Yukardaki başlığa doğru cevap verebilmek için hem iki devletin geçmiş ilişkilerine hemde bulundukları pozisyonlarına en azından siyasi olarak bakmamız gerekir.

Yeşil Kuşak projesinin bir parçası olan Arap Baharı operasyonu öncesi Büyük Ortadoğu Eş Başkanlarından biri de Erdoğan’dı. Domino taşları gibi yıkılan ve devrilen ülkeler Suriye’ye gelince durmuştu. Çünkü Suriye’de, Rus ve İran çıkarları güçlüydü. ABD, Suriye’de ki bu güçlü engeli aşmak için Stratejik müttefiki Türkiye’nin desteğini istemişti. Çünkü Suriye’de masada olabilmek için sahada bir gücünüzün olması gerekiyordu. Bunun üzerine Eş Başkan olan Erdoğan, nasıl ki Kaddafi’ye dirsek kanırdıysa, dostu Esad’ı da yalnız bırakarak ABD ile birlikte ortak işlere girişmişti. Bu ortak projenin adı da EĞİT-DONAT dı. Bu projeye bağlı olarak ılımlı Suriyeli muhalifler, ABD’nin her türlü desteğiyle Türk subayların yönetiminde eğitilmeye başlanmıştı. Bu projenin bir komediye dönüştüğünü biliyoruz: Harekat başladığında, muhalif ordunun Türkmen komutanı kaybolmuş, askerler Suriye’ye girdiklerinde Radikal İslamcı teröristler tarafından hem esir alınmışlar hem de tüm silahlar kurşun atılmadan onlara teslim edilmişti. Bunun üzerine ABD alternatif aramaya başlamış ve Kürtlerle ilgilenmeye başlamıştı.

Kürtler, Rojava’da 2014 yılı itibariyle kansız bir şekilde devrim yapmışlar kısa zamanda resmi hükümet dairelerini teslim almışlardı. Hükümet üyelerini de, eşyalarını da yükleyerek Esat’ın yanına göndermişlerdi. Kürtlerin ağırlıkta olduğu bölgelerde 4 ayrı özerk idare kurmuşlardı: Afrin, Cezire, Kobani Kantonu ve Şahba Bölge idaresi.

Türkiye’nin Kürtlerle ilişkisi, ABD ile ortak çalışma sırasında oldukça sıcakken, ABD’nin EĞİT-DONAT fiyaskosundan vazgeçip sahada arayışlar içine girmesiyle giderek gerilmeye başlamıştı. Bu ara, Saddam iktidarının külleri arasından doğumu yapılan IŞİD denen örgütlenmenin ortaya çıkması ile Kürtler ile olan ilişki daha sorunlu hale gelmişti. İŞİD denen örgüt, ABD’nin bir planlaması, Irak’ta Şiiler ve İran için düşünülmüş olmasına rağmen, yaratıcısına karşı gelerek, hem Erdoğan’ın yönlendirmesiyle Kürtlerin üzerine yürümüş, hem de aklına estiği gibi hareket etmeye başlamıştı. Sonuçta ABD’nin Suriye’de olabilmesi için ittifak yapabileceği sahada tek güç olarak Kürtler kalmıştı.

ABD’nin IŞİD’e karşı Kürtleri desteklemesi, Erdoğan’ın da ABD’ye rağmen IŞİD ile işbirliğine girmesi sonuçta ABD-Kürt güçlerinin Suriye ve Irak’ta Erdoğan-IŞİD güçlerini temizlemesiyle sonuçlanmıştır.

Erdoğan’ın bu süreçte, ülkede Kürt hareketiyle yürüttüğü Çözüm Masasını devirmesi ve Ulusalcı denen ırkçı kesimlerle işbirliğine girmesi sanırım tesadüf olmasa gerek. Bu süreci Rusya ile yakınlaşma takip etmiş hatta hızla ABD’den uzaklaşma için gerekli adımlar atılmaya başlamıştır: S-400 alımı da bunun en tipik kanıtıdır.

ABD’de ki derin devlet ise Türkiye ile Stratejik ortaklığa değer vermekte ve bu ortaklığı korumaya kararlı gözükmektedir. Fakat Erdoğan, Suriye politikası, Rusya’ya yakınlaşma, S-400 vb nedenlerle güvenilmez bulunmaktadır. Onun değiştirilmesi için düğmeye basmadan önce Trump yönetiminin Erdoğan’ı etkileme ve ikna etme çabaları sürmektedir. Trump kişisel olarakta çaba harcamakta fakat Erdoğan’ın iç iktidar hesapları onun ABD ve NATO’dan uzaklaşmasını dikte etmektedir.

Şimdi, bu bilgiler ışığında Erdoğan’ın ABD’ye rağmen Fırat’ın doğusuna yani Kürt bölgesine girmesi mümkün müdür? Sorusunu cevap verebiliriz.

Erdoğan’ın bu bölgeye ABD’ye rağmen girmesi mümkün değildir ve anlaşma olmadan bu bölgeye girmesinin büyük ihtimalle iktidarını (Irkçı Ergenekon ve Şeriatçı Ergenekon örgütüne rağmen) kaybetmesine neden olacağını iyi bilmektedir. Bu açıdan bilmeliyiz ki bu bölgeye eğer Türkiye askeri olarak girmişse bu ABD’nin gizli onayı ile olmuş demektir. Tıpkı Afrin’e Rusya’nın desteğiyle girildiği gibi. Fakat bu onay(veya gizli anlaşma), ABD’nin Suriye denkleminde bulunabilmesi için gerekli olan Kürtlerin tümden kaybedilmesine ve bu konuda ABD’nin yapacağı her gizli hesap aleyhine olacaktır. ABD’nin hangi niyette olduğunu test edeceğimiz tek gösterge de sanırım hava sahasının açık veya kapalı olup olmayacağıdır.