Her insan bir biçimde eğlenmeyi sever.

İnsanlara “Niye öyle değil de böyle eğleniyorsun” demek kadar saçma bir söz olmasa gerek.
“Halk oyunu” denilen oyunları bilmiyorum, barda-halayda hiç yerim olmaz. “Üç adım öne, üç adım yana” biçimine sokulmuş, yasalaştırılmış danslar bana göre değil. “Kadının belini şöyle tutacaksın, omzuna elini böyle koyacaksın, gözlerinin içine şöyle bakacaksın” türü dansları da pek iyi beceremiyorum. “Düğünleri” sevmiyorum, zorunlu kalıp bir düğüne gitsem bile eğlenemiyorum. Sözü, sohbeti güzel iki üç arkadaş bulursam bir lokantada rakı içip, biraz söyleşmek, biraz “Bağırmak”, kurtlarımı dökmek en büyük eğlencem. Biri bir meyhanede göbek havası çalarsa usulsüz, yasasız, ritimsiz, keyfime göre göbek atabiliyorum.

“Bağırmak” denilince yanlış anlaşılmasın, türküyü öyle söylüyorum. Bizler geniş bahçelerde, dağlarda-tepelerde, yazıda-yabanda türküyü bağırarak söyleyen bir halkın çocukları olduğumuz için sesimiz bir hayli gelişmiştir.

Ben “Huma Kuşu” türküsünü mikrofonsuz ama mahallenin tümüne duyurabilecek biçimde söyleyince bütün kuşlar verem oluyorlar. Sesim pek güzel sayılmaz, üstelik alçak sesle de söyleyemem uzun havaları. Köln’de birkaç kez geldi başıma, ben ne zaman türküye başlasam polisler geldiler ve “Burada birini boğazlıyorlarmış” dediler.

Arada bir rakı içip, eğlendiğim, ulu orta bağırdığım için elbette “Ahlaksız” sayıldığımı, bazı “Keskinler” tarafından “Alkolik” ilan edildiğimi belirtmem gerekli.
Almanya’nın bazı eyaletlerinde şimdi karnaval zamanı. Her yer rengarenk, her şer şarkı, türkü, dans. Karnavalda eğlenenlere “Gece 22.00’den sonra alkol satılamaz, içilemez” denilemiyor. Çünkü bu ülkede “İleri demokrasi” yok.

Yüzümü boyayıp, kostüm giyinerek katılamıyorum bu eğlencelere. Hayır, karnavala karşı falan değilim, 25 yıldır Almanya’da yaşıyor olmama karşın olayı benimseyemediğim, özümseyemediğim için böyle bu. Değilse eğlenenleri kıskandığım bile oluyor. Ama yüzüme bir parmak boya çalsam “Sokaktaki herkes bana bakıyor” gibi bir duyguya kapılıyorum. Sadece çalıştığım “Engelliler Okulu”ndaki eğlencelerden kaçamıyor, zorunlu süsleniyorum orada.

Bu yıl okulumuzda öğrenci sınıf temsilcileri tarafından seçilen konu: “Süper İnsanlar”. Bizim sınıfın öğrencileri de kostüm olarak “Süpermen” kostümünü seçtiler. Önümüzdeki Perşembe günü hepimiz “Süpermen” olacağız. Öteki sınıfların öğrencileri, öğretmenleri, bakıcıları da başka “Süper” insanların kıyafetleriyle katılacaklar eğlenceye. Okulun Spor Salonu’nda gün boyu eğlence var.
Karnaval eğlencelerine her partiden politikacılar da değişik kostümler giyinerek katılıyorlar. Bazı salon eğlencelerinde şovmenler, komedyenler politikacıların gözlerine baka baka onları yerin dibine sokup çıkarıyorlar. Karnaval yürüyüşlerinde başbakan, cumhurbaşkanı dahil politikacıların tümünün gırgır maketleri taşınıyor. Politikacılardan biri de çıkıp “Sen bana kedi diyemezsin, beni domuz yapamazsın” diyerek tantana yapamıyor.

Önümüzdeki Perşembe günü, karnavalın doruk günlerinden biri olan “Kadınlar günü”. Bu günün önemli bir özelliği var; sokakta, eğlence yerlerinde kravatlı olan erkeklerin kravatlarının ucu kesiliyor makasla. Erkekler bu günü de kendileri için eğlence günü yaptılar elbette. Ceplerine kravat doldurup kadınların yanına gidiyorlar, kravatları kestirip, öpücük bile alabiliyorlar.
Kadınlar polislerin kravatını kesince hiçbir polis copunu, biber gazını kullanmıyor. Gülüp geçiyorlar. “Bu alan, bu sokak karnaval alanı değil, git resmi karnaval alanında eğlen” diyebilen kimse de yok. Çünkü her yer karnaval alanı. İstanbul’da yaşayan Almanlar “Bu gün bizim karnaval günümüz, Taksim’de kutlayacağız” derlerse “İleri demokrasi”nin demokratik polisleri onları TOMA suyuyla bir güzel yıkar, biberle bir güzel gazlar, çelik coplarıyla bir güzel coplarlar. Hele de kadınlardan biri “Şaka” olsun diyerek bir polisin kravatını keserse nefesi işkence merkezinde, sonra da hapishanede alır.

