Geçtiğimiz cumartesi günü Hollanda'da halklarımızın özgürlük ve barış mücadelesine sürgünden katkı sağlamayı amaçlayan bir girişimin başlatılması kıvancını yaşarken, Almanya'da yarım yüzyıllık sürgün sanatçımız İsmail Çoban'ın, ömrünün son yıllarında herşeyini kaybetme tehlikesi altında olduğu haberiyle üzüldüm...

 Yerel seçimler sonrası sürgünde başlatılan ilk kapsamlı girişim için sürgündeki akademisyenlerimizden Profesör Neşe Özgen, Diyarbakır milletvekili Hatip Dicle, meslektaşım Hayko Bağdat, HDP yöneticilerinden Zübeyde Zümrüt ve KCDK-E Eşbaşkanı Yüksel Koç tarafından yapılan çağrıda şöyle deniyordu:

 "21. yüzyılın ilk çeyreği biterken, dünya ve Türkiye şiddeti ve ırkçılığı meşrulaştırarak alabildiğine kanlı savaşlara doğru hızla savruluyor. İşgalci, imhacı ve yayılmacı devlet politikaları meşrulaştırılıyor. Erdoğan komşularına savaş ve terör ihraç ediyor, Kürt ve Türk halklarının geleceğini pervasız bir şiddetle ateşe atıyor. Yeni Osmanlıcılık siyaseti tam da bunu ifade ediyor. Sadece Kürt değil Ortadoğu’da şu veya bu biçimde AKP-MHP yönetimine biat etmeyen herkes bu katliam ve hatta soykırım politikasından nasibini alacaktır. 

 "Sadece Türkiye’de yaşayan Kürtlere karşı değil her dört parçada da hedef haline gelmiş bir soykırım siyaseti sürdürüyor. Bu bağlamda AKP-MHP iktidarının siyaseti, Türkiye’yi de savaşla bitirme siyasetidir. Kürt halkına uygulanan soykırım aynı zamanda Türkiye halklarını da her açıdan tüketip bitiriyor. Halkların demokratik ortak yaşam projesi olarak Rojava’da yeşertilen gelecek umudu da yok edilmek isteniyor."

 Türkiye’nin savaş operasyonlarını durdurmak, Kürt sorununun çözümünde diyalog zemini üzerinde birlikte düşünmek, yaklaşan savaşa karşı taraf olduğumuzu duyurmak amacıyla yapılan bu çağrı üzerine Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde sürgün aydın, akademisyen, araştırmacı ve gazeteci arkadaşlarla Hollanda'nın Eindhoven kentinde bir araya geldik.

 Toplantıda, özellikle son yerel seçimlerin net şekilde ortaya koyduğu iradenin gerçekleştirilmesine, bu bağlamda yıllardır tam tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan da dahil olmak üzere tüm siyasal mahkum ve tutukluların özgürlüğe kavuşturulması ve demokratikleşme sürecine dahil edilmesi mücadelesine yurt dışından en etkin şekilde katkıda bulunmanın olanakları ve yöntemleri üzerine ayrıntılı bir değerlendirme yapıldı.

 Toplantı sonunda, bu konularda uluslararası kamuoyunu bilgilendirme ve dayanışma çağrısında bulunma yöntemlerini belirlemek üzere bir komite oluşturuldu.

 Toplantı sırasında Erdal Er'in Medya Haber TV için bu konuda yaptığı bazı söyleşiler şu link'ten izlenebilir:

https://medyahabertv.com/video/19-45_Gundem_12.04.2024-web.mp4

Hollanda.jpeg

Halklarımızın özgürlük ve barış mücadelesine sürgünden destek için Hollanda’da yapılan toplantıya katılanlar

Ünlü ressam ve heykeltraşımız İsmail Çoban herşeyini yitirme tehlikesi altında

 Hollanda'dan geç vakit Belçika'ya dönmüştüm ki, bilgisayarı açar açmaz Avrupa Sürgünler Meclisi'nin ekrandaki Whatsapp sayfasına uluslararası ün sahibi değerli ressam ve heykeltraşımız İsmail Çoban'ın endişe verici bir mesajı düştü. Hem evi ile atölyesinin, hem de kendi kurduğu İsmail Çoban Vakfı'nın merkezinin, bir mahkemenin verdiği haciz kararı gereği içindeki eserlerle birlikte 22 Nisan 2024 tarihinde saat 10'da Wuppertal adliye sarayında açık artırmaya sunulacağını duyuruyordu.

 Nedeni ne olursa olsun son derece üzücü bir olay...

 Ben İsmail Çoban'ı, hem 1971, hem de 1980 darbeleri sonrası yurt dışında cuntalara karşı yürüttüğümüz ortak direnişte tanıdım, yarattıklarının ve mücadelelerinin tanığı oldum.

