“Dünyada

yoksulluğunu çektiğimiz şey;

hayırseverlik değil, adalettir!”[1]

“Eğriliğin en yüksek derecesi, doğru olmayıp doğru görünmektir,”[2] vurgusu eşliğinde diyeceğimi bir an önce, vakit kaybetmeden söyleyeyim: Yoksulluk ve yoksullukla mücadele meselesini Wilhelm Reich’ın, “Sorun aç olan kişinin neden çaldığı değil, neden çalmadığıdır!” perspektifinden hareketle ele alanlardanım.

Onu, bunu bilmem; geçmişten bugüne “Büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken, doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerini sömürten bir devlette mutluluk olamaz”ken;[3] Federico García Lorca’nın ifadesiyle, “Açlığın yeryüzünden silindiği gün, dünyanın yaşadığı en büyük tinsel patlama olacaktır. İnsanlık dünyanın sahne olacağı neşe patlamasını hayal dahi edemez.”

Çünkü o gün sınıflı-sömürücü mülkiyet ilişkileri lağvedilecektir…

KÜRESEL AÇLIK

Charlie Chaplin’e, “Tek isteğim, her çocuğun yeteri kadar yiyecek yemeği, ayağında ayakkabısı ve başının üzerinde bir çatısı olmasıdır, dedirtirken; Grigory Petrov’a da, “Milyonlarca insan derin, akıllara durgunluk veren bir yoksulluk içinde doğarak yaşamakta ve ölmekte. Bu böyle mi olmalı?” sorusunu sorduran -mahşerin dört atlısından biri!- açlık yerkürenin yabancısı değil!

‘Belirsiz Zamanlar-Huzursuz Yaşamlar’ başlıklı ‘İnsani Gelişme Raporu 2021-2022’na göre, “2022 yılı çok zor geçti, 2023 daha zor bir yıl olacak.”

“15 Milyon insan yeterli gıda tüketemeyip”;[4] “Gıda fiyatları yükseliyor?”ken;[5] “Dünya gıda felaketine adım adım yaklaşıyor”![6] Yani uzun sürecek bir sarsıntılar, dönüşümler dönemi olasılığı güçleniyor.

İşte kimi somut veriler…

‘The Forbes’a göre, dünyada 2020 yılında 2 bin 95 olan dolar milyarderi sayısı, 2021’de artarak 2 bin 755’e yükseldi. ABD’de dolar milyarderlerinin toplam serveti yüzde 44 arttı. Türkiye’de 23 olan dolar milyarderi sayısı, 27’ye çıktı. Dünyada dolar milyarderlerinin toplam serveti ise 13.1 trilyon dolara ulaştı. Aynı dönemde ABD’de 80 milyon kişi işini kaybetti, 8 milyon kişi yoksulluk sınırının altına geriledi. Dünyadaki aç insan sayısı 1 milyara yaklaştı. Dünyada aşırı kilolu insan sayısı 1.7 milyarken, obez sayısı 700 milyonu geçmişken, her gün 18 bin insan açlıktan ölüyor. ABD’de obezitenin sağlığa günlük maliyeti 311 milyon dolar. Kilo vermek için harcanan günlük para ise 109 milyon dolar...[7]

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, Avrupa’da her 6 kişiden 1’i, yani yaklaşık 155 milyon insan akıl sağlığı sorunları yaşıyorken;[8] yerkürede her alanda eşitsizlikler, azalacak yerde her geçen gün daha da artıyor. Eşitsizlikleri gözler önüne sermenin en kestirme yollarından biri, mülkiyet dağılımına bakmaktır.

‘Credit Suisse Araştırma Enstitüsü’nün ‘Dünya Mülkiyet Dağılımı’ raporuna[9] göre 2021 yılı sonu itibarı ile toplam dünya servetinin değeri 463.6 trilyon ABD dolarıdır. Bölgeler ve ülkeler arasında büyük bir farklılık bulunmaktadır. Kuzey Amerika, Kuzey-Batı Avrupa ve Avustralya’da erişkin kişi başı ortalama servet 100.000 ABD dolarından fazla iken bu rakam Afrika da 5.000 dolardan azdır. Çoğu diğer ülkede ise ancak 5.000-25.000 ABD doları arasındadır.

Bu servetin dağılımındaki eşitsizlikleri ortaya koymakta nüfusun en varlıklı yüzde 10 ve yüzde 1’lik diliminin toplam servetin ne kadarına sahip olduğu önemli bir göstergedir. Dünya gelir dağılımı piramidine bakıldığında, toplam nüfusun en zengin yüzde 1.2’sini oluşturan 62.5 milyon kişi toplam servetin yüzde 47.8’ine sahiptir.

Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 1’i toplam servetin yüzde 40.7’sine sahipken, en zengin yüzde 10’u ise servetin yüzde 70.8’ine sahiptir. Bu rakamlar Rusya’da yüzde 58.6 ve yüzde 82.8, Hindistan’da yüzde 40.6 ve yüzde 72.5, ABD’de ise yüzde 35.1 ve yüzde 75.9’dur.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu ülkeler en adaletsiz yerler arasında iken en zengin yüzde 1’in gelir içindeki payının Avrupa ortalaması yüzde 30’dur. Belçika yüzde 13,3, Japonya yüzde 18.7, Portekiz 19.5, Yeni Zelanda yüzde 20,1 ile göreceli olarak daha iyi durumdadır. Ancak Avrupa ülkeleri de dâhil olmak üzere nüfusun zengin yüzde 10’nun toplam servetin yüzde 50’sinden daha az pay aldığı neredeyse hiçbir ülke bulunmamaktadır. Yani servet dağılımındaki çok büyük eşitsizliği bütün ülkelerin temel karakteristiğidir.

Diğer bir çarpıcı gerçek ise nüfusun en zengin yüzde 10’unun servetten aldığı payın 1980’de çoğu ülkede yüzde 30 düzeyinde iken bu oranın 2022 yılında yüzde 50’den fazlaya çıkmasıdır. Yani var olan ekonomik sistem içinde bütün ülkelerde eşitsizlik artmaktadır.

Bunlar böyleyken; ‘Secours Populaire’in Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Polonya ve İngiltere’de gerçekleştirdiği bir anketin sonuçları, katılımcıların yüzde 29’unun masraflarını kısmak için öğün atladığını gösteriyor. Ebeveynlerin yarısı, çocuklarını doyurmak için kendi yemeklerinden kısıyor.[10]

Almanya’da ‘Hans Böckler Vakfı’na bağlı ‘Ekonomik ve Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün (WSI) araştırmasına göre, orta gelirlilerin yarısından daha az gelire sahip, “çok yoksul” olarak tabir edilenlerin oranının, 2010-2019 döneminde yüzde 40 arttığını[11] ortaya koyarken; yine Almanya Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı’nın açıkladığına göre, ülkede 263 bin evsiz bulunuyor. Raporda evsizlerin üçte ikisinin vatandaş olduğuna dikkat çekildi.[12]

Kimseyi rakamlara boğmak istemiyorum… Verili tablonun ne kadar berbat olduğu zaten çok net!

