Ülkemizde insanlar, Hristiyan, Musevi, Alevi ve bazı özel durumları saymazsak, genel olarak, öldükten sonra İslami kurallara göre toprağa verilmektedir. Fakat her türlü metafizik ögeleri ret eden komünistlerin ülkemizde ki cenaze törenlerinin de genellikle İslami kurallara göre yapıldığı bir gerçek. İşte bu inanılmaz çelişkinin getirdiği soruların cevaplanması gerekmektedir.  

Birçok Alevi olmayan komünistin öldükten sonra, İslami kurallara göre cenaze töreniyle toprağa verilmesi ister istemez çoğu devrimciyi olumsuz yönde etkilemekte ve imalı tepkilere neden olmaktadır. Bu konuyu haklı olarak önemseyip dile getirenler, aynı zamanda bu sorunun bir parçası olduklarının farkında değiller. Dolayısıyla bu açıklamalar, çözüm yollarını içermeyen tepkisel tespitlerden ileri gitmemektedir. Bana göre sorun, devrimci dalganın gerileyişinde, örgütsüzlüğünde ve ideolojik kargaşasında yatmaktadır. Sırasıyla bakalım. 

Öncelikle durum tespiti;  

1924 yılı sonrası Lenin’in ölümüyle komünist hareket mücadelenin her alanında gerilemiş ve 1990 yılı itibariyle bu saklanan çöküş açığa çıkarak, proletaryanın iktidarı, burjuvaziye teslim edilmişti. Dünya ölçeğinde yaşanan bu bozgunu, Ülkemiz devrimcileri, kendi özelinde yaşadıkları 12 Eylül faşist darbesiyle birlikte daha derin hissetmiştir. Zaten ithal olan ideolojik içerik tümden boşalmış, diğer yandan ülke temelinde yükselmek isteyenlerin de pratikte ciddi bir karşılığı olmadığı görülmüştür. Bugün Türkiye’de sınıfa dayalı bir komünist (sosyalist)hareket olmadığı gibi diğer yüz (100) küsur devrimci örgüt de geçmişteki devrimci mücadele mirası üzerinde yükselen küçük burjuva hareketler olarak kozalarında yaşam mücadelesi vermektedir. Bu örgütlerin dışında kalan çok büyük bir devrimci kitle de ya CHP ya da HDP’nin şemsiyesi altında mücadele vermekte ya da sistemin çarkları arasında yok olup buharlaşmaktadırlar. Çok az bir kesim ise, bireysel de olsa devrimci varlıklarını yaşatarak geçmişin olumlu değerlerini, geleceğe aktarma mücadelesi vermektedirler. Ülkemizdeki umumi manzara özetle budur.      

Şimdi de olması gereken; Örgütlenmek.  

Bu konuda geçmişte sık dile getirdiğim bir örneği burada vererek bu konunun içeriğini tam olarak yansıtmak isterim. Komünist örgütlenme, aslında devletin küçük bir yansımasıdır. Tabi bunu bizim açımızdan demokratik bir biçimi olarak düşünmeliyiz. Eğer bir örgüt üyesi cezaevine düşmüş veya öldürülmüşse ve de o kişinin çevresinde(ailesi vb.) bakmakla yükümlü olduğu insanlar varsa, onların bu sorumluluğunu üstlenmektir komünist örgütlenme. İşte bunun gibi burada da örgütlülük esastır. Yani defin işlerini yapacak gençlerden oluşmuş bir yapı, bunun için harcanacak bir fon ve de her büyük ilde bir mekânın sağlanması olmazsa olmazdır. Örneğin Mersin’de ki 68’liler Ormanının istenen bu tür cenaze merasimlerine ev sahipliği yaptığını bilmeniz gerekir. Peki, böyle bir örgütlülük yoksa ve bugüne kadar da bu yönde ciddi hiçbir talep gündeme gelmemişse ne olacak? İşte bugünkü çelişkiler ve sorunlar var olan mevcut durumdan kaynaklanıyor. Şimdi de bu koşullarda ne yapmalıyız ona bakalım? 

Bugünkü koşullarda neler yapılabilir? 

1-) Komünistler, bugünkü koşullarda vasiyetlerini mutlaka açıklamalıdırlar. Geride kalanların bu konuda tartışacağı bir şey olmamalı.  

2-) Alevi kökenli devrimciler için bu konuda fazla bir sorun olmasa da diğerleri için vasiyet yapılmasına rağmen bu konuda ciddi engeller olduğunu bilmek gerekiyor. Bunlar, yukarıda örgütlenme başlığı altında ele aldığım konulardır: 

a-) Ölüm sonrası tören yapılacak bir mekânın olmaması, b-) Bu sorunla ilgilenecek ve herkesin kabul ettiği bir organizasyonun ve finansın yokluğu sayılabilir. Dolayısıyla bunların örgütlenmesi de acil olan görevler arasındadır. Fakat bir başka sorun daha var:  

3-) Ölen arkadaşların hemen hepsi bir aileye sahip. Hatta bu kişilerin bir örgütle ilişkileri de olsa, geçimlerini, duygusal, kültürel ve psikolojik bağlarını örgütü vasıtasıyla değil, aile ilişkileriyle sürdürüyor olması, onların yaşamı sonrasında atılacak adımlarda esas karar vericinin aile olduğu gerçeğini bize hatırlatır. Daha doğru bir deyimle; herkes kendine komünist de demiş olsa, profesyonel devrimci bir statüde olup örgüt tarafından geçimi ve yaşamının bütün süreci garantiye alınmadığı için, ölüm sonrası karar verici organ aile olmak zorundadır. Kaldı ki örgüt, üyesine sahip çıkıp kendi ritüeline uygun defin işlemleri yapabilmesi için öncelikle kişinin vasiyeti, finansmanı ve uygun bir alandan öte, ölen kişinin ailesiyle diyaloğu esas olandır. İsterseniz bu konuya da bakalım.  

4-) Bir an için, vasiyetin devrimci gelenek doğrultusunda yerine getirilmesi için ailesinin de bu vasiyeti onayladığını, finansman ve uygun bir yerin de olduğunu düşünelim. Bu törenin devrimci anlayışa göre yapılması için bütün şartlar yerine getirildiğin de bile, cenaze sonrası birçok sorunla karşılaşacağımız kesindir. Eğer ülkemizi tanıyorsak yani Türk-İslam sentezi doğrultusunda toplum devlet tarafından şekillendirilmek istendiği için aileye; birincisi, “neden bu törene izin verdiniz?” veya “bunlar dinsiz” vb. türden propagandalar eşliğinde ağır baskılar yapılacağı bugünkü iktidarla daha da bir kesindir. İkincisi, mezara fiili saldırmaları da hesaba katmak zorundayız. Dolayısıyla aile, cenaze töreniyle ilgili kendisi karar vermemişse bu saldırıları göğüslemesi psikolojik olarak daha da zor olacaktır. Ailenin bu kararda onayı da olsa, bu tür ağır baskılara karşı karşılaşacak olanlar cenazeye katılan devrimciler değil ailelerdir.  

Sonuç olarak bugünkü verili koşullarda; ‘devrimciler öldükten sonra Müslüman mı olurlar?’ gibi çarpıcı laflar etmek yerine, komünistlerin cenaze törenlerinin devrimci geleneklere göre olması için gerekli şartların örgütlenmesi ve daha da önemlisi, aileye, mezarlığa yönelik vb. saldırıları püskürtecek organizasyonlara kafa yorulup, bunların hayata geçirilmesi için adımlar atılması gerekmektedir.