BİR SOSYO-POLİTİK ANALİZ:

ERDOĞAN NEDEN 23 YILDIR İKTİDARDA VE

                                   ÖZGÜR ÖZEL’İ BEKLEYEN GELECEK-III

Bu bölümde, tahmin edileceği gibi Özgür Özel’i bekleyen geleceği tartışacağız. Bunu hakkıyla yapabilmek için, onun savunduğu sosyal demokrasinin uluslararası konumuna, CHP’nin ve parti başkanlarının seyir defterine kısaca da olsa göz atmamız gerekecek.

Uluslararası Sosyal Demokrasi, Marx ve Engels’in oluşturduğu ve Almanya’da örgütledikleri hareketin adıdır. Bu hareket, 1860’lardan itibaren Lassalle tarafından Alman oligarşisine gizlice pazarlanmış ve onun çizgisinden giden tilmizleri de Marx ve Engels’in ölümü sonrası tümden emperyalist burjuvaziyle bütünleşip onların reformcu kanadını oluşturmuşlardır. 1919 Alman proleter devrimi, bu reformcu sosyal demokratların ihanetiyle yok edilmiş ve devrimin liderlerini( R. Luxemburg-Liebknecht ve diğerleri) Alman Junkerleriyle birlikte katledilmişlerdir. Özetle sosyal demokrasi, işçi sınıfının içinden çıkan fakat oligarşi dediğimiz emperyalist kampa çalışan siyasi hareketin adıdır.

Şimdi ülkemizdeki durumlarına sırayla göz atalım:  

Mustafa Kemal

CHP’nin ilk başkanı Mustafa Kemal(Atatürk), monarşi(Sultanlık) yerine Cumhuriyeti kurarak burjuva devrim yapan hareketin lideridir. Anadolu’ya geldiğinde ilk işi, toplumdaki devrimci dinamikleri temsil eden Aleviler ve Kürtlerin yoğun olduğu bölgelere gitmek olmuştur. Sonuç:

- Kurtuluş savaşının başında Alevi ve Kürt liderlerden destek* isteyen Mustafa Kemal, sonuçta Koçgiri-Şeyh Said İsyanı ve Dersim kıyımına karar veren lider olmuştur,

- Emperyalistlerle savaşan Mustafa Kemal, bu devletlerin kapitalist sistemini benimsemiştir,

- Dışardan komünistlerden destek almış fakat içerde onları ezmiştir,

- ‘Laiklik’ getirmiş fakat bu, başımıza Menderes-Bahçeli-RTE gibi faşistleri bela etmiştir,

- Cumhuriyeti getirmiş fakat tek adam sistemini kurarak kötü örnek olmuştur,

- Cumhuriyet ilan edilmiş fakat toprak reformu yapılmamıştır,

- Cumhuriyet ilkeleri ve refah köylülüğe ulaştırılamamıştır vs.

İsmet İnönü

Yukarıdaki süreçten İnönü de sorumludur. Burjuva devrimcisi olarak o da, gel-git’leri olan bir CHP başkanıdır. Onunla ilgili iki çarpıcı örnek vereceğim:

- İsmet İnönü Köy Enstitülerin kurulmasına onay veren başkandır. Fakat Menderes iktidarı bu önemli okulları kapatmaya karar verdiğinde buna karşı çıkmayan ve onaylayan kişi de kendisidir.

- 1960 darbesi sonrası Talat Aydemir gibi devrimci bir subayın asılmasını sağlayan kişi olmasına rağmen, arkadaşlarımız üç fidanın idamlarına karşı çıkan kişidir de aynı zamanda.

Bülent Ecevit

İ. İnönü’den sonraki Başkan Ecevit’tir. ‘Karaoğlan’ sloganıyla iktidara gelen Ecevit, Kıbrıs çıkartmasını, ABD’ye rağmen yapan Başbakandır. 1974 affıyla cezaevlerindeki devrimcileri çıkartan kişidir. İzlediği olumlu politikalar sonucu, Türkiye Devletinin, ABD’nin ve faşistlerin hedefi haline gelmiştir. ABD derin devleti bizim derin ile birlikte, Ecevit’e suikast organize etmişler fakat suikastçı hedefine ulaşamamıştır. Kullanılan, CIA’nın geliştirdiği kimyasal mermidir. Mermi tesadüfen M. İsvan’ın bacağını saplanmış fakat bu bile onun İsviçre’de senelerce tedavi olmasını gerektirmiştir. Ecevit bu olaydan sonra ikinci defa iktidara gelmiş fakat olayın üzerine gidememiştir. Tıpkı 1 Mayıs 1977 Taksim katliamı ile ilgili bir şey yapamadığı gibi. Ecevit’in ikinci defa Başbakanlığı döneminde ABD ve ona bağlı çalışan Kontr Gerilla, sivil uzantıları vasıtasıyla (MHP’li ve şeriatçı devlet militanları), Maraş-Malatya-Sivas-Çorum vb. illerde Güvenlik Güçlerin yardımıyla Alevi katliamlarına girişmiş dahası ülkede gıda kıtlığı yaratmak için tüm toptancıları denetim altına almışlardır. Yani Ecevit zamanında herhangi bir kıtlık vs. yoktur sadece devletin, Ecevit’i halk gözünde düşürmek için yürütülen ABD işbirliği vardır. Sonuçta Ecevit bu baskılara dayanamamış ve 1978 yılı Eylül ayında ABD ile anlaşarak halkın yanından devletin yanına geçmiştir. Devrimci Ecevit, karşı devrimci Ecevit olmuştur. Bunun için size iki çarpıcı örnek vereceğim sadece:

Birincisi, ABD ile yapılan antlaşmayı eleştiren DİSK’e, Ecevit’in verdiği cevap şöyledir: “ **Gölge etme başka bir ihsan istemem!”  