Tam da bu noktada “Kötümserliğin tek sebebi tartışmasız biçimde demokrasi eksikliği,”[13] saçmalığına prim vermeden Murray Bookchin’in, “Nasıl insanlar nefes alıp vermeyi bırakmaya ‘ikna’ edilemezse, kapitalizm de büyümeyi sınırlandırmaya ‘ikna’ edilemez,” saptamasını anımsa(t)makta yarar var.

Rus asıllı ABD’li iktisatçı/ istatistikçi Simon Kuznets’nin, “Gayri safi milli hasıla bir ülkenin refahını belirtmez,” notunu düştüğü sürdürülemez kapitalizm büyüdükçe (şiştikçe mi demeli yoksa?[14]) sömürü -küreselleşme ile- derinleşip yaygınlaşarak fiziksel sınırlarını zorluyorken; haykırır Fidel Castro:

“Adalet, hakkaniyet, barış üzerine temellenen yeni bir dünya düzeni kurmalıyız.”

EŞİTSİZLİK DÜNYASI

Victor Hugo’nun, “… ‘Aç insanlar var! Üşüyen insanlar var! Yoksullar var! Yoksullar var!’ diye fısıldayan şu gereksiz eşyalardan tek birine bile sahip olmak istemezdim”…

Saint Just’ün, “Nerede büyük mal mülk sahipleri varsa, orada yoksulluktan geçilmez”…[15]

Thomas More’un, “Halkın yoksulluğu kralın varlığını korur.” “Halkın acıları, iniltileri arasında keyif sürmek krallık değil zindan bekçiliği demektir.” “Bütün zenginliğin bir avuç açgözlü insanın elinde bulunduğu ve çoğunluğun sefalet içinde yaşadığı bir toplumda kimse mutlu olamaz”…

Umberto Eco’nun, “Kent bugün, zengin din adamlarının yoksul ve aç insanlara ‘erdem’ üstüne vaaz verdikleri bir rezillik yeridir,” uyarılarının bir kez daha anımsanması gereken bugünlerde sömürü ürünü olan zenginliğin yoksulluk nedeni olduğu unutulmamalıdır!

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 3 Haziran 2022 tarihli verilerine göre, Türk Bankacılık Sektörünün Nisan 2022 dönem net kârı 98.2 milyar TL’ye ulaşmış durumdayken; bu 20.7 milyar düzeyinde gerçekleşen 2021 yılının aynı dönemine göre yüzde 375’lik müthiş bir artışa denk geliyor![16]

Ayrıca Türkiye bankacılık sistemindeki 1 milyon TL ve üzeri mevduat hesaplarının 2021 yılı ekim sonunda 410 bin 786 olan sayısı, 2022’nin aynı döneminde yüzde 90.6 artarak 782 bin 877’ye ulaştı.[17]

Ve hesabında 1 milyon TL’den çok parası olanların mevduatı bir yılda yüzde 97 arttı. Yani Mayıs 2022 sonu itibarıyla 589 bin “yerli milyoner”in mevduat büyüklüğü 4 trilyon lirayı aşarken toplamdan aldıkları pay da yüzde 57.4’ten 65.2’ye yükseldi![18]

Gelir adaletsizliği büyürken; milyoner’lerin mevduattaki payı yüzde 69’a çıktı. Bireylerin bankalara ve finansman şirketlerine olan borcu 1.3 trilyon liraya ulaşırken hem mevduat hem hisse piyasasında aslan payı bir avuç zenginin elinde…[19]

Sanayi Bakanlığı, şubat ayında 617 şirkete 17.7 milyar lira teşvik verirken; 2020 yılında 100 bin lira sermaye ile kurulan bir turizm şirketine 125 milyon lira teşvik sağlandı![20]

Emeklinin bayram ikramiyesine “Para yok” diye zam yapılmazken; bankada parası olan bir avuç mevduat sahibine ise 16.3 milyar lira kur garantisi ödemesi yapıldı![21]

Bunlar böyleyken; ekonomide gelir dağılımındaki eşitsizlik de artarak sürüyor. Bu eşitsizliği ölçmek için genellikle yukarıda da belirttiğim gibi nüfusun en çok kazanan yüzde 10’luk kesiminin elde ettiği gelir ile en az kazanan yüzde 50’lik kesiminin elde ettiği gelir arasındaki makasa bakılıyor. Bu makas açıldıkça, gelir dağılımının bozulduğu söylenmektedir. 

‘Küresel Eşitsizlik Laboratuarı/ World Inequality Lab’ın hazırladığı ‘2022 Küresel Eşitsizlik Raporu’nda, Türkiye’de ise nüfusun en çok kazanan yüzde 10’unun yıllık ortalama gelirinin, en az kazanan yüzde 50’lik kesiminin gelirinden 23 kat fazla olduğu belirtiliyor. Bu büyük bir uçurum. En üstteki yüzde 1 nüfus toplam gelirin yüzde 18.8’ini alıyor. Türkiye’de, çalışanların yüzde 40’ından fazlasının asgari ücret ile çalıştığı da belirtiliyor. Rapora göre, Türkiye’de nüfusun en alttaki yüzde 50’lik kesimi milli servetin sadece yüzde 4’üne sahipken nüfusun en üstteki yüzde 10’luk kesimi milli servetin yüzde 67’sine sahip bulunuyor. 

TÜİK verilerine göre, 2020’inin ilk yarısında işgücü ödemelerinin cari fiyatlarla Gayrisafi Katma Değer içerisindeki payı yüzde 36.8, 2021’in ikinci çeyreğinde yüzde 32.6 iken bu oran 2022 yılı aynı döneminde yüzde 25.4’e düşmüş görünüyor. Büyümeye rağmen, ücretlilerin milli gelir büyümesinden aldığı pay giderek azalıyor. 

TÜİK’in ‘Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması (2021)’, toplumun yüzde 27.2’sinin maddi yoksunluk içinde olduğunu, toplumun yüzde 13.8’inin ise sürekli yoksulluk içinde olduğunu gösteriyor.[22]

“Nasıl” mı?

