Bu yazımda Avrupa'nın en liberal göç ve iltica politikasını uygulayan İsveç'in konumunu ele alacağım.

İsveç'in, Avrupa'nın en liberal göç ve iltica politikasına sahip olduğu bir gerçektir.

Almanya, "hoş geldin kültürü"nü keşfettiğinde İsveç'teki "hoş geldin kültürü" çoktan başlamıştı.

İskandinavya'ya gelen çok sayıda göçmen, İsveç'in liberal göç politikasından memnun kalıyorlardı.

İskandinavya ülkeleri, ekonomisinin güçlü olduğu yıllarda yani1960'larda, diğer Avrupa ülkelerine göre daha fazla göçmene (nüfusa oranla) ev sahipliği yapıyordu.   

Göçmen işçilerin ülkeyi terk etmeyeceğini düşünen İsveç, insanları uzun yıllar ülkede kalacağını bildiği için halka kaynaşmaları ve uyum sağlamaları için göçmenlere kolaylıkla vatandaşlık hakkı veriyordu. İsveç kültürünü ve dilini öğrenmeleri için ülkeye gelen göçmenlere olanaklar sağlandı.

İsveç, ülkede yasayan göçmenlere 1975'den bu yana yerel idarelerde seçme seçilme hakkı vermiştir.

Dünyada savaşın, tabiat felaketlerinin neden olduğu yeni göçlerin hızla tırmandığı bir dönemde dünyanın birçok ülkelerinden insanlar İsveç'e gelmeye devam etti.1975'te göçmenlere, vatandaşlık eşit hakları ve sosyal sisteme tam uyum sağlamaları kolaylaştırıldı.

İsveç değerleriyle çelişmemesi koşuluyla, onlara İsveç kültürüne uyum sağlama veya yerel kültürü uygulamaya devam etme seçenekleri verildi.

1984'ten itibaren mültecilerin sınırsız kalma hakkı vardı. 1990'larda Balkan savaşlarından gelen mülteciler İsveç ve Almanya'ya akın etti. Her iki ülke de yüksek bir yaşam standardı ve çok sayıda iş ve kalıcı olarak yerleşme şansı sunuyordu.

Ancak Almanya 1993'te iltica yasasında değişiklik yaparken İsveç her zamanki gibi liberal kaldı.

Almanya iltica kanununu değiştirdikten sonra Almanya'dan çok fazla sığınmacı İsveç'e göç etti.

2010 yılında kişi başına düşen rakam yaklaşık üç kat daha fazlaydı.

Almanya, II. Paylaşım Savaşı'ndan bu yana en fazla sayıda mülteciyle karşı karşıya kaldı.

Fakat İsveç de nüfusa göre kişi başına düşen göçmen sayısı daha da yüksekti.

Almanya sınırlarına gelen mültecilerin çoğunluğunu İsveç alıyordu.

Çok sayıda ilticacının Almanya'ya geldiğinde nereden, nasıl geldiği ayrımına bakılmazken, İskandinav ülkeleri kimliksiz sınırlara gelenleri geri çevirdi.

Böylece İsveç Hükümeti ilk kez sığınma hakkını değiştirerek ve otuz yıl sonra sınırsız kalma hakkını kaldırdı. Oturma izni ile ilgili yasayı değiştirdi. Yasa geçici ve beş yıl olarak düzenlendi. Sığınmacıların sayısı, Türkiye ile mülteci anlaşmasından bu yana İsveç'te de azaldı. Ancak eski liberal göçmenlik yasasına dönüş artık siyasi olarak uygulanmada zorlanıyor.

Entegrasyon ve uyum sorununu, ülkede ki basın, son zamanlarda defalarca manşetlere taşıdı. Stockholm, Göteborg ve Malmö metropolleri on yıllar boyunca paralel dünyalara dönüştü. Suç ve işsizlik göçmenler ve ilticacılar arasında İsveç nüfusuna göre daha yüksektir.

Uyuşturucu çeteleri arasında çatışmalar var ve hatta bombalamalar bile oldu. Geçen ağustos ayında,12 yaşındaki bir kız, Stockholm bölgesinde ateşli silahla vurulmuş şekilde ölü bulundu.

Şiddetin kurbanı olan tek o değildi. Hoşgörü ve uyumla gurur duyan İskandinav ülkesinde,  nüfusunun dört katı daha fazla insan yaşamaya başladı.

Başta Almanya olmak üzere diğer AB ülkeleri, Yunanistan'daki yanmış mülteci kampı Moria'dan mültecileri aldığında İsveç bunu reddetti.

Ülke, Almanya'nın yanında değil, Polonya veya Macaristan'ın yanında yer aldı. Birkaç ay önce İsveç parlamentosu Reichstag'da tarihi bir an yaşandı.

İsveç Demokrat lideri Åkesson, Sosyal Demokrat Başbakan Stefan Löfven'e göç ile artan suç arasında bir bağlantı görüp görmediğini sorduğunda şu cevabi aldı: "Geçiş, entegrasyon, uyum artık çatışmaya kadar güçlüyse, bu türden daha fazla sorunla karşılaşma riskini de alıyoruz. Bu çok net, diye yanıtladı”. İsveç hükümeti eski göçmenler politikasını devam ettirmiyor.

Tüm Avrupa'da göçmenler politikası sağcı partiler tarafından her dönemde seçim malzemesi olarak kullanılıyor.

Sağcı partiler, göçmenleri seçim malzemesi yapıp göçmenleri aşağılarken, tam tersine göçmenlere eşit demokratik hakları verilerek ülkedeki yerli halkla aynı eşitlik statüsü sağlanmalıdır.

Bu yapılmadığı sürece sağcı partiler, toplumları kamplara bölerek, kültürel olgu olan milliyetçiliği, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı düzeyine yükselteceklerdir.