İstanbul seçimleri kaybedilince, bazıları şaşkınlık yaşadı. Nasıl oldu da Erdoğan bu seçimi kaybetti diye. Böyle düşünenlere göre her istediğini yapabilen faşist bir diktatör olarak Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi normal değildir, böyle bir sonuç ancak onun iradesiyle mümkün olabilir. Bu işin içinde başka bir şey olmalıdır, diye düşünüyorlar.  Elbette bu düşünüşün sonucu olarak, buna uygun çeşitli görüşler geliştiriliyor.

Buna göre Erdoğan, “Türk devletini Ergenekon’la birlikte yönetmektedir.  Bu yönetim sürecinin sonucu ve gereği olarak İstanbul seçimleri Ergenekon’un istediği adaya yönlendirilerek İmamoğlu’nun kazanması” sağlanmıştır.

Bu düşünüş tarzı gerçeği ifade etmemektedir.  Öncelikle bu yaklaşımın dayandığı zemin olarak, “ Erdoğan’ın seçimlerle gidemeyeceği”  tezinin doğru  ele alınması, bu tartışmayı daha anlaşılır kılacaktır. Erdoğan’ın seçimle gitmek istemediği açık ve net bir realitedir. Bundan kuşku duymak için hiç bir neden yok. Böyle olduğu içindir ki bu güne kadar yapılan seçimlerde, Erdoğan kaybetmiş olmasına rağmen gitmemiş her defasında, ya seçimleri yenilemeye zorlamış, ya   kendi iktidarını kalıcı kılacak düzenlemeler yapmış veya çalarak gerçekleri tahrif ederek iktidarını korumaya yönelmiştir.

Aynı durumu İstanbul seçimlerinden yaptığını hep birlikte gördük yaşadık.  31. Mart İstanbul seçimlerinin yenilenmesini gerektiren tek neden, Erdoğan’ın kaybetmiş olmasıdır.  Tam da söylendiği gibi Erdoğan seçimlerle kaybetmek istemiyor ve bunun için her yola başvurmaktan kaçınmıyor. İstanbul seçimlerinin yenilemesini gerektiren hiç bir neden olmadığı halde, hiç bir yasal dayanak bulunmadığı halde Erdoğan sadece kendisi kaybettiği için  ve bütün devletin kurumlarını  kullanarak İstanbul seçimlerini yenileyebilmiştir. Burada bir noktanın dikkatlere sunulması önemlidir. Erdoğan seçimleri yenilerken hiç bir yasal dayanağı olmadığı halde devletin bütün kurumlarını kullanabilmiştir. YSK  Erdoğan’ın istediği seçim yenileme kararının hakkaniyetli olmadığını bilerek bu kararı vermiştir ve bu karara devletin için de YSK’nın için de hiç bir itiraz gelmemiştir. Erdoğan’a muhalif varsa bir klik çıkıp bu karar yasadışıdır dememiştir. Bu belirleme önemlidir.   Birazdan yazacaklarımızın anlaşılmasını sağlayacaktır.

Belirtilenler  Erdoğan’ın seçimlerle gitmek istemediğini, bu amaçla yasadışı her yola ve yönteme başvuracağını en net haliyle gösteren olgulardır. Bir yanda bu gerçek bulunmaktadır, öte yanda ise Erdoğan’ın seçimleri çok büyük bir oy farkıyla kaybettiği gerçeği durmaktadır.  Demek ki Erdoğan bütün istememesine bütün engellemesine rağmen, seçimleri kaybedebilmektedir.  Halkların örgütlü gücü ve ortaya konan doğru siyaset Erdoğan’ın ve tüm diktatörlerin istediklerinin üstündedir. Erdoğan faşist bir diktatördür evet ama halkın örgütlü gücünü bastırmaya muktedir değildir. Erdoğan seçimlerle gitmek istemeyen faşist bir diktatör olarak hiç bir biçimde iktidardan gitmek istemiyor, ama Erdoğan her istediğini yapabilecek güce sahip değildir.  Dolayısıyla Erdoğan’ın seçimlerle gitmek istememesi, onun seçimleri kaybetmeyeceği anlamına gelmemeli bu şekilde değerlendirilmemelidir.

İstanbul seçimleri bu anlamda iki gerçeğin daha net açığa çıkmasını sağlamıştır.  Erdoğan’ın iktidarı bırakmak istemiyor ve bunun için her yola başvuracaktır.  Buna rağmen Erdoğan sanılandan çok  zayıf ve güçsüzdür. Kitle tabanı ciddi oranda zayıflamıştır, politik inandırıcılığı kalmamıştır, İstanbul seçimlerini kaybetmesiyle  kurumlar ve partisi üzerindeki ağırlığı da zayıflamıştır.

Bu durumda, Erdoğan’ın İstanbul seçimlerini kaybetmesini Erdoğan’ın  iktidarda kolay gideceğine yormak ne kadar yanlışsa, Erdoğan’ın bu hezimetini önemsiz görmek ve hafife almak da o kadar yanlış olacaktır.

Şimdi Erdoğan’ın seçimleri Ergenekon’la olan ittifakından ve Ergenekon’un böyle istemesinden dolayı, aralarında yaptıkları anlaşma gereği kaybettiği, daha doğrusu İmamoğlu’na verdiği iddiasına bakalım.  Öncelikle  son yıllarda yaşanan bir dizi gelişmeden sonra Türk devletinin içinde Erdoğan’ı yönetecek/yönlendirecek güçte bir yapılanmanın varlığını bir tarafa bırakalım.  Sadece İstanbul seçimleri kapsamında bakalım.

Birincisi madem Erdoğan böyle bir anlaşma yapmışsa neden ikinci defa seçimler yapıldı? Erdoğan’ın hiçbir biçimde iktidarını paylaşmak istemeyen bir diktatör olduğu hep söyleniyor. İstanbul’un da Türk devletinde iktidar olmak açısında tayin edici bir rolünün olduğu biliniyor. Zaten Erdoğan İstanbul seçimlerini yenilemeye çalışmasının altında yatan da bu gerçeklerdir. Bütün bu gerçekler ortadayken, nasıl olur da Erdoğan İstanbul’u Ergenekon’a devreder?  Böyle bir durum eşyanın tabiatına ve Erdoğan’ın yönetim tarzına hiç ama hiç uygun değildir.

Öte yanda Erdoğan seçimleri yenilemek için YSK’ya başvurduğunda, YSK’da veya başka bir yetkili/etkili devlet kurumunda, Erdoğan’ın bu yönelimine karşı çıkan oldu mu?  Peki Erdoğan’ın elinde en hayati iktidar olanağını alan bu Ergenekon nerede sahi de?  

Bu şekilde düşünülmesine yol açan görüş aslında halkların örgütlü gücünün ve iradesinin dikkate alınmamasından, bütün gelişmeleri  muktedirlerin  planladıklarını düşünmekten kaynaklanmaktadır.  Halbuki Erdoğan istemesine ve elinden gelenin tamamını yapmış olmasına rağmen İstanbul seçimlerini kaybetmiştir.  Çünkü özellikle Kürtlerin, Alevilerin ve demokrasi güçlerinin örgütlü gücü ve doğru politikaları devreye girmiş ve Erdoğan diktatörünün kimyasını bozmuştur. Erdoğan’ın elinde gelseydi, İstanbul seçimlerini hiç kimseye vermezdi. Erdoğan kaybetmiştir, çünkü tarih örgütlü halkların kazanımlarıyla yapılmaktadır, diktatörlerin zorbalıklarıyla değil.