‘Oxfam’ ve ‘DFI’nın raporuna göre ekonomik eşitsizlikler sıralamasında Türkiye 161 ülke arasında 74’üncü, OECD ülkeleri arasında sonuncu olurken;[23] 7.4 milyon çocuk yoksul![24]

‘Türk Aile Hekimleri Dergisi’nde yayımlanan çalışmaya göre, her dört çocuktan birinin kilosu çok düşük. Çocuklarda gözlenen bir diğer tehlike ise potansiyel kalp hastalığı. Kız çocuklarının yüzde 85’inin, erkek çocuklarının ise yüzde 68’inin kansızlıkla mücadele ettiğine dikkat çekilen çalışmada, Avrupa’da bu oranın yalnızca yüzde 18 olduğu belirtiliyor![25]

SÜRDÜRÜLEMEZ YOKSULLUK

Eskişehir’de altı yaşında Nur Elif T.’nin açlıktan öldüğü[26] coğrafyamızda yoksulluk üzerine edilecek her söz,[27] -kanımca ve nihai kertede- abes ile iştigaldir.

“Yoksulluk iktidarı utandırmıyor!”[28] “2008 yılından bu yana emeklilik maaşı bağlama oranı sürekli azalıyor. Yüzde 70’ten 35’lere kadar indi.”[29] “Devasa artış değil emekli yoksulluğu var!”[30] “Yoksulluk sosyal medyada da kendisini göstermeye başladı. Borçlardan bunalan yurttaşlar ‘Borçlarımı dahi ödeyemiyorum,’ diyerek sosyal medyada böbreklerini satmak için ilan açmaya başladı,”[31] vb’i realiteler Prof. Dr. Özgür Orhangazi’ye, “Böyle gitse bile ülke ekonomisinin tarihinde görmediğimiz yoksullaşma sürecinden söz edeceğiz,” dedirttiği[32] tabloda; ‘Öğrenci Veli Derneği’ (Veli-Der) Başkanı Ömer Yılmaz’ın, “Her iki çocuktan biri açlık çekiyor. Ekonomik kriz nedeniyle kitlesel okul terkleri yaşanıyor,”[33] vurgusu eşliğinde hızla aktarıyorum!

Enflasyon ve işsizliğin toplamından oluşan ‘Sefalet Endeksi’nde Türkiye en yakın takipçisi Arjantin’e 3.4 puan fark atarak ilk sırada yer aldı. Türkiye 93.3 puanla ilk sırada yer alırken Arjantin 89.9 puanla ikinci oldu. Üçüncü sırada yer alan ülke ise Güney Afrika var![34]

‘Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi’nin (DİSKAR) 2 Şubat 2022’de yayınladığı ‘Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Raporu’na göre, Türkiye’de her 5 kişiden biri yoksul!

‘Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre yoksul sayısı 4 yılda yüzde 11.5 arttı. 2017 yılında 15 milyon 864 bin olan yoksul sayısı 2019 yılında 1 milyon 343 kişi daha artarak 17 milyon 207 bin kişiye, 2020 yılında ise 17 milyon 691 bin kişiye ulaştı. Yoksulluk oranı ise yüzde 21.9’a yükseldi.!

Kadınlar, erkeklere göre daha yoksul. Erkeklerde yoksul sayısı 8.6 milyon ve yoksulluk oranı yüze 21.3 iken kadınlarda yoksul sayısı 9.2 milyon ve yoksulluk oranı yüzde 22.5’dir. Kadınlar bir yılda erkeklere göre daha çok yoksullaştı. 2019-2020 yılları arasını karşılaştırdığımızda kadınlar yüzde 4.4, erkekler 3.8 daha da yoksullaştı. Yoksullukta da kadın ve erkek arasında eşitsizlik var![35]

 ‘Derin Yoksulluk Ağı’nın raporuna göre, bir yıl içinde para ve diğer kaynakların yetersizliği nedeni ile yeterli gıda bulamayacağı kaygısı taşıyan bireylerin sıklığı yüzde 23.4, karnı aç olmasına rağmen yemek yiyemeyenlerin sıklığı ise yüzde 8.4 olarak kaydedildi![36]

2020 yılında 74 milyar 488 milyon TL olan sosyal yardım harcamaları, yıllar itibarıyla keskin bir artış kaydetti. Buna göre, sosyal yardım harcamaları için harcanan para 2021 ve 2022 kesitinde sırasıyla 103 milyar 228 milyon TL ve 148 milyar 962 milyon TL oldu. 2023 yılında sosyal yardımlar için 258 milyar 437 milyon TL harcama öngörüldü. ‘Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2021 Yılı Faaliyet Raporu, ülkedeki yoksullaşmayı ve giderek derinleşen ekonomik bunalımı gözler önüne sererken; 2021’de krizin altında ezilen 5 milyon 903 bin 515 hanenin sosyal yardımlardan yararlandırıldığı, 2 milyon 476 bin 457 hanenin ise düzenli sosyal yardım aldığı belirtildi![37]

Türkiye OECD ülkeleri arasında çocuklarda yoksulluğun en yüksek olduğu ikinci ülke. 2019 verilerine göre her 100 çocuktan 22’si yoksulluk içinde büyüyor. Bu ortalama OECD’de ise yüzde 12.4… Ülke nüfusunun hepsini yansıtan toplamda ise Türkiye’de yoksulluk oranı yüzde 15. OECD ortalaması ise yüzde 11.4![38]

Türkiye’de 7 milyon kişinin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için ödemesi gereken genel sağlık sigortası (GSS) primini geliri asgari ücretin üçte birinden az olduğu için devlet ödüyor![39]

Parasını ödeyemediği için kışın ortasında doğalgazı kesilen abonelerin oranı bir yıl içinde yüzde 0.45’ten yüzde 0.61’e fırladı.[40] Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, 2021 yılında borcu nedeniyle elektriği kesilen abone sayısını 356 bin 488 olarak açıklayıp;[41] 2022 yılının ilk 7 aylık döneminde 26 ilde borcunu zamanında ödeyemediği için 34 bin 790 abonenin elektriğinin kesildiğini bildirirken;[42] 1 Ocak 2022 tarihinde yüzde 127’yi bulan fahiş elektrik zammının ardından Şubat 2022 döneminde 859 bin 532’si konut abonesi olmak üzere toplam 1 milyon 39 bin 646 abone faturasını belirlenen süre içinde ödeyemedi![43]

Aralık 2022 için açlık sınırı 8 bin 131 TL, yoksulluk sınırı 26 bin 484 TL olarak açıklandı. Böylece 1 Ocak 2023’de uygulanmaya başlayan 8 bin 507 TL’lik yeni asgari ücret şimdiden erimeye başladı![44]

2023 yılı için belirlenen asgari ücretin günlük gıda harcamasına düşen miktarı 27 lira oldu. DİSK-BİSAM’ın yaptığı hesaplamaya göre eşi çalışmayan, iki çocuklu bir asgari ücretlinin her bir öğün için kişi başına ayırabildiği tutar 6.8 lira![45]

İyi de bu hâl neyi mi anımsatıyor?

