Temmuz sonu sonucunu alacağımız füze krizine bir göz atalım.

Trump, Tokyo’da ki Zirve’de, krizle ilgili Erdoğan’ı koruyan bir açıklama yaptı. Erdoğan da bundan cesaret alarak protokolü dinlemeyip Putin’in yanındaki yerinden Trump’un yanına geçip pozunu verdi. Bu poz, füze krizinde ne anlama geliyor? Bakalım…

KISA BİR ÖZET.

ABD eski Başkanı Obama, Patriot füzelerinin Türkiye’ye verilmesini onaylamamıştı. F-35 uçakları da Türkiye’nin S-400 lere yönelmesi üzerine askıya alınmış durumda.

Türkiye-ABD arasında ki ilişki, Erdoğan’ın BOP(Büyük Orta Doğu Projesi) Eş Başkanı seçilmesiyle zirvedeyken, Suriye’de güç olma adına kurulan Eğit Donat adlı örgütlenmeyle birlikte dibe vurmuştu. Çünkü ABD’nin finansörlüğünde gerçekleşen bu örgütteki silahlar ve eğitilen askerler dâhil hepsi İslamcı Terör örgütlerinin(El Nusra, İŞİD)eline geçiyordu. CIA’ye, kendi kurduğu bu örgütlerin eş başkanlığını da Erdoğan’ın yaptığını geç anlamıştı. Sonuçta ABD, bu projeden vaz geçip, Suriye’de kendine yeni ve sağlam bir partner buldu: Kürtler.

ABD’nin Türkiye ile olan ilişkileri bu tarihten itibaren hiç normalleşmedi. Her ne kadar Trump’ un iktidar olmasıyla ilişkiler yumuşasa da, hep sorunlu olarak devam etti geldi. Dolayısıyla iki ülke arasındaki gerilim giderek artmaya ve 2019 Temmuz’unda gerilim filmlerini aratmayan bir gösteriye dönüşmeye adaydı. Zarrab, ABD’li çalışanlar, papaz vb leri sadece oyunun figüranlarıydı. Sahne, bize söylenen doğruysa Temmuz sonunda kapanıyor.

EMPERYALİZMLE DANS

Erdoğan’ın belki diploması yoktu ama kara cahilliğin verdiği cesareti ve de hastalığının ona sağladığı işlek bir zekâsı vardı. Emperyalist sistemin kodlarını çözmüştü: Onlar tıpkı kendisi gibi, çıkarlarına göre hareket ediyorlardı. Bunun adı da Al ve Sus taktiği idi. Ayrıca, onlardan öğrendiği ve içerde başarısı kanıtlanmış Kullan ve At(Çözüm sürecini, FETÖ ilişkisini vs. hatırlayın) yöntemi de vardı. Bu iki yöntemi de emperyalist patronlarına karşı pekâlâ kullanabilirdi. Örneğin, EĞİT-DONAT projesini kullanmış ve sonunda da kaldırıp atmıştı. Fakat karşısındaki şakaya gelmez, adamın kafasına torbayı geçirirdi. Ne yapmalıydı? Bunun için Al ve Sus taktiğini kullanabilirdi. O da onlar gibi yapmaya başladı: nasıl olsa tavizler vererek susuyorlardı. ABD’ye birçok taviz verdiği söyleniyor: İsrail, Adalar, Kıbrıs, Çözüm sürecini başlatma sözü, Türkiye’de ki ABD iş adamlarına kişisel güvence, İstanbul’da katledilen Suudi gazeteci ile ilgili bilgileri paylaşmamak vs. Ayrıca Al ve Sus taktiği için birçok hazırlık yapmıştı: ABD elçiliği çalışanlarını, Papazı vs. tutukla gibi.

