Tekrar merhaba sevgili okur! Aslında bu yazıda yıllık iznimizi Prag, Budapeşte, Belgrad, Selanik, Halkida, Atina, Rimini ve Bozen rotasında geçirdiğimizden, bu kentlerdeki neoliberal aynılaşmayı ve Alman sermayesinin Avrupayı nasıl kıskacına aldığını anlatmayı düşünmüştüm. Ancak Türkiye’deki e-Reçete tartışmaları bana 2010’da yayımlanan “Kürdistan, İtalyada olsaydı başlıklı ve özerk Güney Tirol bölgesine değindiğim yazımı anımsattı. İzninizle bu yazıdan alıntılarla size yeniden merhaba demek istiyorum.

Dağları, tepeleri ve envaı çeşit yeşili ile memleketim Lazona’ya benzeyen Güney Tirol, İtalya’ya bağlı bir özerk bölge. 1972’den bu yana geniş özerklik hakları taşıyan bölgenin başkenti Bozen. Bölgenin Almanca ismi Autonome Provinz Bozen – Südtirol, İtalyancası Provincia Autonoma di Bolzano – Alto Adige ve Ladince ismi ise Provinzia Autonóma de Balsan/Bulsan. Ladince sadece belirli yerlerde resmî dil. Almanca, İtalyanca ve Ladince olarak üç resmî dili bulunan bölgede ayrıca resmen tanınan 40 farklı lehçe de konuşuluyor. Bazı durumlarda ise Güney Tirollular uyanık davranıp, üç dili karıştırıp yeni kelimeler yaratmışlar – gereksinime uygun dil, voilà!

Bölgede yaşayan nüfusun yüzde 62,3’ü Almanca, yüzde 23,4’ü İtalyanca ve yüzde 4,1’i de Ladince konuşuyor. Bölgede asılı olan istisnasız tüm levhalar, uyarılar, yani aklınıza gelebilecek her şey iki dilli. Hatta özel mülklerin kapısındaki »Dikkat, özel mülktür!« uyarısı veya dükkânlardaki »bizimle çalışır mısınız?« ilânı dahi. Resmî kurumlarda çalışan herkes iki dil bilme yükümlülüğünü taşıyor. Ladinlerin yaşadığı kasabalarda ise üç dil.

Bölge 1810’da İtalya Krallığı’na geçmiş. 1919’da yapılan Saint-Germain-Antlaşması, bölgeyi kesin olarak İtalyan hükümranlığına sokmuş. Faşizm döneminde İtalyan faşistlerinin »İtalyanlaştırma Operasyonuna« rağmen, bölgenin bugüne kadar gelen nüfus dokusu değişmemiş. Her ne kadar 1939’da bölge nüfusunun çoğunluğu Almanya hükümranlığına geçmeyi kabul etmiş olsa da ne İtalyan ne de Alman faşistleri bölgede kök salamamışlar.

İtalya hükümeti tarafından »bölücü terör örgütü« olarak kabul edilen Güney Tirol Kurtuluş Örgütü BAS 1957’de silahlı mücadele başlatmış. 1960’da BM Güvenlik Konseyi’nin kararı ile »Güney Tirol Sorunu« uluslararasılaşmış. 1969’da »müzakereler« başlamış ve 1972’de Güney Tirol Paketinin İtalya tarafından kabul edilmesiyle geniş özerklik hakları tanınmış ve silahlı mücadele sonlandırılmış. BAS adlı örgütün içinden birçok yeni parti ve kuruluş doğmuş. Güney Tirol, İtalya anayasasında tanınan haklar çerçevesinde kamu alanını, yani bölgeyi ilgilendiren yasama, yürütme ve yargıda özerk hareket ediyor. İtalya devletinin bölgede topladığı vergilerin yüzde doksanı bölgeye geri dönüyor. Bölge hükümeti de devletin yerine getirmesi gereken yükümlülüklerin yüzde doksanını üstlenmiş durumda.

En güçlü siyasî örgüt Güney Tirol Halk Partisi. Almanca ve Ladince konuşanların oluşturduğu bu parti gerek bölge parlamentosunda gerekse de bölge hükümetinde mutlak çoğunluğu elinde tutsa da İtalyanca konuşanların oluşturdukları partilerle koalisyonlara girerek, bölgenin kararlarını ortak alıyorlar. »Azınlıkta« bulunanlar, yani İtalyanca konuşanların bölge hükümetinde yer almaları özerklik statüsü ile bir hak hâline getirilmiş. Bölge parlamentosu 35 üyeden oluşuyor ve beş yıllığına seçiliyor. Buyurun size bir demokratik özerklik örneği!

Meraklısına söyleyelim: ülke bölünmüş mü? Hayır, tam aksine Güney Tirollular hâllerinden son derece memnun. Birden fazla resmî dil sorun yaratmış mı? Kel alâka, daha fazla fırsat yaratmış. Çocuklar, hangi dile mensup olursa olsunlar, ilköğretimden itibaren çok dilli eğitim-öğrenim görüyorlar. Peki, başka ne olmuş? 40 yıl gibi kısa bir süre içerisinde bölge İtalya’nın en zengin bölgeleri arasına girmiş. Bölgedeki işsizlik oranı yüzde 2,5 ile 3 arasında sabit kalmış. Yerel ekonomi, yerel kültürlerin ve turizmin katkısıyla »uzaya fırlamış«!

Bozen kentinin çarşısında, Arap asıllı bir İtalyan yurttaşının kafesinde, Almanca konuşarak kahvemi sipariş verirken birden aklıma geliverdi: Yahu, acaba Kürdistan, İtalya’da olsaydı neler olurdu diye. Dilin kemiği, düşüncenin sınırı yok ki…