“1886 bunalımı sonrası İngiliz kapitalistleri Belçika’yı ‘çalışma ve sermaye özgürlüğünün cenneti’ diye örnek gösterir. İngiliz egemenlerin büyük bir iştahla referans gösterdiği Belçika, sermaye için cennet olsa da emekçiler için adeta bir cehennemdir. Karl Marx Kapital’in birinci cildinde Belçikalı emekçilerin ‘kapitalist cennet’teki dramını dönemin Belçika Merkez İstatistik Komisyonu Üyesi M. Ducperiaux’un 1855 tarihli çalışmasından çarpıcı örneklerle aktarır.

Aynı zamanda hayır kurumları denetmeni de olan Ducperiaux, Kapital’de geniş bir alıntı yapılan adı geçen eserde askerler, denizciler ve tutuklularla bir aileyi karşılaştırır. 6 kişilik ailenin 4’ü çalışır durumda olsa da harcamaları neredeyse yok. Baba ve oğulun en büyük lüksü tütün kullanmak ve haftada bir ‘cabaret’ye gitmek. Emekçi ailelerin çoğu ortalama deniz ya da kara eri kadar değil, bir mahkûm kadar bile beslenememektedir. 1847-49 döneminde çeşitli hapishanelerdeki bir mahkûmun genel ortalama masrafı bir emekçinin günlük masrafı hemen hemen aynı, hatta daha düşük.

Peki, bu durumda emekçiler mahkûmlardan da az bir giderle nasıl yaşayabiliyorlar? Yanıtı yine Kapital’den verelim: ‘Bunu, sırrını yalnız emekçilerin bildikleri bazı çarelere başvurarak beceriyorlar. Örneğin günlük yiyecek miktarını azaltıyorlar, buğday yerine çavdar ekmeği yiyorlar. Daha az et yiyorlar ya da hiç yemiyorlar. Tereyağı ve baharat da öyle. Bütün ailenin üst üste oturduğu bir-iki odayla yetiniyorlar ve oğlanlarla kızlar yan yana ve çoğu zaman aynı hasırın üzerinde yatıyorlar. Giyim, yıkanma ve öteki temizlik gerekçelerinden kısıyorlar, pazar eğlencelerinden vazgeçiyorlar. Yani kısacası kendilerini en ıstıraplı yoksunluğa mahkûm ediyorlar.’

Peki sonrasında ne oluyor? ‘Bu son sınıra dayandıktan sonra, yiyecek fiyatlarında ufak bir yükselme, işin durması, hastalık gibi nedenler, emekçinin çektiği sıkıntıyı artırıyor ve büsbütün mahvolmasına yol açıyor. Borçlar birikiyor, veresiye kesiliyor, en gerekli giyecekler ve eşyalar rehin veriliyor. Ve en sonunda aile kendisini yoksullar listesine kaydettiriyor. Gerçekten de bu ‘kapitalist cennet’te gerekli tüketim maddelerinin fiyatındaki en ufak bir değişmeyi ölüm ve suç sayılarında bir değişme izliyor.’[46]

Tabii, emekçiler bu durumdayken bir avuç kapitalist ise zenginliğine zenginlik katıyor.

Buna benzer şekilde Londra’nın doğusunda şahane sanayi merkezinin mahallelerinde de açlık, yokluk, ölüm kol geziyordur. Saç gemi yapım merkezi olan Londra’nın doğusu aynı zamanda düşük ücretli ev sanayinin de merkezidir. Dünyanın o güne kadar gördüğü bu muazzam servet birikiminin hemen yanı başında on binlerce çaresiz insan ölümle yüz yüzedir. Yarı açlıktan, sefaletlerini gökyüzüne haykırıyorlar. Bu insanlar açlıktan ölüyorlar.

Sanayi işçileri gibi tarım emekçilerinin hâli de berbattır. 1863 yılında sürgüne ve ağır hapis cezasına çarptırılmış suçluların beslenme ve çalışma koşulları konusunda yapılan resmi araştırma sonuçlarına göre; ‘İngiltere’de cezaevlerindeki mahkûmların beslenme durumu ile aynı ülkedeki serbest emekçiler arasında yapılan ayrıntılı bir karşılaştırma, mahkûmların diğer iki sınıftan daha iyi beslendiği sonucunu ortaya koyar.’[47]

İngiltere adasının hemen yanı başındaki İrlanda’daki 1846 kıtlığında ise birkaç yıl önce bir milyon kişi ölmüştür. Ama bu ölenler tabi ki sadece yoksullardır. Ülkenin zenginliğine en küçük bir zararı dokunmamıştır. Kıtlığı izleyen 20 yıllık göç sonunda İrlandalılar topluca ‘yeni kıta’ya, Amerika’ya göç ederler.[48]

Aradan 150 yıldan fazla bir zaman geçse de değişen bir şey yok. Türkiye’de de dünyanın dört bir köşesinde de tablo benzer. Bir avuç kapitalist emekçilerin alın teri üzerinden servetine servet katarken, emekçiler çalışsa da geçinemiyor, ayakta kalmak için giyiminden, kuşamından, yemeğinden kısmak zorunda kalıyor.”[49]

“Yoksulluk” deyince soru(n) tam da burada yani ücretli kölelik sistemidir!

Hani Karl Marx’ın, “Sefalet, faal sanayi ordusunun hastanesi ve yedek sanayi ordusunun safrasıdır.”[50]

“İnsan gelişmesinin alanı zamandır. Hiçbir boş zamanı olmayan, bütün hayatı kapitalist hesabına çalışması tarafından yutulan bir insan, bir yük hayvanından daha aşağıdır. O, başkaları hesabına zenginlik üreten, fizik bakımından ezilmiş ve entelektüel bakımdan alıklaştırılmış basit bir makinedir.”

“Hangi biçimi almış olursa olsun, toplumun bir bölümünün bir diğeri tarafından sömürülmesi, geçtiğimiz yüzyılların hepsinin ortak özelliğidir. Birbirimiz için karşılıklı değerlerimiz, karşılıklı nesnelerimizin değerlerine eştir. Bu yüzden karşılıklı bir ilişkide insanın kendisi değer taşımaz”…[51]

V. İ. Lenin’in, “İşçinin emeğinin ürettiği sermaye işçiyi ezer, küçük mülk sahiplerini yok eder ve bir işsizler ordusu yaratır.”[52]

“Paranın gücüne dayalı bir toplumda, emekçi yığınların yoksulluk içinde, bir avuç zenginin ise asalak gibi yaşadığı bir toplumda gerçek ve etkin bir ‘özgürlük’ olamaz”…

Pyotr Kropotkin’in, “Üretim araçlarının özel ellerde bulunması hem adaletsizdir, hem de yararsız”…

Thomas Sankara’nın, “Birkaç kişi için şampanya ya da herkes için içme suyu arasında seçim yapmalısın. Biz yeni bir dünya kurmak istiyoruz. Cehennemle Araf arasında tercih yapmayı reddediyoruz”…

Fidel Castro’nun, “Ülkemiz insanlara maddesel zenginlikler sunmak için çok yoksul olsa da; onlara eşitlik duygusu ve insanlık onuru sunamayacak kadar yoksul değildir”…

Georges Politzer’in, “Yoksullaştırılan yığınların emeğinin ürününü, yüzyıllar boyunca kendilerine mülk edinen kapitalistler, yığınları mülksüzleştirmişlerdir. Sosyalizm, mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesidir,”[53] notunu düştükleri kapitalist ekonomi-politiktir!

