutsuzluğa yol açmıştı. Sol liderlik, siyaset kurumunun sol-liberal kanadı olmak istiyor ve bu kanat Alman medyası tarafından da özel bir muamele görüyor. Esasen Sol açısından seçim sonuçlarının bir felaketle sonuçlanması; merkez medyanın ve büyük ekonomi, savaş lobi sekterörün de işine geliyor.

Nüfusun yaklaşık yüzde 50'sinin beklentilerine ne iktidar partileri ne de merkez sağda yanıt veriyor. Seçmen olmayanlar çeşitli nedenlerle sandık başına gitmemeyi tercih ediyor.

AfD’nin seçim programında enerji maliyetleri, aile ve çocuklar, vergiler ve giderler, istihdam ve göç gibi konulara ağırlık vermesi, enerji maliyetlerinin doğrudan artmasının neden olarak gösterildiği koalisyon hükümeti aşırı sağ seçmene daha cazip gelmeye başladı.

AfD, Rusya yanlısı siyaset izliyor

AfD’nin son aylarda kamuoyu yoklamalarında istikrarlı bir eğilim yakalaması, partinin Scholz hükümetinin Rusya'ya yönelik yaptırım politikasını sert bir şekilde eleştirmesi ile ilişkilendirilyor. Parti ayrıca Rusya ile Almanya arasındaki Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının açılmasını talep etti.

Ancak boru hattına yönelik olası sabotaj nedeniyle hattın bir süre devre dışı kalacak olması nedeniyle bu taleplerinden vazgeçen AfD, sabotajın sorumlulusu olarak Batılı istihbarat örgütlerini isimlendiriyor. AfD, artan enerji fiyatları ve hayat pahalılığına karşı gösterilerde de ön plana çıkıyor.

Corona virüsü önlemleri karşıtlarının AfD’nin desteği ile başlattığı pazartesi gösterilerinin devamı olarak özellikle doğu eyaletinde düzenlenen gösterilere katılım da giderek artıyor.

2013 yılında Euro para birimine tepki hareketi olarak doğan, 2015 yılındaki sığınmacı krizi sonrasında aşırı sağcı, göçmen karşıtı söylemle çok ciddi olarak yükselişe geçen AfD, 2017'deki genel seçimde ilk kez federal meclise girebilmişti. Parti, 2021 seçiminde yüzde 10,1 oy oranına düştü.

Ancak AfD’nin son anketlerde yüzde 15’lerin üzerinde oy alması aşırı sağcı eğilimlerin Alman siyasetinde kalıcı hale geldiğinin göstergesi şeklinde yorumlanıyor.

Rusya-Ukrayna savaşı ve savaştan kaynaklanan hayat pahalılığı, enflasyon, işsizlik ve enerji fiatlarındaki artış, silahlanmaya tam teşekküllü onay veren koalisyon hükümetinin savunma politikasına karşı Sol'un alternatif oluşturamadığı bir ortamda AfD'nin küçümsenmemesi kadar tehlikeli olacağını görmek gerekiyor. AfD'nin yükselişinin hesabını başta bu boşluğu dolduramayan Sol vermelidir.!