“Gezi Süreci” denilen olaylar sırasında gözaltına alınan insanlardan binlercesi hakkında “Ceza davası” sürüyor. 7 genç insan öldürüldü, bir çok gencin gözleri kör edildi, binlercesi zehirli TOMA suyunun tadına baktı, ıslatıldı, yaralandı. Neden?

“Kökleri dışarıda bir örgütün üyesi” sayıldıkları için.
O insanları temsilen 180 “Bileşen” devlet hakkında dava açmaya hazırlanıyor. “İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, açmaya hazırlandıkları davaya ilişkin ‘Dayanışma, kent yağmasına karşı şehirlerini koruyan bir örgüt. Suç örgütü, gencecik insanları öldüren, gözlerini çıkaran, binlercesini yaralayan polis şiddetinin emrini verenlerdir’ dedi.”

Şimdi insanlar kalkıp “Bu kez Taksim’de karnaval düzenleyip, sadece eğleneceğiz” deseler, “Ulan bunun altında kim bilir ne var” denilerek artık kesin dokunulmazlık kazanan MİT devreye sokulur, eğlenen insanlardan yarısı “Casus bir örgütün kökü içeride parçaları” olarak yine cehennem eziyetine tabi tutulurlar.

Karnavalın bu yıl önemli konularından biri Almanya’da milletvekili maaşlarına yapılan 830 Euro “Rüşvet” zammı. Bu zam “Milletvekilleri maaşlarıyla geçinsinler, ondan bundan rüşvet almasınlar, karnavalda istedikleri kostümü giyebilsinler” diye yapıldı. Çünkü yapılan bu zamla birlikte çıkarılan bir başka yasa “Rüşvet alan milletvekiline 5 yıl hapis cezası”nı öngörüyor. Yeni zam “Bak ben sana devlet rüşveti veriyorum, sen gidip bireysel rüşvet alırsan tıkarım seni içeri” olarak da isimlendirilebilir. Bu yasanın oylamasında 593 milletvekili “Evet” oyu kullandı. Yani “Rüşvet alırsam 5 yıl hapis yatmayı kabul ediyorum” dedi milletvekilleri.

Türkiye’de de bir rüşvet yasası çıkarıldı elbette. Bu yasanın adı; “Sen benim rüşvet yiyen, yolsuzluk yapan milletvekilimin, vekillerimin oğullarının, akrabalarının hakkında dava açamazsın ey savcı” yasası oldu.

Almanya’da milletvekili maaşlarına yapılan zam genel olarak hoş karşılanmadı. Türkiye’de ise “Milletvekili 13 bin lira maaşla nasıl geçinsin, rüşvet yemesin de ne herze yesin” denilerek savcıları-hakimleri yetkisiz kılan yeni yasa “Kıllar” tarafından “Hülooooğ” çekilerek desteklendi.

Bizim eyalette (NRW) 28 Şubat Cuma ve 3 Mart-Pazartesi resmi karnaval tatili var. 3 Mart’ta kentlerde düzenlenecek yürüyüşlerde seyircilere tonlarca çikolata dağıtılacak, değişik küçük armağanlar sunulacak. Çocukların en çok sevdiği gün “Rosenmontag”. O gün çocukların çatlayıncaya kadar çikolata yemeleri “Sağlığa zararlı” sayılmıyor.

Karnavala karşı çıkan, onu “Gavur eğlencesi” olarak yorumlayan bir takım türbanlı, hacı sakallı vatandaşlar Rosenmontag’da çocuklara atılan çikolataları kapabilmek için yolların kenarına dizilecekler, “Kamelleeee” diye bağıracaklar. Bazı “Radikaller” çocuklarını eğlencelere göndermeyecek, süslenmelerini engelleyecek, “Bu gün hasta” diyerek okula yollamayacaklar.

Böylece çocuklarına “Karnaval bulaşmasını” engellemiş olduklarına inanacaklar ama o çocuklar içlerinden anne-babalarına dümdüz gidecekler.
Ama aynı insanlar Rosenmontag’ta “Gidin eve biraz çikolata toplayın ulan” diyerek çocukların ellerine torbaları vermekten de geri kalmayacaklar.

Ne olursa olsun, sonuçta insanlar şöyle-böyle hep birlikte eğlenecekler, kurtlarını döküp rahatlayacaklar.
Dünyaya ağlayarak gelen insanlar dünyayı gülerek, eğlenerek terk ederlerse en çok kimler rahatsız olur acaba?

Sevgiler.