Ve de sürdürülemez bu hâle ilişkin olarak Friedrich Engels, “Ne mutlu o yoksullara ki diğer dünya onlara verilmiştir. Er ya da geç bu dünya da onlara verilecektir,” derken; George Bernard Shaw da:

“Yenilgiye değil savaşa; köle olmaya değil, köleliğe, komşunuz kadar varlıklı olmamaya değil, yoksulluğa başkaldırın!” diye yol gösterir.

YOKSULLUKLA MÜCADELE!

Öncelikle unutulmamalı: Yoksulluk, egemenlerin ezilenlere yönettiği bir şiddettir; Eduardo Galeano’nun, “Demokratik ülkelerde ekonominin şiddet özelliği fark edilmez, otoriter ülkelerde fark edilmeyen şiddetin ekonomik özgürlüğüdür,”[54] veya Hz. Ali’ye atfedilen, “Bir yoksul aç ise, bunun nedeni, zenginin zevk ve sefa içinde yaşamasıdır. Nerede bir bolluk görsem, onun yanı başında mutlaka çiğnenmiş bir hak görmüşümdür,” ifadesindeki gibi…

Bu kadar da değil; yoksulluk derinleşip/ yaygınlaştıkça toplum çürür;[55] tıpkı Honoré de Balzac’ın, “Yoksulluğun hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır, ne suç, ne namus, ne de vicdan,” saptamasına Platon’un eklediği üzere:

“Zenginlik ve yoksulluk dedim; birisi şatafat ve tembelliğin, diğeri cimrilik ve ahlâksızlığın kaynağıdır. İkisi birlikte memnuniyetsizliğe vücut verirler.”[56]

Bunları aşmak için ise Lev Tolstoy’un, “Kötüyle değil, kötülükle mücadele edilmelidir,” vurgusundaki üzere kapitalist sömürü sisteminde yoksulluğu aşmak için bizatihi “yoksulluk” denen şeyle değil, zenginlikle, sömürüyle, kapitalizmle mücadele edilmelidir.

Kesinlikle göz ardı edilmesin: “Özgürlüğümüz, adaletin yerine gelmediği durumlarda bize mücadele etme ve adaletin yerine gelmesi için harekete geçme imkânı verir”ken;[57] “Gerçek yüce gönüllülük, sahte yardımseverliği besleyen nedenleri yok etme mücadelesinin ta kendisindedir… Bireyler de halklar da insanlıklarını yeniden kazanmak için mücadele ederek doğru yüce gönüllülüğü yeniden oluşturmaya girişeceklerdir,”[58] der Paulo Freire…

Yoksulluğun nedeni özel mülkiyetçi ve başkasının emeğinin ürününe el koyan zenginliktir![59]

Bir insan ne kadar yetenekli, becerikli, çalışkan olursa olsun, sadece kendi çabasıyla zengin olamaz… Dünyanın en zengin adamı, Amazon’un patronu Amerikalı Jeff Bezos 182 milyar dolar servete sahip. İnsan havsalasını zorlayan bu skandal servet onun üstün yeteneklerinin ve çalışmasının eseri mi? Bu servetin asgari ücretin kaç katı olduğunu bir düşünün… Türkiye’de Yıldız Holding’in patronu Murat Ülker’in 4.7 milyar dolar serveti var. Bu servete nasıl sahip oldu?

Kapitalizm dahilinde zengin olmanın iki yolu vardır: Birincisi, bir şey üretir, üretilen değerin en büyük bölümüne el korsun (buna artı-değer sömürüsü denir); ya da çalarsın, mafyatik yöntemlerle yaratılmış zenginliğe el korsun…

“Yoksullukla mücadele” söylemi gerçek sorunu gözden uzaklaştırıyor. Zenginlikle mücadele akla gelmiyor zira zengin ve zenginlik bir tabu mertebesine yükseltilmiş durumdadır.

Zenginlik olmadan yoksulluk olmaz veya yoksulluk olmadan zenginlik olmaz. Efendi ve köle, zalim-mazlum, güzel-çirkin, iyi- kötü, sıcak- soğuk… gibi… Zenginlik-yoksulluk söz konusu olduğunda da ilişkinin yönü zenginden yoksula doğrudur… Zenginlik olduğu için yoksulluk vardır. Eğer öyleyse, yoksulluğu gerçekten sorun edenin çözümü nerede arayacağı bellidir…

O hâlde neden zenginlik var?

Eğer yoksulluk zenginlikten kaynaklanıyorsa, zenginlik nereden kaynaklanıyordur? Zenginlik de özel mülkiyetten kaynaklanıyor. Eğer özel mülkiyet diye bir şey olmasaydı, zenginlik de, yoksulluk da olmazdı. Eğer insanlar üretmek ve yaşamak için gerekli olana ‘ortakça’ sahip olsalardı, özel mülkiyet diye bir musibet toplum yaşamına musallat olmasaydı, zenginlik de, yoksulluk da olmazdı… Demek ki, insanlığın ve uygarlığın şimdilerde içine sürüklendiği sefil durumun gerisinde, üretmek ve yaşamak için gerekli araçlara, yaşamı var eden ve sürekliliğini sağlayan kaynaklara küçük bir azınlık tarafından el konulması keyfiyeti yatıyor.[60]

Yoksulluk sonucuna değil, sebeplerine karşı mücadelede coğrafyamızda takdire şayan bir örnek Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın 1967 kurduğu ‘İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği’ (İPSD) iken; aslî kaldıracın örgütlülük + sınıfsal özgüven olduğunun altını çizmeliyim.

Sözlüklerde “Kendine güven” diye tanımlanan özgüven, kapitalizme karşı mücadelede örgütü örgüt yapanken; daima ve her koşulda Ernest Hemingway’in, “Uğruna savaştığımız her şeyi nasıl seviyorsam, öyle seviyorum seni de. Özgürlüğü, insan onurunu sevdiğim gibi seviyorum seni, tüm insanların çalışma hakkını, aç kalmama hakkını sevdiğim gibi seviyorum seni”;[61] Audrey Hepburn’ün, “Hayatta hiçbir şey acı çeken bir insana duyacağımız empatiden önemli değildir. Soylu bir hayat yaşayacaksak, başkalarının acılarına kayıtsız kalamayız!”; Sigmund Freud’ün, “Bir gün dönüp geçmişe baktığınızda, mücadelelerle geçen yılların hayatınızın en güzel yılları olduğunu fark edeceksiniz,” sözleri kulaklara küpe edilmelidir!

