Yazar Ali Gültekin’in „CHP NEDEN KAYBETTİ’ başlıklı güzel bir yazısını okudum. Özellikle bütün CHP üyelerinin özellikle de yöneticilerinin okuması gereken bir yazı. Ancak seçimi kayıp eden sadece büyük Ana muhalefet partisi olan CHP tek başına değil seçime giren "Cumhur", "Millet", "Ata", "Emek ve Özgürlük" ve "Sosyalist Güç Birliği" ittifakları adı altında 5 ayrı ittifakla seçime giren bütün partiler kaybetti. Değerli Gazeteci yazar Ali Gültekin‘in bu güzel yazısını virgül ve noktasına dokunmadan alıp paylaştığım için bana darılmayacağına da inanıyorum.

Yazı şu şekilde:

„Demokrat, sosyal demokrat, liberal, muhafazakar, milliyetçi…, partinin politikaları üzerinden analizi yapmadan, direk yürütülen Mayıs 2023 seçim stratejisi ve kampanyası üzerinden değerlendirme yapacağım.

CHP, genel olarak gençliğin, kendilerine " Z kuşağı" diyen gençlerin oylarını almak için seçim kampanyası süresinde özel çaba harcadı.

Gel gör ki, gençler genel başkan ve yöneticilere “dede” diye hitap ediyorlar. CHP'nin Milletvekilleri ve genel merkez yönetiminin yaş ortalamalarına baktığınızda dedeler meclisine dönüşmüş. Milletvekilleri ve genel merkez yöneticileri içinde gençlik yok!

CHP, partinin seçim çalışmasının omurgasını oluşturan kadınlara umut bağladı. Kadınlar seçim kampanyası sürecinde fedakârca parti politikaları ve seçim kampanyasına bağlı çalışması yürüttüler.

CHP’de milletvekilleri içinde ve genel merkez yönetiminde kadınları mercek ile ararsanız görürsünüz. Kadın kocasından dolayı kadın milletvekili adayı atamak kadın milletvekilleri var olduğu anlamına gelmez. Gözler, köyünden, evinden, fabrikalardan, ev yaşamından, iş yaşamından, örgütlü mücadele içinden gelen milletin vekil olarak seçtiği kadınları arıyor.

CHP, günümüzün ekonomisi üzerinden ülke yoksullarının oyunu almayı hedefledi.

CHP’de ülke yoksullarının içinden seçilerek gelen milletvekilleri, genel merkez yöneticileri yok. "Yoksullar yaşamına devam etsin. Genel başkan ve parti üst öneticilerinin belirlediği iş insanı milletvekilleri fabrikalarında, iş yerlerinde kölelik koşullarında çalıştırdığı yoksulların TBMM'de vekilleri olsunlar!

CHP, Kürt seçmenin oylarına talip oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde metropollerde, Doğu, Güneydoğu illerinde samimi seçmen oyları elde etti.

CHP, Kürt seçmeninin taleplerini anlatmaktan kaçındı, savunmaktan korktu!

CHP, Sol, sosyal demokrat kimlikte parti olarak tanımlayıp işçilerin emekçilerin oyunu istedi.

CHP’de sol, sosyal demokratlar ideolojiden koptu.

CHP, ülkede yoksulluk, mültecilerin geri gönderilmesi ve parlamenter sisteme geçiş değişikliği üzerinden kampanya yürüttü.

CHP, Milliyetçi, muhafazakar ağırlıklı ülkelerde yoksulluk üzerinden seçimler ile değişim olmaz. Değişim olsaydı bugüne kadar Afganistan, Pakistan, Afrika ülkelerinde olurdu. Bu türden ülkelerde muhafazakarlar yoksulluğu kader, milliyetçiler dış güçlerin yarattığına inanırlar.

CHP, Mültecileri suçlama yerine, Suriye’de çatışma, savaş ve işgal yaratan küresel güçlere karşı tutum alınmalıydı.

Eğitim düzeyi, din, milliyet, ulus duyguları üzerinden partilerin etkisi altında kalanlar sistemin nasıl olması gerektiğini umursamazlar.

CHP, seçmen analizi yaparak, doğru kampanya yürütemedi.

CHP, ülkede değişim istedi. Türkiye’de değişimi “güçlendirilmiş parlamenter sistem” olarak tanımladı.

CHP, Kendi parti işleyişinde " hak, hukuk, adalet" gözetmeden, parti içi demokrasiye işlerlik kazandırmada, millet vekilleri milletin seçtiği vekiller olmadan..., seçmene güven verir mi?

(Evet, Kılıçdaroğlu iyi performans gösterdi. Mütevazı yaşam sürüyor. Adı hırsızlık, yolsuzluk ile anılmıyor. “Dürüst insan” profili karşılık gördü. Böyle bir yaşam içinde olması; doğru politikalar üretebilir sonucunu ortaya çıkarır mı?)

