'HAKLI SAVAŞ'TAN YANAYIZ

Tankınız ne güçlü generalim,
Siler süpürür bir ormanı,
Yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var;
İster bir sürücü.

Bombardıman uçağınız ne güçlü generalim,
Fırtınadan tez gider, filden zorlu.
Ama bir kusurcuğu var;
Usta ister yapacak.

İnsan dediğin nice işler görür, generalim,
Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var;
Bilir düşünmesini de.

(Bertolt Brecht)

Putin'in sosyalizm ve SSCB karşıtı bir diktatör olduğunu vurgulamak zorundayız. Putin'in, "Ukrayna'nın Bolşevikler tarafından uydurulan bir ülke olduğu" söylemi de gösteriyor ki, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı düşmanı bir çarlık yanlısıdır. Rusya'yı çarlığa dönüştürme hayali peşindedir.

Lenin, emperyalizm tanımlamasında, uluslararası tekelci kapitalistlerin dünyayı kendi aralarında paylaşması gerçeğine parmak basar. Kapitalizmin en üst aşaması olan emperyalizm döneminde dünya paylaşım savaşlarının çıkması bu yaklaşımın doğruluğunu gösterdi.

İkinci emperyalist paylaşım savaşının bitmesi sonrasında dünyanın neredeyse üçte biri sosyalist sisteme geçti. Korkuya kapılan ABD Nato'yu kurunca, SSCB de Varşova Paktı'nı kurdu. Ancak, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması sonrasında sosyalist ülkelerde kapitalizme geri dönüş süreci başladı. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek isteyen ABD, 'tek kutuplu dünyanın imparatoru' olmak istedi. Rusya'yı abluka altına almayı hedefledi. Eski Sovyet ülkelerinde 'turuncu devrimler' gerçekleştirerek saflarına katma çalışmasına hız verdi.

Dünyaya tek başına hükmetmeyi hedeflese de, ABD güç kaybeden bir emperyalist ülke. Zamanla Rusya, Çin, Hindistan, İran gibi ülkeler güç kazandılar. Çin, 'İpek Yolu' projesiyle dünya çapında etki alanını genişletmeye yöneldi. Rusya, Suriye'nin davetiyle Ortadoğu alanına müdahale eden güç oldu. Ha keza, İran kendi bölgesinde etkinliğini artırmaktaydı. ABD, AB ve Japonya gittikçe palazlanan bu ülkelerin etki alanını daraltma çabasıyla yeni ittifaklar kurmaya başladılar.

Rusya'nın dört bir tarafını çevirerek abluka altına almak amacıyla 'Doğu Bloku' ülkeleri Nato üssü haline getirildi. Üye ülke sayısı on dörtten otuza çıkarıldı. Bu da yetmedi Ukrayna, İsveç ve Finlandiya da Nato üyesi yapılmak istenmesi Rusya'yı tedirgin etti. Nato'nun nükleer silahlarının burnunun dibine sokulması büyük bir tehlikeydi. Batılı emperyalistler Rusya'nın itirazlarını dikkate almadı. Ukrayna'yı da Rusya karşısında kullanmak niyetindeydiler. Bilindiği gibi, 2014 yılında, Ukraynalı faşistler kullanılarak çıkarılan iç savaş ve Amerikan destekli darbeyle 'Rusya yanlısı' Yanukoviç devrilmiş, parlamentoya ve devlet başkanlığı binasına faşistlerin bayrağı asılmıştı.

Rusya, itirazlarının kaale alınmaması karşısında Ukrayna'ya saldırdı. Bu saldırı sonrası Çin, Rusya'nın güvenlik kaygısından dolayı Ukrayna saldırısında haklı olduğunu açıkladı. Pekin Kış Olimpiyatları öncesinde yapılan Putin ile Jinping arasındaki görüşme sonrasında, Nato karşıtlıklarını dile getirdiler.