Çünkü “Günümüzde iki olgu, kökleri XIX. yüzyıl Almanyası’na uzanan ‘kulturkampf’ (kültür savaşları) ve dijitalleşme, yapay zekâ, sosyal medya ‘karışımından’ kaynaklanan ‘fake news’ (uydurma haber), ‘süreç olarak faşizm’ içinde birleşiyor”ken;[62] “yoksulluk” da genelleştiren söylemle “sınıfsızlaştırılma”ya kalkışılıyor. Bu bağlamda “Günümüzde insana en çok acı veren, yoksulluk değil, büyük bir çarkın küçük bir dişlisi, bir robot hâline gelmiş olmak ve yaşamının boş ve anlamsız olmasıdır.”[63]

Oysa XXI. yüzyılda da yoksulluk şahsında kapitalizmi hedefleyen sınıf mücadeleleri tarihin biçimlendirilmesinde belirleyici olacaktır.

Yerkürede berbat bir yoksulluk ile saçma bir bolluk birlikte yaşanıyorken; eşitlik fikri ve pratiğinin öne çıkarılması “olmazsa olmaz”dır. Malum eşitlik mücadelesi doğru ele alınırsa kitleselleşme ve örgütlenmede yaratıcılığın önünü açar.

Ancak eşitlik ve sınıf mücadelesi vizyonunun yerine yüzü sağa dönük “ittifak arayışları”na yönelinmesi devrimci ufkun da kaybını devreye sokuyor. Kanımca en büyük tehlike de bu: “Genel Demokrasi”(!?) söylemi içinde erimek!

BİR KAÇ ŞEY DAHA

Hayır; “Genel Demokrasi”(!?) söylemi içinde erimeden; “Yoksulluktan kim korkarsa yoksul odur; ben yoksul değilim,” diyen Nikos Kazancakis’in altını çizdiği duruşu…

Maksim Gorki’nin, “Kapitalistleri seviniz; çünkü sizin kuvvetinizi yiyip yutuyorlar, kapitalistleri seviniz; çünkü dünyanızın bütün hazinelerini boşu boşuna mahvediyorlar, demirinizi sizi öldüren silahlar yapmak için harcayanları seviniz, çocuklarınızı bile bile açlıktan geberten hergele tohumlarını seviniz, kendi rahat ve huzurları uğruna sizi topyekûn öldürenleri seviniz, kapitalisti seviniz; çünkü kapitalistin kilisesi sizi kara cahilliğin karanlıkları içinde tutmaktadır,”[64] ironik uyarısını…

Ve Maximilien Robespierre’in, “Sadece iki parti vardır; ahlâksızların partisi ve erdemlilerin partisi. İnsanları servetine ve statülerine göre değil, karakterlerine göre ayırt edin. Sadece iki sınıf insan vardır: Özgürlük ve eşitlikten yana olanlar, baskı görenleri savunanlar, yoksullardan yana olanlar ile düzenbazlardan, zenginlerden, adaletsizlerden ve aristokrasiden yana olanlar. Bugün Fransa’daki bölünme budur,” kesinliğini bir an dahi “es” geçmeyeceğiz!

“Biz ciddiye almazlar” mı dediniz?!

O hâlde bir de “Boşluğun sessizliğinde yüksek sesle konuşmak yürekliliğini gösterirseniz birileri sizi mutlaka duyar,”[65] diyen Louis Althusser’e kulak verin!

Korkular umutlarımızı bastırmamalıdır; buna asla izin verilmemelidir.

Benjamin Kilborne, ‘Utanç ve Haset’ adlı kitabında 1798 doğumlu Thomas Hood’un bir şiirinden alıntı yapar: “Umutlarımız korkularımızı gizledi;/ Korkularımız, umutlarımız gizlendi/ Öldüğünü düşündük uyuduğunda/ Ve uyuduğunu, öldüğünde...”[66]

Hood’a göre korkularımız her zaman var, umut o korkulardan doğar ve doğduğunda o korkular uykuya dalarken; yoksullukla mücadelede burjuva seçenekler karşısında pasif, tarafsız veya hayırhah bir tutum rejimin ihyasına yol açar.

Bu labirente dalmadan, tuzaklarına düşmeden toplumu, toplum yaşamını kıskaç altına alan resmi ideolojik hegemonyaya ve toplumsal muhalefet üzerindeki baskılara karşı, uyanık ve uyarıcı olmak için cesur, ütopyalara sırt dönmeyen mücadelecilik gereklidir.

Sürdürülemez kapitalizm III. Büyük Bunalımı ile sarsılırken; Karl Marx ile Friedrich Engels’in ‘Komünist Manifesto’da işaret ettikleri üzere, “Burjuvazi her şeyden önce kendi mezar kazıcılarını yaratıyor. Kendi çöküşü de proletaryanın zaferi de eşit derecede kaçınılmazdır.”[67]

O hâlde şimdi Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “Küresel Ücret Raporu”nun da gösterdiği gibi mevcut yoksulluk, eşitsizlik ve sosyal huzursuzluk gün geçtikçe derinleşip;[68] sürdürülemez kapitalizmin çelişkilerini derinleştirip/ yaygınlaştırırken yapılması gereken, yoksullaş(tır)maya karşı sınıf bayrağını yükselterek dayanışmayı büyütmektir.

1 Ocak 2023 18:57:37, İstanbul.

N O T L A R

[*] Odak, Ocak 2023…

[1] Mary Wollstonecraft, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, çev: Deniz Hakyemez, İş Bankası Yay., 2007.

[2] Platon, Devlet, çev: Sabahattin Eyüpoğlu-Mehmet Ali Cimcoz, İş Bankası Yay., 2006.

[3] Thomas More, Utopia, çev: Mina Urgan-Sabahattin Eyüpoğlu-Vedat Günyol, Çan Yay., 1964.

[4] “15 Milyon İnsan Yeterli Gıda Tüketemiyor”, Sözcü, 16 Ekim 2022, s.8.

[5] “Gıda Fiyatları Neden Yükseliyor?”, Devrimci Duruş, No:107, Eylül 2022, s.12-13.

[6] “Dünya Gıda Felaketine Adım Adım Yaklaşıyor”, Sözcü, 21 Mayıs 2022, s.20;

[7] Barış Doster, “Yoksulluk Sandığa Yansıyor mu?”, Cumhuriyet, 6 Nisan 2022, s.12.