 Üstelik, 1980 darbesinden sonra faşist Evren cuntası tarafından toplu olarak Türk vatandaşlığından atılan bizlere göre bu konuda bir özelliği de var... Nasıl Nazım Hikmet'e özel bir bakanlar kurulu kararıyla 1951 yılında Türk vatandaşlığı tek başına kaybettirilmişse, İsmail Çoban da aynı şekilde 1971 yılında Türk vatandaşlığından tek başına atılmış...

 Nasıl olduğunu, dostum Koray Düzgören'in, Güneş Gazetesi'nin 10 Mayıs 1990 tarihli sayısında yayımlanan "Uyruğu bir zamanlar T.C. idi" başlıklı bir röportajından okuyoruz:

 "İsmail Çoban 1945 yılında, Orta Anadolu'nun bir köyünde, fakir bir ailenin 12'nci çocuğu olarak doğdu. İlkokulu köyünde bitirdi. 1956 da İstanbul'a geldi. Dokuz yaşından itibaren geçimini bakkal, terzi çıraklığı, gazete dağıtıcılığı, boyacılık ve simit satıcılığı yaparak kazandı. 1959-60 ders yılında orta öğretime başladı. Atatürk Öğretmen Okulu'na girdi, 1965 yılında kendi isteğiyle Siirt'e öğretmen olarak gönderildi. Aynı yıl Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'na girdi. Öğretmen okulundaki yatılı öğrencilik yılları hariç yüksek öğrenimi sırasında da grafik işleri, fotoğrafçılık yaptı. Türk Solu dergisinde ve Yeni İstanbul gazetesine yazılar yazdı, karikatür çizdi. 1968 yılının son günleri yurt dışına çıkmak zorunda kaldı.

 "İsmail Çoban'ın vatandaşlıktan çıkartılmasının öyküsü hayli ilginç. Yıl 1968. Okullar yaz tatiline yeni girmiş. Güzel Sanatlar Yüksek Okulu öğrencisi İsmail Çoban yaz tatilinde üç-beş kuruş kazanabilmek için Yeni İstanbul gazetesi adına Varto depreminden zarar gören köylerde kurulan konutların yapımındaki yolsuzlukları yerinde inceleyip yazılar yazacaktır.

Bu amaçla Tunceli'nin Çemişkezek kazasından başlayarak Elazığ'a kadar bütün köyleri gezerek Van ve Bingöl üzerinden Siirt'e ulaşır. Bu arada İstanbul'a telefon ettiğinde, kendisine geri dönmesi gerektiği, çünkü gazetenin satıldığı ve 52 arkadaşıyla birlikte kendisinin de işine son verildiğini öğrenir. Üstelik de dönüş masraflarını da cebinden ödemesi gerektiği kendisine bildirilir.

 "İsmail Çoban İstanbul'a döndüğünden kendisini bir başka sürpriz beklemektedir. Yanlış haber vermek, memleketin iç ve dış güvenliğini tehlikeye sokmak amacıyla zararlı yayın yapmak gibi korkunç gerekçelerle polis tarafından arandığını öğrenir.  Tutuklanıp işkence

görmek yerine, kaçmasının yararlı olacağını söyleyen arkadaşlarının yardımıyla pasaport çıkaran Çoban çaresiz okulu bırakıp Federal Almanya'nın yolunu tutar.

 "1969 yılında Almanya'da yeniden okula başlayan İsmail Çoban'a bir süre sonra askerlik görevini yapmadığı için hakkında soruşturma açıldığı bildirilir. Köln Başkonsolosu bu konunun üzerinde ısrarla durarak Çoban'ın Türkiye'ye ye gittiğinde bu sorunu halletmesi gerektiğini söyler. Fakat İsmail Çoban bu arada Türkiye'de, hakkında açılan davadan 8 yıl hapse mahkum olduğu haberini alır. Bu koşullarda gitmesinin bir anlamı olmadığını düşünür. Ama yine de 1973 yılının Mart ayında babasının ölümü nedeniyle Türkiye'ye geldiğinde, 1971 yılında Türk vatandaşlığından çıkartıldığını hayretle öğrenir."

 Sürgün sanatçının 12 Eylül cuntasına direnişi

 1971 darbesinden sonra olduğu gibi, 1980 darbesinden sonra Türkiye'deki faşizan rejimin Avrupa Konseyi'nden dışlanması için bizim de katıldığımız kampanyaları engellemek ya da etkisini azaltabilmek için çeşitli tertiplere baş vurulmaktaydı.

