19 Şubat 2020. Neredeyse 4 yıl olacak. Nasıl bir gündü yanıbaşımızdaki şehirde olanları duymak, olanların şehrimize yansıması. Katliam protestoları için hemen sokağa döküldüğümüz gün. Ağırlıklı olarak yabancı esnafların işyerlerinin önünde günlerce kaygıyla nöbet tutması. Ve “korkacak bir şey yok, bu ülkede güvendesiniz” denilerek, yaşadığımız şehrin göbeğine yeni bir “Şişa-Bar” açılması!!! 

Çok şey aktardık-aktarıldı bu katliamla ilgili. Katliamı gerçekleştiren kişinin, “Sosyal Medya” hesabından silah gösterileriyle tehditler yağdırışı. Bunun polis tarafından nasıl gözden kaçtığı. Böyle açık bir tehdidin güvenlik kuvvetlerince engellenebilirliği. Katledilenlerin yakınlarının olay gecesi “110 Polis İmdat”ı defalarca arayışları, telefona hiçkimsenin çıkmayışı. Katliam yaşanan yerdeki acil çıkış kapılarının “kazara” o gün kilitli oluşu... Bazı cesetlerin geç teslim edilişi... Yani Almanya gibi, bürokraside üstüne laf dahi söyleyemeyeceğimiz bir  ülkedeki bu “ihmal”in açıklanmasının beklenmesi!!! 

Hessen Eyalet Parlamentosu’nda (HEP) konuyla ilgili oluşturulan Araştırma Komisyonu, Hanau Katliamı’na ilişkin 642 sayfalık bir rapor hazırladı. Ancak oturum sırasında “olayın tartışmaya açık olmadığı”nın da altı çizilip bırakıldı. 

Bu rapor 5 Aralık tarihinde HEP’nun görüş-önerilerini almak üzere değerlendirmeye sunuldu. Hem de eyalet gündemlerini değerlendirmek üzere gerçekleştirilen her oturumda ilk demeçler şu cümlelerle başlarken: “İslam terörü ve güvenlik! Önlemleri arttıracağız!” 

19 Şubat Hanau İnisiyatifi! Hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla kurulan bu inisiyatif, benzeri görülmemiş çalışmalar yürüttü. Kültür-sanat etkinlikleriyle katliamın acısı bir yana, bize sürekli nasıl bir ülkede yaşadığımızı hissettirip durdu. Bu etkinliklerin-anmaların gerçekleştirilme sürecinde dehşet bir emek sarfedildi. Röportajlardan tutun da, tiyatral sunumlara; 9 kişi anısına yapılan, Almanya çapında kulaklara aşinalaştırılan şarkıya dek! Anmalara katılanların, göz yumulan bir katliama tepki ve yaraların sıcaklığına paralel benzersiz omuz omuzalığı! Bütün bu emekler-acılar-isyanlar-talepler;  neredeyse tüm belediye meclislerine “Irkçılığa karşıyız”ı gösterebilecekleri muazzam olanaklar sağladı. Ve Hanau İnisiyatifi’nin acılarıyla ördüğü emek zinciri, öncelikle Hessen Eyaleti’ndeki parlamento üyelerinin halka ulaşmasını kolaylaştıran muazzam sahneler yarattı. 

Oğlu Ferhat Unvar’ı bu katliamda kaybeden Hanau İnisiyatifi aktivistlerinden Serpil Unvar’ın haykırışlarını duyduk. Katledilenlerin yakınlarıyla gerçekleştirilen röportajları büyük bir itinayla okuduk. Bu inisiyatifle birlikte hedeflenenleri okuduk. Metinler çok berraktı: “Bu ırkçı katliam Almanya’da yaşanan diğer katliamlar gibi münferit bir vaka değildir. Bu ırkçı katliamın aydınlatılmasına ışık tutacak ihmaller, ailelerin bu ihmaller sebebiyle yaşadığı özgün durumlar, güvenlik birimlerinin bu katliamı engellemek için acil önlem almayışları vb. delilli raporlar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu konuda atılacak her ileri adım, kaynağını ırkçılıktan alan başka katliamların engellenmesine yönelik de yeni bir adım olacaktır.” 

Güvenlik kuvvetleri cephesinde soruşturma düzeyinde ele alınması gereken apaçık-delilli noktalar mevcutken, bunların hiç biri değerlendirilmeye alınmadan, 642 sayfalık araştırma raporuyla birlikte varılan sonucun özeti şu oluyor: 

Sağcı terör eylemi önlenemezdi.” 

Hessen Eyalet Parlamentosu çoğunluğunun vardığı sonuç ise kısaca şöyle: “Çok kötü şeyler yaşandı. Bunlar yaşanırken istihbarattan-güvenliğe yığınla aksaklık yaşandı. Ancak bunların hiçbiri suçun kendisini-suçun işlenmesini engelleyemezdi.” 

Erken yetişilebilseydi, kurbanlardan bazılarının “olay mahallini terk edebileceği” iddiaları vardı. Ya da henüz “yaralılarken hastahaneye yetiştirilebilirlerdi” iddiaları. Rapor içerisinde ve ailelerin tanıklığından doğan soruşturma-araştırma taleplerinde bunlar çok detaylı-kanıtlı bir biçimde aktarıldığı halde: “Suçun işlenmesi engellenemezdi” ile kalındı. Ve bu karara itiraz etmeyen insanlar, katledilenlerin fotoğraflarını en önde taşıyan meclis üyeleriydi. 

Bu katliamın da sorumluluğunu kimse üstlenmedi. 

Bölge Başkanı Walter Lübcke öldürüldüğünde de “Böyle bir şeyin bir daha asla yaşanmaması için olay mutlaka aydınlatılacak” denmişti. “Aşırı sağ cinayeti” konmuştu adı. Ve şimdi! Yine aynısı! 

Meclisin bu tavrının ardından hemen psikologlarla röportajlar yapıldı. Ailelerin acılarını dindirmek için onların asla yanlız bırakılmaması gerektiği vurgulandı. Anmalarda yanlarında olunacağı sözü verildi. “Bir daha yaşanmaması için”in ne demek olduğuna yönelik son paragrafın altı da, zaten Gazze Soykırımı’yla birlikte bu memlekette de doğallaştırılan demeçler-yönergeler biçiminde kalın çizgilerle çizildi: “Halk ve güvenlik birimleri arasındaki ilişki sıkılaştırılmalı. İstihbarat sistemi bu el birliğiyle daha iyi işletilmeli. Şüpheliler daha sıkı-erken denetim altına alınmalı. İslamcı terör en büyük tehlike, bu tehlikeye karşı herkes eğitilmeli...” 

19 Şubat Hanau Halk İnisiyatifi, mücadelesini farklı araç-yol-yöntemlerle sürdüreceğini haykırdı bangır bangır. Onlar biziz zaten; bu mücadelede yanlarında olacağız.