CHP acilen, parti politikalarını belirleyerek, politikalarına bağlı pratik çalışma içine girmelidir. Değirmene su taşıyarak çarkı döndüremediği görüldü. “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganı birleşildi görünenlerin doku uyumu olmayınca bütünleşemediği aşikar!

“Kendi gücüne güvenmeyen kendi geleceğini belirleyemez.”

Hadi hayırlısı… “ (Alıntı: Haber.com)

Ali Gültekin'in düşüncelerine tamamen katılıyorum. Ancak Millet İttifakı’nın seçimi yitirmesinin nedeni sadece bunlar değildi.

Kemal Bey ve ittifakın başkanları yanına iki büyük kent belediye başkanını aldılar. Diğer kentlerin belediye başkanlarını da gönlünü hoş tutacak davranış ve söylemlerde yeterince bulunmadılar. Özellikle de etkinlik yaptığı kentlerde o büyük katılımlarda oradaki kent ve ilçe belediye ve parti başkan ve yönetimine yüksek sesle teşekkür etmedikleri için onları topluca daha candan çalışmasını sağlayamadılar.

Kemal Beyin özellikle Zafer Partisi ile sözleşme imzalaması sonucu özellikle İyi Parti taraftarlarının önemli bir bölümü sandığa gitmedi. Aynı şekilde özellikle Kürt ve Alevi, demokrat, sol düşünceli olan insanların da önemli bir kesimi sandığa gitmedi. Varlığını özellikle Kürt, göçmen ve sosyalistlere düşmanlık üzerinde inşa eden Zafer Partisi ile yazılı sözleşme Millet İttifakına büyük zarar verdi. Zafer Partisinden gelecek oylardan en az beş katından fazlasını Kürt, Alevi, Demokrat ve Solculardan yitirdi. Çünkü bu insanlar kızdı ve güvenini yitirdi, sandığa gitmedi. "Millet", "Emek ve Özgürlük" ve "Sosyalist Güç Birliği" ittifaklarında yer alan bütün partiler bu durumu kavramadılar. Gerekli çabayı göstermediler. Başarıyı yakalanmış torbada ki keklik gözüyle yaklaştılar.

Ayrıca başta Millet İttifakı olmak üzere "Emek ve Özgürlük" ve "Sosyalist Güç Birliği" ittifakları yurt dışında yaşayan insanlarımızın sorunlarına hemen hemen hiç değinmediler dersek abartmış olmayız. Ayrıca Almanya, Fransa, Avusturya ve Hollanda gibi insanlarımızın yoğunlukta yaşadıkları ülkelerde toplumla bağı olanlarla hemen hemen hiç ilişkileri olmadı. Bu ülkelerde yaşayan oy verecek insanların en az üçte biri yukardaki nedenlerle sandığa gitmediler.

Şunu da söylememiz gerekir. İkinci turdaki yarışmada her ne kadar Kemal Bey sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ile değil devlet ile de yarışmış bile olsa asıl kayıp etmesinin nedeni iki Cumhurbaşkanı adayı arasındaki yarış Türk Milliyetçiliği ve Müslümanlık yarışmasına dönüşmüş olmasıdır. Totaliter bir sistem ile gerçek bir Sosyal Demokrasi ilkeleri üzerinde bir yarışma olmadı. Bütün bunların sonucu sadece Kemal Bey değil Millet ittifakı ve muhalefet eden partilerin ittifakları kayıp etti. "Emek ve Özgürlük" ve "Sosyalist Güç Birliği" ittifakları da programlarını halka kavratmak için yeterli çabayı hgşstermediler ve yandaşlarını sandıkları taşımak için örgütleyemediler.

Peki kazansalardı bu enkazı nasıl kaldıracaklardı?

Bu üzerinde ayrıca derinlemesine düşünülmesi gereken bir konu. Cumhur İttifakı’nı oldukça yıpratabilirdi.

AKP ve Cumhur Başkanı kendilerinin yarattıkları bu enkaz altında kalabilir ve bir erken seçime de gidebilirler eğer başka bir sisteme geçmezlerse. Bu neden muhalefet yaşananlardan ders çıkarmalı En azında kazanan Cumhur İttifakı’nın ülkenin başına daha büyük belalar açmasını engellemek için parçalanmadan yerel ve bir erken seçime hazırlanmalı ve şimdiden kollarını sıvamalıdır. Yenilginin tek sorumlusu yok. Bütün İttifak partilerin yönetimi elbette özelikle Cumhurbaşkanı ve Yardımcı adayların sorumluluğu vardır. Yenilgiyi tek başına sağlamadı hepsi birlikte sağladı, kazansalardı hepsi birlikte kazanmış olacaktı.  Türkiye Halkının bir klan geleneği vardır başarıl olma yolunda görünenleri alkışlar omuza alır gökyüzüne çıkarırlar. Yenilirse o omuzlarına alanlar ilk tekmeleyenler olur. Umarım bu olumsuz durum alışkanlık kendisini tekrarlamaz. Elele verirler ittifaklar arası mücadelenin daha kızıştığını bilerek kollarını sıvarlar...