 Türkiye'nin Köln Başkonsolosu İlhan Kıcıman 4 Nisan 1981 tarihinde İsmail Çoban'a gönderdiği ve tam metni Koray Düzgören'in röportajında yer alan mektubunda şöyle diyordu:

 "Avrupa Konseyi İstişari Asamblesi'nin 11 Mayıs 1981 günü toplanacağını ve burada Türkiye'mizin üyeliği, parlamenterlerimizin görevlerine devam edip etmemesi dahil olmak üzere ülkemizin her yönü ile gündeme getirileceğini duymuş olacaksınız.

 "Bize özel şekilde ulaşan haberlerden aşırı solun Türkiye'mizi kötülemek, Avrupa Konseyi'nden arttırabilmek ve Avrupa gözünde ülkemizi küçük düşürmek üzere faaliyetlerini Avrupa Konseyi üzerine teksif ettirdiği ve taraftarlarının çok sayıda mektubu Genel Sekreter'e, Meclis Başkanı'na, Alman Delegasyonu'na ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ndeki diğer ülkelerin sol ve radikal milletvekillerine ulaştırdığı ve buna devam edildiği anlaşılmaktadır.

 "Türkiye Cumhuriyeti'ne, Türk milleti ve devletine bağlılığınıza inandığım için siz mümtaz ve seçkin arkadaşlarımın yardımlarınıza başvuruyorum. İstirhamım kendi imzanız ile ve güvendiğiniz arkadaşlarınıza da rica etmek suretiyle Almanca, Ingilizce veya Fransızca mektuplar kaleme alarak ilişikte sunduğum kimse ve adreslere aşırı solun gayretlerini boşa çıkaracak kısa, özlü ve muhtevalı mektuplar gönderilmesinin teminidir.

 "Bunun aynı zamanda bir vatan borcu ve görevi olduğunu takdir edeceğinizden emin bulunarak size ve ailenize sevgilerimi sunarım."

 İsmail Çoban yazdığı cevabi mektupta bu isteği kabul etmez. Ancak bir süre sonra ziyaretine gelen Başkonsolos Kıcıman, aynı isteği tekrarlayarak sığınmacı olan bazı sanatçı dostlarını da vatan haini ilan etmesini, üstelik kendisinin de Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı suçlu olduğunu itiraf ederek pişmanlık dilekçesi yazmasını önerir. Üstelik bu dilekçeyle Çoban'ın vatandaşlık haklarını geri verdirteceğini garanti eder.

 İsmail Çoban, "bu kadar sanatçının vatandaşlıktan atıldığı bir sırada kendisinin bu itiraflarda bulunmasının namussuzluk" olacağını söyler ve gece tatsız bir biçimde sona erer.

 Gece sona erer ama Türkiye Cumhuriyeti'nin, İsmail Çoban'a kızgınlığı bitmez. Başkonsolos'un raporuyla aleyhine dava açılan Çoban gıyabında 5,5 yıl hapse mahkum olur. Kararda suç olarak "Atatürk düşmanlığı, dış ülkelerde yaşayan vatan hainlerini korumak, dolayısıyla memleketin iç ve dış güvenliğini tehlikeye sokmak" gibi gerekçeler belirtilir.

 Çoban'ın Türkiye çıkışlı bir sanat insanı olarak uluslararası plandaki başarıları ve yapıtlarından örnekler  "Kapıkule'nin Ardındaki Sanatçılarımız" sitesinde ayrıntılı olarak veriliyor.

 O belgede Dr. Pieter Spielmann sanatçımızın evrensel değerini şöyle vurguluyor:

 "Dağarcığında getirdiği yerel temalara, törelere kattığı evrensel boyutla, Almanya' da da İsmail Çoban yaygın ve haklı bir üne kavuştu. Çoban; Almanya, Avusturya, A.B.D., Arjantin Brezilya, İsviçre, Fransa, İtalya, Hollanda, Kanada, Japonya, Norveç, Küba, Güney Afrika, Güney Kore, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Azerbaycan Suriye, Çek Cumhuriyeti, Nikaragua gibi pek çok devlet müzesinde ve sayısız özel koleksiyonda yerini aldı. Eserleri bugüne değin tam 33 ülkede gösterildi. 170'i aşan kişisel, 500'ün üzerinde karma sergisi ile, Federal Kültür Araştırma Enstitüsünün açıklamalarına dayanarak, Almanya düzeyinde 40 en çok sevilen ve sergilenen sanatçı arasında 9. sırayı aldı."

 Yakında 80 yaşına girecek olan ve geçirdiği ağır bir hastalığı tamamen yenemediği için ekonomik sorunlar içinde bulunan İsmail Çoban'ın bir hafta sonra Wuppertal adliye sarayında yapılacak açık artırmayla evinden, atölyesinden ve eserlerinden mahrum edilmesini önlemek için Almanya'daki insan hakları kuruluşları, sanat örgütleri ve Türkiyeli demokratik kuruluşların girişimiyle acil bir çözüm bulunmalıdır.