[8] Şeyma Uzundere “DSÖ: Avrupa’da Her 6 Kişiden 1’i Akıl Sağlığı Sorunları Yaşıyor”, 25 Kasım 2022… https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dso-avrupada-her-6-kisiden-1-i-akil-sagligi-sorunlari-yasiyor/2748295

[9] https://www.credit-suisse.com/about-us/en/reports-research/global-wealth-report.html

[10] “6 Avrupa Ülkesinde Her Dört Kişiden Birinin ‘Mali Durumu Riskli’…”, 7 Kasım 2022… https://www.avrupademokrat1.com/6-avrupa-ulkesinde-her-dort-kisiden-birinin-mali-durumu-riskli

[11] “Almanya’da Yoksulluk Son Yıllarda Ciddi Oranda Artış Gösterdi”, 9 Aralık 2022… https://www.avrupademokrat1.com/almanyada-yoksulluk-son-yillarda-ciddi-oranda-artis-gosterdi/

[12] “Almanya Çalışma Bakanlığı Raporu: Ülkede 263 Bin İnsan Evsiz”, 11 Aralık 2022… https://www.gazeteduvar.com.tr/almanya-calisma-bakanligi-raporu-ulkede-263-bin-insan-evsiz-haber-1593036

[13] İsmet Berkan, “Yaşadığımız Bütün Sorunların Temelinde Demokrasi Eksikliği Var”, Karar, 1 Aralık 2022, s.3.

[14] “Vatandaşların yerine, tüketiciler üretir. Topluluklar yerine, alışveriş merkezleri üretir.” (Noam Chomsky.)

[15] “Zenginlik, bir kez genelleşti mi, ayrım tanımayacaktı. Hiç kuşku yok ki, kişisel mülk ve lüks anlamında zenginliğin eşit bir biçimde dağıtılacağı, buna karşılık iktidarın küçük bir ayrıcalıklı zümrenin elinde toplanacağı bir toplum düşünmek mümkündü. Ama böyle bir toplum uygulamada uzun süre ayakta kalamazdı. Çünkü boş vakit ve güvenlik herkesçe paylaşıldığında, yoksulluğun serseme çevirdiği geniş kitleler okuryazar olacak, kendi başına düşünmeyi öğrenecek, o zaman da hiçbir işe yaramadığını sonunda fark ettiği ayrıcalıklı azınlığı ortadan kaldıracaktı. Hiyerarşik toplumun varlığı, uzun sürede, ancak yoksulluk ve cehalete yaslanarak sürebilirdi. Yirminci yüzyılın başlarında bazı düşünürlerin hayalini kurdukları gibi geçmişin tarım toplumuna geri dönmek de uygulanabilir bir çözüm değildi. Bu, hemen hemen tüm dünyada handiyse içgüdüselleşmiş makineleşme eğilimine ters düşüyordu; dahası, sanayileşmede geri kalan her ülke askerî açıdan da güçsüz düşüyor, daha gelişmiş rakiplerinin dolaylı ya da dolaysız boyunduruğu altına giriyordu.” (George Orwell, 1984, çev: Celâl Üster, Can Yay., 2000, s.206.)

[16] Hayri Kozanoğlu, “Bankacılık Kârları Uçuşta”, Birgün, 7 Haziran 2022, s.5.

[17] “Türkiye Milyoner Sayısını İkiye Katladı”, 29 Aralık 2022… https://www.dokuz8haber.net/turkiye-milyoner-sayisini-ikiye-katladi

[18] “Milyoner ‘Milyoner’ Oldu”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 2022, s.9.

[19] Mustafa Çakır, “Gelir Adaletsizliği Büyük”, Cumhuriyet, 8 Kasım 2022, s.9.

[20] Rıfat Kırcı, “Sermayeye 17.7 Milyar Lira Teşvik”, Birgün, 28 Mart 2022, s.4.

[21] Erdoğan Süzer, “Vatandaştan Alıp Zengine Dağıtıyorlar”, Sözcü, 17 Mayıs 2022, s.7.

[22] İrfan Hüseyin Yıldız, “Servet Transferi Hızlandı”, Cumhuriyet, 2 Ekim 2022, s.9.

[23] “Gelir Uçurumunda Türkiye Zirvede”, Birgün, 12 Ekim 2022, s.5.

[24] Şehriban Kıraç, “Prof. Dr. Ümit Özlale: Makyaj Ekonomisi”, Cumhuriyet, 5 Ekim 2022, s.10.

[25] Mustafa Bildircin, “Eşitsizlik Makası Giderek Açılıyor”, Birgün, 17 Temmuz 2022, s.6.

[26] “Altı Yaşında Nur Elif T. Eskişehir’de Açlıktan Öldü”, Cumhuriyet, 17 Aralık 2022, s.3.

[27] “Aşinalık, insanları örter ve onlara tanıdığımız bir maske vererek onları bilmemizi güçleştirir.” (Henri Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi 1, çev: Işık Ergüden, Sel Yay., 2012, s.20.)

[28] Çiğdem Toker, “Yoksulluk İktidarı Utandırmıyor”, Sözcü, 20 Nisan 2022, s.8.

[29] Mustafa Balbay, “Toplu Fakirleşme!”, Cumhuriyet, 9 Kasım 2021, s.9.

[30] Aziz Çelik, “Devasa Artış Değil Emekli Yoksulluğu Var”, Birgün, 20 Eylül 2021, s.10.

[31] BirGün’den Mustafa Kömüş’ün haberine göre gruba yazılanlardan bazıları şöyle:

• V.K.: Maddi sıkıntılardan dolayı karaciğer veya böbrek bağışı yapmak istiyorum lütfen ciddi olanlar yazsın hiç bir sağlık sorunum yoktur.

• C.A.: Karaciğer bağışı yapılır. Sigara ve alkol kesinlikle kullanmamaktayım. Sağlık konusunda bir sorunum yoktur, lütfen ciddi olanlar dönüş sağlasınlar. Seyahat konusunda bir sorunum yoktur.

• M.B.: Merhaba. 27 Yaşındayım. Alkolüm, sigaram yok. Herhangi bir sağlık problemim yok. Borçlarımdan dolayı böbreklerimden bir tanesini makul fiyata satmayı düşünüyorum.

• K.K.: Ben böbreğimi satmak istiyorum. Bu kadar net yazıyorum çünkü 4 kızım var kiramı ödeyemiyorum, onlara bakamıyorum. Bu yüzden böyle bir karar verdim ve kararıma saygı duyulmasını istiyorum. Bir baba olarak kızlarım benden bir şey istediklerinde utanıyorum.

Organlarını satmak için ilan veren A.K. isimli kişi bunun sebebini şöyle açıkladı: “Maddi açıdan zor durumdayım. Faturalarımı dahi ödeyemiyorum. Hiç başka çıkış yolum kalmadı. Son çare olarak bunu düşündüm.”

