“Gün doğdu, hep uyandık, siperlere dayandık.  

Bağımsızlık uğruna da al kanlara boyandık…”

“Dağcılar” THKO’yu konu alan bir kitabın adıdır. Bu söyleşi kitabını Türkiye'nin yakın tarihi, politikası ve popüler kültür konularında hazırladığı belgeselleri ile tanınmış bir belgesel yapımcısı ve bir dönem Cumhuriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni olan ve ayrıca Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü tarafından açıklanan 2017 Nobel Barış Ödülü adayları arasında üçüncü sırada yer alan Can Dündar hazırlamış.

1968’i, THKO’yu konu alan bu eser tamamıyla o dönem THKO’nun oluşum kadrosu ve yargılanan kadro içinde yer alan Atila Keskin ile yaptığı bir söyleşiyi kapsıyor.

Oldukça önemli bir eser. 1950 sonrası Türkiye’deki siyasi gelişmelere açık ve geniş bir pencere açıyor. Özellikle Türkiye’de yüksekokullardaki gençliğin, sosyalist partilerin ve işçi sendikalarının dünyada gelişen 68 kuşağına bakışını ve yaklaşımını sade, anlaşılır bir dille özetlemiş. Hüseyin İnan, Sinan Cemgil ve Yusuf Aslan'ın girişimi ile THKO’nun nasıl ortaya çıktığını ve daha sonra Deniz Gezmiş, Cihan Alptekin ve diğer arkadaşlarının katılımı ile nasıl geliştiğini Can Dündar soruyor Atila Keskin'e. O tarihte Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin son sınıfında öğrenci olan Atila Keskin, Hüseyin ve Sinan Cemgil’e en yakın olan bir dördüncü kişi olarak katılışını ve Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idam edildiği güne kadar yaşananları, eylemleri, arkadaşlıkları, çekilen zorlukları abartmadan, kendisini öne çıkartmadan inanılır, anlaşılır sade bir dille Can Dündar’a aktarıyor.

Halkına, ülkesine kendi yaşamlarını adayan bu devrimcilerin birbirlerine ve onurlarına da saygıda kusur edilmediğini ortaya koyan bir belge niteliğindedir bu eser. Sadece Mahkemedeki Savunmaları değil, yakınları ile ilişkiler konusundaki duruşları, karşılıklı inanç ve güvenleri sadece içindeki halkı, devrimci, demokrat aydınları etkilemekle kalmıyor. Devrimci duruşları ülke dışına da akıyor. “Dış ülkelerde de idamları durdurmak için devrimciler ve aydınlar yoğun çaba gösteriyor. Uluslararası Af Örgütü. Başbakan Demirel’e infazları durdurma çağrısı yapıyor, Paplo Picasso’dan, Louis Aragon’aya ve Neruda’dan, Samuel Beckettt’e kadar tanınmış dünya aydınları imza veriyorlardı. Bu söyleşide yer alan bir paragrafta idamdan dönenlerden Mustafa Yalçıner’in şu değerlendirmesi THKO militanlarının inanılmaz kararlılığını ve birbirine olan bağlılığının yeterli kanıtı olsa gerek: “18 idam cezasında 15 bozulunca biz kendimizi oyunun dışında kalmış gibi hissettik. O an bizim için idama gitmek daha kolaydı. Zor olan dışarda kalmaktı.”

THKO’lu Devrimciler yargılama sürecinde gerek karakolda gerekse mahkemelerde hep yargı makamında olanlarla dalga geçmişler. O devrimciler o mahkeme salonlarında Yargı Makamında oturanları ülkeye ihanet ettiklerini dile getiriyorlar ve onları hâkim sınıfa hizmet etmekle yargılamayı hedeflediler ve başardılar.

Deniz ile Yusuf idamlarından on gün önce bile kurdukları bir oyunla, Deniz gecenin ortasında Ceza Evi Müdürü'nün odasına alınıyor, ona çay ve filtreli sigara ikram ediliyor. O kurduğu oyunla Askeri Ceza Evi’nin müdürü olan bir General’e bir gol atarak dönüyor. Nasıl olduğunu okuyunca insan hep gülüyor ve hem de düşünerek bir devrimci önderin karakterinden çok şey öğreniyor.

Kitabın orta sayfalarında yer alan bu önemli paragrafı yayıncı arka kapağa almış:

“Onlara “Dağcılar “ denirdi. Okullarının en iyisiydiler. İsteseler ışıltılı bir kariyer yolunda yürüyebilirlerdi. Onlar imkansızı istedi, bir ütopyanın peşinden dağ yolunu seçti. Devlere kafa tuttular, bedelini çok ağır ödediler. Ama duruşmalara girerken attıkları sloganı gelecek nesillerin kulağına üfledikleri çığlık hala yaşıyor...”

Ben THKO’da Deniz Gezmiş ve Sinan Cemgil kadrosunda olanlar ve Mahir Çayan'ın kadrosunda olanlarla Niğde Ceza Evi'nde aynı koğuşu bölüştüm. Bütün yaşananları, gelişmeleri orada bu kadrolar içinde yer alanlardan defalarca dinledim. Onların benim yazın insanı olmamda büyük bir etkisi oldu. Atila Keskin söyleşi yaparken kendi yaşadıklarından yola çıkarak belki eksik anlatmıştır. Ancak abartmadan, sağa sola dökmeden gerçekleri anlatmış. Bu nedenle Can Dündar ve Atila Keskin'e 1968 Kuşağı'nın direnişini bu kadar sade bir anlatımla bize ulaştırdıkları için de yürekten teşekkür ediyorum.

Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil ile arkadaşlarının, Mahir Çayan ile arkadaşlarının devrimci, beklentisiz dayanışmaların gerçek kaynağında öğrenmek isteyen, kimi zaman oldukça üzücü kimi zaman neşe dolu ancak her zaman devrimci bir tutum konusunda öğretici olan bu eser mutlaka okunmalıdır.

23.07.2022