Darbe teşebbüsü hemen ardından oluşan ve yükselen toz dumanın altında yaratılan kargaşa ile bilgi kirliliği ortamında kamuoyunu yönlendirmek için yapılan TV yayınlarının akabinde darbe perdesi tam olmasa da kısmen aralandı. Sahnede olan bitenlere baktığımız zaman darbeye maruz kalanlarda ve bu darbeyi gerçekleitirmek isteyenlerde, aralarında geçen konuşmaları ve bu konuşmaları sırasında yapılan fiili müdaheleleri çarpıtarak kamuoyuna sundukları, darbe sırasında kendi konum ve rollerini gizlemeya çalıştıkları anlaşılmaktadir.

Şöyleki, darbecilerin ikna etmek, darbe teşebbüsünü durdurmak ve darbecileri yatıştırmak için devreye gıren kimi eski emekli askeri personal,Genelkurmay karargahından sızdırılan kimi bilgi ve haberlere göre ”kurtarıcı” olanlar, kimilerine göre ise “darbeci” olmalarıdır.

Enterne edilmiş, eli-kolu bağlanmış olan 2. Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler'ì kurtaran Akın Öztürk`tür. Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal'a göre ise Akın Öztürk tam bir “darbecidir”. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ı F. Gülen ile “telefonla görüştürmek” isteyen Hakan Evrim'dir. Hakan Evrim'in basına yansıyan açıklamasina göre ise kendisinin kesinlikle ”darbeci “olmadığı, Akar'ı, Gülen ile görüştürmek için bir girişim içinde bulunmadığını ve bir zorlama içinde yer almadığını söyledi.

Bu kısa aktarım, yalnızca bütün bu olan bitenlerin kısa bir özeti.Iki haftayı aşan bir süredir hemen her gün darbe teşebbüsünde “yeni bir görüntü” ile ajite edilen ve sokağa çıkan kalabalığın Erdoğan'ın arkasında domine edilmesi ve saf tutmasının amaçlanmış olmasıdır. Böyle olduğu için,F.Gülen ve Cemaat umacı gibi gösterilerek, yürütülen cadı avıyla, Erdoğan restorasyon sürecini tek elde açık ki kendi insiyatifinde götürmek istiyor. Dolaysıyla 15 Temmuz da gerçekleştirilmek istenen darbe, Ergenekon ile kurulan ittifakı bozmak için zorlandığı ve Cemaatcı ortaklarının tasfiyesi için birbirleriyle çatışan bu grupların oluşturduğu koalisyonun sona ermesinin bir sonucu olarak okumak gerekiyor.

Bu durum oldukça ciddi bir krize işaret ediyor.TSK içinde ortaya çıkacak yeni darbe girişimlerine ve çatışmalar gebe bu durum yeni gelişmelerin de habercisidir. Oysa bu darbe teşebbüsüne yalnızca F. Gülen-Cemaat grubu yer almıyor, aynı zamanda, darbeye iştirak edenlerin bir kesmi de Erdoğan ile olan kültürel uyuşmazlığın yarattığı ve yaşam tarzına duyulan tepki ile TSK'nın elitist/Kemalist grupların yer almış olmasıdır.

28 Şubat 1997 postmodern darbesi ile 15 Temmuz 2016 darbe girişimi kıyaslandığında, aynı saiklerle birbirini tamamlayan ve aynı şekilde TSK/Ordu içinde birbirini karşılıklı 
olarak tasfiye eden darbe girişimleridir. Her ikisinin ortak özelliği ve karakteri devleti egemen güçlerinin çıkarları için ele geçirmektir.

Yaşar Büyükanıt ile anlaşan Erdoğan geleneksel devletçi elitist statükonun sultasının sarsıldığı dönemde, Cemaatin ürettiği çeşitli kasetler vs. ile tasfiye edilen bu kesimleri,17-25 Aralık sonrası gündeme gelen yolsuzluk vb. ile Ergekon, Balyoz davalarında tahliye edilen subayların bir üst kademeye terfi edilmesiyle, aslında amaçlanan yeni oluşturulan askeri komuta kademesindeki Cemaatcıları tasfiye etmektir. TSK içinde sürekli olarak karşılıklı birbirini ekarte etmek çabası ve darbe teşebbüsleri bir krizin eşiğinde egemen sınıfların çıkarlarına göre TSK`yi yeniden biçimlendirilmektedir.

