“Belki bi gün,

belki bi cesaret,

Belki bi çılgınlık,

Belki bi şiir, belki bi çay.

Olur ya, belki…”[2]

Merhaba, Dostlarım, Kardeşlerim,

Yıllar önce üniversiteden ayrılmak zorunda bırakıldığımda, ayrıldığımın sadece çürümekte olan bir kurum olduğunun farkındaydım.

Aynı düşü paylaştığım sizlerle ise yolum hiç ayrılmayacaktı.

Ayrılmadı da…

Bakın, ikide bir yolumuz kesişip duruyor. Kimi zaman bir öğrenci, kimi zaman bir kadın, kimi zaman da bir işçi eyleminde…

Çünkü dedim ya, aynı düşü paylaşıyoruz.

Bu dünyayı, bu coğrafyayı, “gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan”, sınırsız, savaşsız bir ekmek, gül, hürriyet ve kardeşlik sofrasına çevirmek…

Bu düş hepimize zorlu görevler yüklüyor.

Sizin payınıza kayyımlar, tıklım tıklım amfiler, gölgesinden korkan suya sabuna dokunmaz akademisyenler, yerlerde sürünen bilim kalitesi, özel güvenlikler, CİMER ihbarları, yasaklar, kıpırdayana kesilen disiplin cezaları, mobbing, pahalı ve kalitesiz yemekler, barınma sorunu, kadın öğrencilerin kampüs içinde ve dışında sürekli maruz kaldığı tacizler, ve her birinizin başının üzerinde her daim sallanan o meş’um “Üniversiteden sonra iş bulabilecek miyim?” kaygısı düştü.

Siz, tüm bunlarla baş etmek durumundasınız…

Ben bunun altından kalkabileceğinize eminim…

Çünkü kampüslerde, sokaklarda, meydanlarda sizi izliyorum. Boğaziçi’nde, ODTÜ’de, Yıldız’da, İTÜ’de…

O şenlikli direnişinizi, o gözüpek itirazınızı, o “yere bakmayacağız!” inadınızı…

Saflarınızda bir “öğrenci hareketi” filizlenmekte olduğunu görüyorum.

“Öğrenci hareketi” deyip geçmeyin. Öğrenciler “Hayır!”larını bir araya getirdiğinde, çok şeyi değiştirirler…

 Haydi Osmanlı’daki “Suhte ayaklanmaları”na kadar gitmeyelim.

Ama, üniversiteye “üniversite” adını veren ve özerkliğinin ilk adımını oluşturan 13. yüzyıl başlarındaki Paris “öğrenci baharı”nı anmadan geçmek olmaz.

12. yüzyıl başlarında Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden öğrenciler Paris’te Notre Dame Katedrali’ne bağlı okullarda ilahiyat öğrenimi görmektedir. Bir gün bir Alman öğrenci arkadaşlarına bir parti vermek ister ve uşağını şarap almak için tavernaya gönderir. Tavernacı çocuğa bozuk şarap doldurur. Çocuk buna itiraz edince de döverek dışarı atar. Çocuk başına gelenleri efendisine anlatınca öğrenciler topluca tavernaya gidip görevlileri pataklar, dolu bir damacanayla eve dönüp partiye devam ederler.

Tavernacı emniyet müdürüne gidip öğrencileri şikayet eder. Emniyet müdürü yanına görevlilerle öğrenci avına çıkar. Ancak öğrencilerle polis arasında şiddetli bir kavga başlar. Emniyet görevlileri püskürtülür. Ancak kavgada biri partiyi veren Alman genç olmak üzere beş öğrenci ölür.

Notre Dame’dan destek alamayınca, öğrenciler kendi aralarında örgütlenirler. Yabancıları da içine aldığını belirtmek için birliğe Universitas adını verirler. “Üniversite” adı buradan gelir. Kurdukları barikatlarla polisin girmesine izin vermezler. Emniyet müdüründen ve rektörden uzlaşma işareti görmeyen Universitas, temsilcilerini Kral Philip’e gönderir. Temsilciler kraldan korunma ve bazı imtiyazlar isterler. Kral temsilcilere;

- İsteklerinizi kabul etmezsem ne yapacaksınız? diye sorar. Temsilciler yanıt verir:

- O zaman, cübbelerimizin eteğinden Paris sokaklarının tozunu silkeler gideriz!

Kral Philip bu sözün ne anlama geldiğini bilecek kadar akıllıdır. Öğrenciler kenti terk edip başka ülkeye giderlerse, Paris’in çok şey kaybedeceğini bilir. O nedenle, öğrencilere istedikleri imtiyazları verir. Artık üniversitat kralın korumasındadır. Polis onlara karışamayacaktır. Daha önemlisi, Quartier Latin’deki okullar (fakülteler), kendi öğretim programlarını yapabilecek, öğretmenleri atayabilecek, dereceleri dağıtabileceklerdir. Bu olgu, Paris’te yükseköğrenimin kiliseden kopuşunun başladığı andır. O andan sonra, Üniversite kurulmuştur.[3]

Tam 768 yıl sonra, 1968’de yine Paris’te, yine Paris’in Quartier Latin’inde başlattıkları isyanla, tüm dünyaya yeni bir soluk aldırdılar, öğrenciler…

Geçtiğimiz yıllarda Şili’de aynı şeyi yaptılar.

Bugün de İran’da ayaktalar…

Dedim ya, öğrenciler “Hayır” larını bir araya getirdiğinde çok şeyi değiştirirler…

Bugün burada “Hayır” larınızı bir araya getirmek için buluştunuz…

Kalitesiz eğitime,

Kampüslerde özel güvenlik terörüne,

Üniversite özerkliğinin ayaklar altına alan “Tek Adam” rejimine,

Bilim özgürlüğünü boğan bağnazlığa,

Tüm öğrenim sürecini piyasalaştıran neoliberal tasalluta,

Mobbinge,

Sizlere soluk aldırmayan yasaklara, disiplin cezalarına,

Günden güne artan ulaşım ücretlerine,

Öğrencileri havasız, rutubetli bodrum katlarına bir servet ödemek zorunda bırakan “yurt sorunu”na,

Kampüslerdeki faşist işgale,

Kadın öğrencileri bir “av” olarak gören eril zorbalığa…

Ve daha nicelerine yönelik “Hayır” larınızı bir araya getirecek, sesinizi daha güçlü çıkartmanın yollarını arayacaksınız.

Bir yol bulacağınıza inanıyorum.

Ya da bir yol açacağınıza…

Yolunuz, yolumuz açık olsun…

Selam olsun düşlerinize, itirazlarınıza, kararlılığınıza!

N O T L A R

[1] 27 Kasım 2022’de İstanbul’da düzenlenen “Üniversite Konferansı”nda yapılan konuşma… Newroz, Ocak 2023…

[2] Cemal Süreya

[3] Dr. Lynn H. Nelson, Professor Emeritus, University of Kansas, Lectures in Medieval History, 1 January 2001. akt. Timur Karaçay, “Üniversite Adının Doğuşu”, Cumhuriyet Bilim Teknoloji, No:1325, 10 Ağustos 2012, s.15.