Almanya, ekonomisinin ikinci paylaşım savaşında gördüğü zararı gidermek için 1960 yılarında göçmen isçi gücü getirmek zorunda kalmıştı.

Göçmenlerin ülkeye gelişiyle birlikte onların çocukları, Alman okul sisteminin yani sıra ana dil ve kültürlerini öğrenmek için de olanak sağlanmıştır.

Göçmen çocuklarının ana dil ve kültürellerini öğretmek için ülkelerinden öğretmenler getirilmiştir.

Ana dil dersleri genellikle Alman okulları paydosundan sonra veriliyordu.

Süreç içinde bu öğretmenler iki gruptan oluşuyorlardı:

Birisi göçmenleri gelmiş oldukları ülkenin gönderdiği öğretmenler ve maaşını o ülke ödüyordu.

Diğerleri ise,  Türkiye'de 1971-1980 yılarında cuntanın başa gelişiyle birlikte yurtdışına çıkmak zorunda kalan öğretmenlerdi. Bu öğretmenleri Alman öğretmenler sendikasının (GEW) yardımı ile Alman Kültür Bakanlığı, ana dil öğretmeni olarak atamıştır.

Bu öğretmenlerin maaşı da Alman hükümeti tarafından veriliyordu.

Süreç içinde ana dil derslerine ilginin azaldığını ileri süren Alman hükümeti, emekliye ayrılan öğretmenlerin yerine yenisini atamadı.

Göçmenlerin gelmiş olduğu ülkeler hala öğretmenleri gönderiyor ve maaşlarını ödüyorlar.

Alman eğitim sisteminde çocuklar için seçmeli dil dersleri vardır.

Bunlar Fransızca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca. Okulda çocuklar seçme ders olarak bunları seçebilir ve öğrenirler.

Hessen Eyaleti bu dillerin yani sıra Rusça, Arapça ve Çinceyi de okullarda seçme dil olarak yönetmenliğe almıştır.

Bu karar üzerine Türkiye'den gelen göçmenler ayağa kalktılar.

Türkçenin seçmeli dil dersi olarak verilmemesini protesto ediyorlar.

Hessen Eyaletinin almış olduğu bu karar yanlış ve buna karşı çıkmak gerekir.

Burada çok yanlış bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor

Türkler kendilerini hala Avrupa da ve Almanya da bir azınlık olarak görmüyorlar. Kendi dillerinin okullarda seçmeli dil olmayışını protesto ediyorlar ve bu da doğal haklarıdır...

Almanya da yüksek halk okulu Volkshochschule (VHS) de Kürtçenin öğretilmesine karşı çıkıp protesto eylemleri yapıyorlar.

Kendi ülkelerindeki Kürtlerin ve diğer azınlıkların dillerinin yasağına karşı çıkmıyorlar.

Tüm bunlar, Avrupa ülkelerinde 5 nesil birlikte yaşanıyor.

Burada kalıcı bir yeni azınlık statüsünde oldukları bilincinde henüz değiller.

Avrupa ülkelerindeki demokratik hakları için tüm göçmen azınlıklar ile birlikte mücadele biçimleri geliştirmek gerektiğini göz ardı ediyorlar.

Avrupa ülkelerinde var olan azınlık ideolojisi hiçbir zaman önceden bağlı olduğu ulusun milliyetçi, ırkçı,  şoven duyguları ile bir yere varılmayacağı gerçeği ve bilincine varılmalıdır.

Burada Türk milliyetçiliği, ırkçılık ve şovenizm ile Alman Kaba milliyetçiliğine, ırkçılığına karşı mücadele edilmez.

Türkler burada kendilerinin yeni bir azınlık oluğunun bilincinde varıp tüm diğer azınlıklar (Kürtler-Asyalılar vb.) Ile birlikte olmalıdırlar.

Azınlık bilinciyle birlik olunduğu zaman azınlık kültürünü, dini ve dillerini seçmeli ders olarak verilmesinin mücadelesini birlikte verdikleri sürece inandırıcı ve güçlü olunur.

Böylece azınlıkların dillerinin ve kültürlerinin horlanıp ezilip ve dillerinin yasaklanmasına birlikte karşı çıkma bilincine varılır.

Diğer ülkelerde yaşayan azınlıkların sorunlarına böylece daha duyarlı olacaklardır.

Böylece Çin'de Uygur Türklerine, Israillerin Filistinlilere, Türkiye'nin Kürtler ve ülkede yaşayan azınlıklara, Irak, Iran ve Suriye'nin Kürtlere ve diğer azınlıklara karşı uyguladıkları baskıcı ötekileştirilme politikasına karşı çıkılır.

Bundan dolayı da birlikte inandırıcı reel bir politika yapılmış ve mücadelede başarılı olunur.

Bunlar yapılmayacak ve uygulanmayacak zor konular asla değildir.