TSK/Ordunun hiyeraşik yapısıyla oynayan Erdoğan, Hulusi Akar gibi kimi subayları Ordunun en üst komuta kademesinde yer almasının önünü açmıştır. Çıkar ilişkilarini hakim olduğu kapitalist toplumlarda, devlet bürokrasinin böylesi kriz dönemlerinde fırsata dönüştüren ve bu ortamı kendisi için avantaj elde etmek için muarızları saf dışı bırakan, kariyer ve konum hatta mevki elde edenlerin sahneledikleri senaryoda fügüran olarak rol almaları, senaryonun gereğidir.

Genelkurmay Başkanı H. Akar'a yapılan fiziki müdahalede, darbenin bildirisinin imzalatılmak istenmesi ve bu sırada üzerine çullanarak boğazının sıkılmasi gibi açıklamalar normal işleyen askeri hiyeraşi sonucu olarak elde edilmeyen konumunu korunmasına yöneliktir. Bu açıklamaların hiç biri doğru ve inandırıcı olmadığı gibi MGK toplantılarında Cemaat`a yönelik bir dizi kararlar alınacak, Cemaat hatta terör örgütü ilan edilecek,Genelkurmay Başkanının,Cemaatcı yakın mesai arkadaşları olduğu gibi yerlerini koruyacaklardir. Bu çelişkili ve hiç bir şekilde birbiriyle uyumlu olmayan bu durum, darbe teşebbüsüne kalkışanlara, darbe ortamının çoktan hazırlandığını göstermektedir.

Kürt sivil siyasetine karşı gözaltı, tutuklama gibi gereğinden fazla operasyonları tam bir füryaya dönüştüren Erdoğan ve TSK'nın başındaki H.Akar, Kürt şehirlerinde sivil halka karşı tank ve savaş uçaklarıyla yürütülen savaş, sivil yerleşim birimlerini havadan bombalarken,Akar'ın Cemaatin TSK içindeki mensupları ile normal mesaisini sürdürmesi, elbette ki YAŞ toplantısına kadar Cemaatcıların sessizce beklemeleri ve alınacak kararlara saygılı olmaları da beklenemez.

Cemaat`in,Türkiye de örgütlenmesi şüphesiz ki yeni değil, soğuk savaş öncesine dayandığı bilinmektedir. Devletin resmi güçleri ile birlikte sola, demokratik muhalefete karşi özel savaş teknikleriyle savaştığına göre devlet içinde önemli bir güç olduğu da zaten kabulediliyordu.

Bürokraside refere edilen Cemaat, resmi işlemelerin yapılmasında önemli bir merkezdi. Bu süre içinde darbeler ile iç içe olan Cemaat, Erdoğan-AKP döneminde de, iktidar ortağı olarak Cemaat Sola, Kürt yurtseverlerine-demokratlarına karşı başat rol üstlendi.Tüm bu gayrı meşru yöntemleri çok aleni bir şekilde ısrarla sürdürdü.

F. Gülen ve Cemaat basta ABD olmak üzere diğer ülkelerin istihbarat sevisleriyle içli dışlı olması, Gülen'in daha fazla ABD de kalacağı anlamına gelmiyor. Erdogan ve AKP yöneticileri, ABD'nin parçayı bütüne feda etmeyeciğini bildikleri için ABD'ye verecekleri yeni tavizlerle orta yolu bulunacağının düşüncesinden hareket ediyorlar. Şüphesiz ki, elde edecekleri “başarıya”sığınarak iç kamuoyuna ve Cemaat'a karşı propaganda malzemesi olarak kullanacaklardır.

Erdoğan ve AKP adına konuşan parti sözcülerinin, Cemaat “bizi aldattı” veya “aldatıldık” demeleri, Cemaat`a öfke duymaları, Cemaat`i “ vatan-millet” in düşmanı olarak ilan etmeleri, kendilerini de pürü pak, sütten çıkmış ak kaşık olarak kamuoyuna sunmaları, adeta gadre uğradıklarını ve suç ortaklığını darbe teşebbüsünü gerekçe gösterilerek üzerinde atlamaları, Erdoğan-AKP başkanlık hedefine ulaşmak için yarattıkları ortamı, atmosferi kullanarak yapılacak her şey bir program dahilinde çıkarılan kanun hükmünde kararlar ile kitlesel tasfiyelerle yeni tebdirler alınarak devleti yeniden islami etkilerle reorganize etmek isteniyor.

Askeri-Sivil bürokrasiyi adeta hallaç pamuğu gibi atan, hiyeraşik sistemi tasnif eden geleneksel görevlendirmeyi sonlandırarak Kuvvet komutanlıklarını ilgili bakanlıklara bağlanması, Erdoğan- AKP rejiminin, yedeğine aldığı CHP ve MHP ile sömürge tipi faşizmin tüm baskı ve saldırgan yöntemlerine baş vurmayı da ihmal etmeyecektir.