Recep Başkan’ın, ABD ile olan bu tehlikeli dansın benzerini Rusya ile de yapmak zorunda kaldığını biliyoruz. Hatırlayın uçaklarını düşürtmüş, elçilerinin ölmesine göz yummuştu. Fakat Rus ayısı üzerine gelince hemen çark etmiş, Al ve Sus taktiği ile onu da yatıştırmayı bilmişti: S-400 savunma sistemini para peşin alıyorum. Suriye’de ki İslami teröristlerin bir an önce ülkeden çıkartılması elbette ki Rusya için önemliydi fakat onun için stratejik olan, bir NATO ülkesine S-400 leri vermiş olmasıydı. Yoksa ABD gibi Putin de, Erdoğan’ın Radikal İslamcıların Eş Başkanı olduğunu ve onlar sayesinde ayakta kaldığını biliyordu.

ABD Kongresi ve esas karar vericiler, her ne kadar Trump, kankası Recep’i savunsa ve de stratejik ortaklığa vurgu yaparak bu sorunu basitleştirse de, Rusya savunma sisteminin NATO bünyesine girmesine karşı Türkiye’ye sert tedbirler için hazırlıklarını yapmış bulunuyorlar. Hedefe Erdoğan alınmıştı ama Trump onun önüne geçmiş tetiğe basılmasını önlüyordu. Son konuşması da zaten Erdoğan’ı koruyan, Obama’yı suçlu bulan bir açıklamaydı. Bu ara bilmeliyiz ki, ABD’nin Demokratları (henüz ABD’nin karar vericileri değil) Trump’la ilgili sonuçta görevden alınmaya kadar gidecek ciddi bir kampanya yürütüyor. Trump’un füzelerle ilgili Erdoğan savunması ister istemez ABD’de ki karar vericileri kızdırabilir ve demokratların kampanyasını ete kemiğe büründürebilir. Tabi Trump geri fites atmazsa bilin ki hedefe oda girebilir. İsabet nasıl olur onu bilemem. Ama bildiğim şu ki, fırtına biraz da Erdoğan gibi dengesiz ve güvenilmez temsilciler için koparılıyor. Türkiye’nin NATO üyesi olup güvenlik açısından S-400 gibi karşı kampın silahını alması, ABD’nin karar vericilerinin tercihini, Stratejik ortaklık kurdukları bir ülkede daha güvenilir, sadık ve oynak olmayan birisi yönünde olmasını sağlayabilir. Çünkü tek sorun füze konusu değil. Böyle olsa, Suudi Arabistan’ın Rusya ile S-400 için anlaşma yapmış olması gündemde olurdu. Böyle bir sorunu hiç duydunuz mu?

Pres giderek Rusya tarafından da sıkılıyor. Rusya birkaç gün önce, İdlib’de bulunan Türkiye gözlem evine Suriye aracılığıyla saldırı başlatarak Türkiye’ye ilk uyarıyı yaptı. Pres iki taraflı!

Buyrun çıkın işin içinden! ABD’nin esas yöneticisi olan Şirketler Oligarşisi acaba Recep Başkan’ın verdiği hangi tavizle yatışabilir ki? S-400 leri olan bir NATO ne kadar inandırıcı olabilir ki? Her ne kadar “ S-400’ler alınıp kullanılmazsa sorun olmaz” diyen bazı Cumhuriyetçiler olsa da bunun bir çözüm olduğunu düşünmek imkansız gibi gözüküyor. Öbür taraftan, Rusya’ya hangi taviz verilmeli ki S-400 ler alınmasın ve stratejik ortakla ilişkiler bozulmasın? Rusya’yı ikna edecek veya yatıştıracak bir taviz var mı?

Temmuz ayı birçok olaya gebe gözüküyor. Tarzan zor durumda diyebiliriz. İlginç olan da; ABD’de ki karar vericiler S-400 konusunda işi ciddiye alırlarsa, Türkiye’ye yapılacak yaptırımların şiddeti artabilir. Bu yaptırımları uygulayacak olan Trump eğer bu konuda gevşek davranırsa, sanırım Demokratların anti-Trump kampanyası bu karar vericileri tarafından da benimsenebilir. Bu da; füze krizinin sadece Erdoğan’ı değil Trump’u da hedefe koyacağı anlamına geliyor diyebilirim.