İnternetten böbrek satmak isteyenlerin verdiği ilanlar Google trendlerinde de görülmüştü. Trendlere göre ’böbreğimi satmak istiyorum’ ifadesini aratanların oranı son bir yıl içinde tam yüzde 400 artmıştı. Bu ifadenin en çok üç büyük kentte aratılması ise dikkat çekmişti. “Böbreğimi satmak istiyorum” ifadesi en çok İzmir’de aratılırken onu İstanbul ve Ankara takip etti. (“Yoksulluk Organ Satışlarını Patlattı: Kiramı Ödeyemiyorum, Böbreğimi Satmak İstiyorum”, 27 Aralık 2022… https://www.dokuz8haber.net/yoksulluk-organ-satislarini-patlatti-kirami-odeyemiyorum-bobregimi-satmak-istiyorum)

[32] Havva Gümüşkaya, “Özgür Orhangazi: Bölüşümde 12 Eylül Dönemine Dönüş”, Birgün, 16 Temmuz 2022, s.4.

[33] Sena Tufan, “Karnı Aç Çocuklar Okulu Terk Ediyor”, Cumhuriyet, 12 Kasım 2022, s.3.

[34] “Türkiye Sefalet Endeksi’nde Dünya Birincisi Oldu”, 31 Ekim 2022… https://rojnameyanewroz3.com/turkiye-sefalet-endeksin

[35] Yadigar Aygün, “Yoksullukta Bile Kadına Eşitlik Yok”, Yeni Yaşam, 24 Kasım 2022, s.10.

[36] Seval Aydoğan, “5 Yaş Altı Ölümlerin Yarısı Açlıktan”, Cumhuriyet, 18 Aralık 2022, s.3.

[37] Mustafa Bildircin, “Derin Yoksulluğa ‘Yardım’ Perdesi”, Birgün, 19 Ekim 2022, s.5.

[38] “Türkiye’de Her 5 Çocuktan 1’i Mutlak Yoksullukla Büyüyor”, 29 Kasım 2022… https://www.dokuz8haber.net/utandiran-veri-turkiyede-her-5-cocuktan-1i-mutlak-yoksullukla-buyuyor

[39] Mustafa Çakır, “7 Milyona Asgari Ücret Bile Alamıyorlar”, Cumhuriyet, 18 Ekim 2022, s.11.

[40] Erdoğan Süzer, “Vatandaş Hem Karanlıkta Hem de Soğukta Kaldı”, Sözcü, 26 Nisan 2022, s.7.

[41] “356 Bin 488 Abonenin Elektriği Kesildi”, Birgün, 3 Aralık 2022, s.10.

[42] Erdoğan Süzer, “35 Bin Yoksulun Elektriği Kesildi”, Sözcü, 10 Kasım 2022, s.9.

[43] Başak Kaya, “Geciken Faturalar Rekor Kırdı”, Sözcü, 27 Kasım 2022, s.8.

[44] “… ‘Asgari’ye 376 TL Kaldı”, Cumhuriyet, 31 Aralık 2022, s.11.

[45] “… ‘Asgari’ Bir Simit Parası”, Cumhuriyet, 27 Aralık 2022, s.11.

[46] Karl Marx, Kapital, Sermayenin Üretim Süreci, Cilt: I, çev: Alaattin Bilgi, Sol Yay., 1965, s.578.

[47] yage, s.583.

[48] “Alman göçmenler 1830’larda yoksul Avrupalıların rüyalarını süsleyen bir ülke olmaya başlayan ABD’ye gitme nedenleri sorulduğunda, ‘Orada kral yok’ yanıtı vermekteydiler.” (Eric J. Hobsbawm, Sermaye Çağı 1848-1875, çev: Bahadır Sina Şener, Dost Kitabevi, 2009, s.112.)

[49] İbrahim Varlı, “150 Yıllık Soru? Emekçiler Mahkûmlardan da Az Bir Giderle Nasıl Yaşayabiliyor?”, Birgün, 22 Aralık 2022, s.5.

[50] Karl Marx, Kapital, Sermayenin Üretim Süreci, Cilt. I, çev. Alaattin Bilgi, Sol Yay., 1965, s.622.

[51] Karl Marx, Aforizmalar/ Zincirlerimizden Başka Kaybedecek Neyimiz Var!/ çev: Peren Demirel, Zeplin Yay., 2014.

[52] V. İ. Lenin, Marksizmin Üç Kaynağı, çev: Vahap S. Erdoğdu, Sol Yay., 2013.

[53] Georges Politzer, Felsefenin Temel İlkeler, çev: Enver Aytekin, Sosyal Yay., 1993.

[54] Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, çev: Attila Tokatlı-Roza Hamken, Sel Yay., 2015, s.345.

[55] “Mazlumlar kurtulmak için mücadele etmektense kendileri de zalim olmaya yatkındırlar.” (Paulo Freire.)

[56] Platon, Devlet, çev: Sabahattin Eyüpoğlu-Mehmet Ali Cimcoz, İş Bankası Yay., 2006.

[57] Simone de Beauvoir, İkinci Cinsiyet, çev: Gülnur Savran, Koç Üniversitesi Yay., 2019.

[58] Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, çev: Erol Özbek-Dilek Hattatoğlu, Ayrıntı Yay., 1991, s.23.

[59] “Yoksul insanların boş vakitleri olması fikrini zenginler öteden beri nefretle karşılamışlardır.” (Bertrand Russell.)

[60] Fikret Başkaya, “Yoksullukla Değil Zenginlikle Mücadele Edilmeli”, 30 Kasım 2021… https://dunyalilar.org/yoksullukla-degil-zenginlikle-mucadele-edilmeli.html

[61] Ernest Hemingway, Çanlar Kimin İçin Çalıyor, çev: Rosa Hamken, Can Yay., 1985.

[62] Ergin Yıldızoğlu, “Kulturkampf&Fake News”, Cumhuriyet, 24 Kasım 2022, s.9.

[63] Erich Fromm, Özgürlükten Kaçış, çev: Selçuk Budak, Payel Yay., 1996

[64] Maksim Gorki, Küçük Burjuva İdeolojisinin Eleştirisi, çev: Resul Mehmedov, Say Yay., 2016.

[65] Louis Althusser, Gelecek Uzun Sürer, çev: İsmet Birkan, Can Yay., 1996.

[66] Benjamin Kilborne, Utanç ve Haset, çev: Burçak Erdal, İstanbul Bilgi Üniversitei Yay., 2014.

[67] Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1976.

[68] İbrahim Varlı, “Sınıfın Uyanışı: Kapitalizmin Mezar Kazıcıları”, Birgün, 7 Aralık 2022, s.10.