Bir taksi şoförü ile 34 AKP 13 plakalı cipin sahibi arasında geçen tartışma, ülkenin geldiği noktaya ışık tutması yanıyla dikkatleri çekti. Plakasına AKP yazdıran yandaş, aracında bulunmaması gereken çakar kullanabilecek kadar rahattır. Herkesin kendilerine yol vermesi gerektiği düşüncesinde. Bu rahatlıklarının ana sebebi, kendilerini devletin yerine koymalarıdır. 

“Sen devlete nasıl yol vermezsin,” diyen cipin sahibinin ne mal olduğu ortaya çıkacak. Mafya-siyaset-devlet üçgeninde kendisine verilen rolü oynayan biri olması şaşırtıcı olmaz. Bilindiği gibi, ülkemizde 'parti devleti' oluşturuldu. İktidarlarını yerine oturttukça devleti çıkarlarına uygun biçimde şekillendirdiler. Gerici/faşist iktidarlarına 'tek adam sistemi' adını verdiler. Zaten TBMM adı var, kendisi yok hale getirilmişti. 2023 yılını milad ilan ettiklerinden, eğer 14 Mayıs seçimlerini kazanırlarsa süreci tamamlamış olacaklar.

Ülkemiz felaketleri yaşarken, Abdurrahman Dilipak köşe yazısında şunu soruyor: “Hani biz başkalarına benzemeyecektik? (...) Allah ile aldatma” ikliminin, Türkiyemizi ne hale getirdiğini gördüğüm için, gerçekten çok üzgünüm.” 

A. Dilipak, F. Koru Erdoğan ve Gül ile birlikte Amerikan emperyalizminin temsilcileriyle birlikte AKP'nin yaratılması sürecine katılan gazeteciler. Gerici/faşist iktidarın yaratıcıları arasındalar. Son yıllardaki gelişmeleri gördükçe, iktidarın ayağının kaydığını fark ediyorlar. 

Ben devletim diyenler, 'güçler ayrılığı'nı yok ettiler. Geçmişte mağdur edebiyatı yaparak iktidar merdivenlerine çıktılar. Kendilerinden olmayanları 'ötekileştirdiler'. İktidar olmayı şöyle algıladılar: 'Ötekileri' ezip sindirme, muhalefeti susturma. Mafya dünyasını siyasetin, devletin merkezine yerleştirdiler, mafyalaştırdılar. Fakat hiç beklemedikleri bir şey oldu. İktidar kesimleri içinde pastadan pay kapma savaşı çıktı. İktidarın gidici olduğunu gören 'son kullanım tarihi' geçmiş S.Peker, M.Yakut gibi isimler, kirli işleri/ilişkileri açıklamaya başladılar. Bildiklerini ifşa ettiler. Sedat Peker, Barış Akademisyenleri için sarf ettiği "Oluk oluk kan akıtacağız" sözleri için "Kanla ilgili söylemiş olduğum olayların hepsi söylendiği dönemde hükümetin lehinedir. Çünkü o zaman korku iklimi oluşturmak lazımdı," demişti. 

Mevcut iktidarın eski başbakanı Ahmet Davutoğlu "Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan insan yüzüne çıkamaz" açıklamasını yaparak, 7 Haziran - 1 Kasım 2015 sürecini hatırlatmıştı. Ancak o sürece ilişkin konuşmaya cüret edemedi, çünkü kendisi de o sürecin bir numaralı suçlularındandır. Toplumu terörize ederek kaybettikleri oyları kazanmaya çalıştılar. Van’daki mitingde, “AKP iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz Toroslar dolaşacak” diyerek Kürt seçmenleri tehdit etmişti. Kontrgerilla saldırılarıyla yüzlerce insanı katlettiklerinde, “oylarımız arttı” açıklamasını yapabilecek kadar keyfi yerindeydi. 

Faşist terörle kafasını kaldıranları ezmeyi hedeflediler. Toplumu korkutarak sindirdiklerini düşünenler, Gezi döneminin toplumsal patlamasıyla karşı karşıya kaldılar. Bugünlerde insanlar sokak röportajları sırasında iktidar karşıtı, muhalif düşüncelerini söyleyebiliyorlar. Depremzedeler felaket sonrasında, “devlet nerede?”, “devlet niçin burada değil” diye haykırdılar. Enkazın altında kalanın devlet olduğu ortaya çıktı.

Son dönem araştırmalarının gösterdiği gibi, 'normal şartlar altında' iktidar seçimleri kazanamayacaklarını görmenin telaşı içindeler. Bir süreden beri iktidarın rantçıları, yurtdışına yerleşiyorlar. 'Beşli çete' iktidarın yitirilmemesi uğruna, muhalefetin oylarını zayıflatabilmek için “ince ince” hesaplar yapmakta. İktidar koltuğundan gitmemek niyetinde olsalar da, muhalefetin güçlerini 'tek adam sistemine son verme' noktasında birleştirmesi onları şok etti. Muhalefet partileri iktidarın yapacağı hileleri engelleyebilirse seçimden yenik çıkacaklar. İktidarın prestij yitimi doruğa çıkmaktadır. Halk kesimlerinin cesareti üst platformlara çıkıyor. Bunun göstergelerinden biri, Samistal Yaylası'nda yaşanmıştı. Havva Bekar, dozerin geçeceği güzergahın önüne elinde sopasıyla oturduğunda, vali kendilerine çapulcu deyince tepki göstermişti.

"Devlet nedir? Devlet yok halk var. Kimdir devlet? Devlet bizim sayemizde devlettir."

Havva ananın tepkisine son katkıyı taksi şoförü yaptı; “Sen devlet misin?”

Taksi şoföründen böyle bir yanıt beklemeyen sivil aracında çakar kullanan yandaş, bu soruya hakaretle yanıt verince şu karşılığı aldı:

“Terbiyesiz sensin, ahlaksızsın. Devletin verdiği çakarı böyle kullanamazsın. (...) Terörist sensin. (...) Sen kimsin beni karakola alacaksın. Sen kime güveniyorsun?"

Faşist iktidarlar devleti emreden olarak görürler. Bu sapkın anlayışa göre, ezilenler bu emirlere eksiksiz uymak zorundadır. Devlet ile birey arasındaki ilişki 'efendi-kul ilişkisi'dir. Oysa, demokratik devletlerde, birey ve devlet arasındaki ilişkilerde 'toplumsal sözleşme'ye dayalı bir denge olur. Bireyi hiçleyen devlet anlayışı asla kabul edilemez. Devlet, insanı temel almak zorundadır. 

Muhalefet cephesi, 'korku duvarlarını' aşanların dili olmalıdır. Bugüne kadar yeterince dile getirilemeyen haykırışlar sloganlaştırılarak, “parti devleti” kuran mevcut iktidar alaşağı edilmek zorundadır.