Görüldüğü gibi, emperyalist ülkeler güdümleri altına aldıkları ülkelerin her şeyine müdahale etmeyi doğal hakları olarak görüyorlar. Hatta bunları yaparken 'uluslararası hukuk' gerekçesinin arkasına sığınarak hukuku katlediyorlar. Uluslararası hukukun' baş düşmanı emperyalistler adı ister Ukrayna, ister Irak, Libya, Suriye olsun, 'demokrasiyi götürme' adı altında bu ülkelerin üstüne çullanmaktalar. Bu amaçları doğrultusunda her türlü yalanı söylemeyi de meşru hak olarak görüyorlar. Irak'ta 'kimyasal silah' olduğu iddialarının tümüyle yalan olduğu ortaya çıktığında bile özür dilemiyorlar.

Putin'in sosyalizm ve SSCB karşıtı bir diktatör olduğunu vurgulamak zorundayız. Putin'in, "Ukrayna'nın Bolşevikler tarafından uydurulan bir ülke olduğu" söylemi de gösteriyor ki, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı düşmanı bir çarlık yanlısıdır. Rusya'yı çarlığa dönüştürme hayali peşindedir.

Ukrayna sorununu yaratanın ABD ve Nato olduğunu söylesek de, Marksist-Leninistler olarak bu savaşın arka planına sınıfsal açıdan baktığımızdan, kimileri gibi Avrasyacı ve Putinci yaklaşımların da karşısındayız. Emperyalist savaşlarda haklı/haksız ayırımı yaparak emperyalist güçlerin birinin peşine takılmayı reddederiz. 3. Dünya Savaşı'ndan farksız bu savaşların tümü “haksız savaş” durumundadır. 'Haksız savaşlar' ezilen halkların sınıfsal çıkarlarına da aykırıdır.

Emperyalist sermaye savaşları kışkırtarak 'ölüm silahları' pazarını genişletmek ister. Hatta bundan dolayı, günümüzde savaşlar bile canlı yayın halinde izletilerek, silah tekellerinin ürettikleri ölüm silahlarının reklamı yapılmaktadır.

Lenin, 14 Mayıs 1917'de Petrograd Deniz okulunda yapmış olduğu konuşmasında şu değerlendirmeyi yapar:

“Biz Marksistler, her türlü savaşın gözü kapalı karşıtı olanların sınıfına dahil değiliz.(...) Savaştan savaşa fark vardır, savaşı hangi tarihsel koşulların doğurduğunu, hangi sınıfların yönettiğini ve hangi amaçlar için savaşıldığını iyice bilmemiz gerekir. Bunu iyice kavramadıkça savaş konusundaki bütün sözlerimiz tümüyle boş olur ve konuyu aydınlatmaktan çok karıştırır.”

'Haksız savaşlara' karşıyız. Alman Spartakistler, 4 Ağustos 1914 yılındaki savaş kredileri oylamasında ret oyu verdiler ve “Kahrolsun savaş! Kahrolsun hükümet!” sloganlarını attılar. Ukrayna'nın tam bağımsızlığından yanayız. Tüm ülkeler gibi, kendi sorunlarını iç dinamikleriyle çözmelidir. 1968'de “Tam bağımsız Türkiye!” sloganını haykıran devrimciler de bu anlayıştaydı. Hiçbir güç başka bir ülkenin iç işlerine karışmamalıdır. Nato ve AB gibi tüm emperyalist ittifakları reddediyoruz. Ezilen halklar dil, din, ırk farklılıklarını ortadan kaldırıp sınıfsız, sınırsız dünyayı yaratmak zorundadır.

'Haksız savaşlara hayır!' derken, savaşa ve işgale son verip barış getiren, devrim ve ulusal kurtuluş hedefli 'haklı savaşlardan' yanayız.

'Haksız savaşları' yaratan emperyalist/kapitalist sistem yok edilmelidir. Sınıf mücadelesini omuzlayanlar kendi ülkelerinden başlayarak dünya devrimini gerçekleştirdiklerinde 'haksız savaşlar' sona erecektir. Gerçek barışı sağlamanın yolu budur.

Sanatçı Aram Tigran'ın savaş karşıtı şu yaklaşımı büyük önem taşıyor:

Dünyaya bir daha gelirsem, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım.”