İkincisi, MHP ve ANAP ile kurulan hükümette 1999-2002 tarihleri arasında Başbakanlık yapan Ecevit’in, ABD ile olan anlaşma sonrası yaptığı en korkunç icraattır. Bir zamanlar halkın gönlünde taht kurmuş olan Karaoğlan,19 Aralık 2000 tarihinde 20 ayrı cezaevine devrimci gençlere yönelik eş zamanlı yapılan operasyon ile onların, kimyasal silahlarla yakılmasına izin veren kişidir. 30 devrimci öldürülmüş ve onlarcası da yaralanmış ve yanıklar içindedir.***

Deniz Baykal  

Baykal, CHP G. Başkanı olmadan önce hazırladığı sosyal ve ekonomik projelerle hem Ecevit’e hem de işçi sınıfına yakın durmuştur. Ecevit tarafından siyasete adım atan Baykal, Genel Başkan olduktan sonra parti içinde hizipçi ve muhalefete imkân tanımayan otokrat bir kişilik sergilemiştir. Siyasette kimi zaman Tezkereye ve anti demokratik tasarruflara karşı tavır almış fakat genellikle devletinin yanında yer almıştır. Bu hizmetini, RTE’yi parlamentoya taşıma ile taçlandırmıştır.

Kemal Kılıçdaroğlu  

Kılıçdaroğlu aslında yetenekli, çalışkan ve dürüst bir kişidir. Bir devlet memuru ve devletini seven bir Alevi Kürt’tür. CHP başkanı olması, genellikle rakipleriyle olan iddia ve tezlerini kanıtlara ve belgelere dayandırması sonucu gerçekleşmiştir. Fakat diğer taraftan, ülkenin sosyo ekonomik analizini yanlış yapan bir CHP G. Başkanıdır. Bu politik analize göre, Türkiye’nin üçte ikisi sağ görüşlü insanlardan oluşmaktadır. Devletinin bu yüzyıllık dayatmacı stratejinin**** uygulayıcısı olan Kılıçdaroğlu, aslında tipik bir devlet memurudur. Yazının birinci bölümünde onunla ilgili sunduğum belgeleri burada tekrarlamayacağım. Sadece seçimleri alamamasının nedeninin: karasız davranışları-ABD’nin Afganistan ve Suriye politikasında patronuna güven vermemesi-halkı, sağcı sanması-RTE’yi devletinin kararıyla da olsa desteklemesi-2017 sonrası, seçimlerin hileli olduğunu, bilince çıkartamaması sayılabilir.

Özgür Özel   

Yukarıda verdiğim örneklerde de görüldüğü gibi ülkemizde CHP’nin ve uluslararası sosyal demokrasinin ortak özelliği; sözde ezilen ve sömürülen halkın yanında olduklarını söyleyen fakat pratikte, sermayeye hizmet eden bir politikayı sürdürüyor olmalarıdır. Bu da onları sermayenin reformcu kanadı yapmaktadır. Emekçi halkı umutlandıran fakat buna ilişkin kalıcı hiçbir çözüm üretemeyen sosyal demokrasi hareketinin yönetici ve liderlerini, doğal olarak gel-gitli-çelişki içinde-tutarsız ve çözümsüz kişiler yapmaktadır. Bu liderler içinde sadece Atatürk; Sultanlığı yıkıp demokratik olmasada bir cumhuriyet kurmasıyla halkın belli kesimlerinin kalbinde taht kurmuştur. Fakat o da halkın bir diğer kesimine şiddet kullandığı için onlar tarafından nefretle anılmaktadır. Bu ikili karakter ve çözümsüz kalmak, CHP liderlerinin kaçınılmaz olan tarihsel yazgılarıdır.   

Ö. Özel de bu tarihsel yazgıdan kurtulamayacaktır.   

* Sivas Kongresinin güvenliği için Adıyaman/Kâhta’dan Bedir Ağadan yardım istediğini ve güvenliği bu ağanın kardeşinin yaptığını da bilirsek iddiamı daha iyi anlatmış olurum. Ayrıca Erzurum Kongresi( 23 Temmuz-7 Ağustos) ve Sivas Kongresinde ki delegeler içinde, eğer Mustafa Kemal’in yakın çalışma arkadaşlarını ve Karadeniz’den ısmarlama gelenleri çıkartırsak Alevi ve Kürt delegeler (Ki bunlar da Kürtlerin gerçek temsilciler değildir) çoğunluktadır.

** Bu konuda belge isteyenler, konuyu araştıran 78 SOKAK ÖZGÜR FAKAT KANLIYDI anı kitabıma bakabilirler.

*** Bu konuda Av. Ercan Kanar’ın değerlendirmesini mutlaka okumalısınız.

**** Aslında bu anlayış Türk-İslam Sentezinin topluma dayattığı bir strateji olup 1915 yılından itibaren bunun için propaganda-ajitasyon-örgütlenme-darbeler ve de çoluk çocuk demeden vahşi kıyımlar yapılmaktadır.