Meclisin 1 Ekim 2025 açılışı ve verilen resepsiyondaki DEM’li yöneticilerin RTE’na bakışları ve duruşlarını gösteren fotoğraflar çoğu kişinin tepkisini çekti. Ayrıca bu tepkiye karşı taraftarlarının da karşı cevapları oldu. Örneğin sevgili arkadaşım Kemal Pir’in yeğeni, eski HDP milletvekili Ziya Pir, DEM’li liderlerin Erdoğan ile verdikleri samimi pozlar için şunları söylemiş:

“... mesele bir tokalaşma, bir gülümseme değil. Mesele, o tokalaşmanın ardında saklı olan siyasal akıl ve tarihsel iradedir.”

Ve devam etmiş:

“DEM Parti’nin dünkü tokalaşması bir virgüldü: Devamının mümkün olduğunu gösteren bir virgül.”

Bu tespit birçok Kürt yurtsever ve ilerici kesim tarafından, liderlerinin Erdoğan karşısındaki duruşlarının bir savunusu olarak paylaşıldı. Ayrıca DEM Eş Başkanı T. Bakırhan da bu virgülü ayrıntıladı ve AKP ile herhangi bir noktada anlaşmadıklarını açıklayarak, demokratik muhalefet yaptıklarına ilişkin örnekler verdi. Fakat fotoğraflardaki duruş ve yüz ifadelerini normal davranışlar olarak da açıklamayı ihmal etmedi.

DEM’li yöneticilerin davranışlarını eleştirenleri iki kampa ayırmak gerekiyor.

Birinciler, milliyetçiliğin ve ırkçılığın derin etkisindeki kesimlerden oluşuyor. Bırakalım Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkını, Kürdlerin ulus olduğu gerçeğini bile kabul etmeyenlerin bu fotoğraflar üzerinden yaptıklarına “eleştiri” demek için aptal olmak gerekir. Bunların ötekileştirişi ve ırkçı yaklaşımları, haklı olarak Kürd kamuoyunun tepkisini çekti.

İkinciler ise Kürt ulusal mücadelesine demokratik değerler açısından yaklaşan devrimci unsurların hassasiyetini dile getirenlerdi. Bu yaklaşım; Bahçeli ve Erdoğan’ın paradigmasını yani BOP projesini savunan, APO’nun peşinden giden DEM’li liderlerinin Erdoğan ile olan samimi pozlarını bu bütünsellik içinde ele alıp, “ortada bir şey yokken nedir bu samimiyet?” diyerek bunu eleştiri konusu yapmış olmalarıydı. Yani çözüm sürecinde iyiye giden bir şeyler varsa eğer biz de DEM’liler gibi sıcak görüntüler verebiliriz diyor ve soruyorlardı: “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?”

Evet, bugün ne bayram ne de seyran. Bugün ekselanslarının meşruiyet günü olduğunu bilmek, siyasi gelişmişliğin bir ifadesiydi hâlbuki! Erdoğan’ın bu gülüşlere ve el pençe duruşlara o kadar ihtiyacı vardı ki, siz Kürt liderler bu ihtiyacı fazlasıyla giderdiniz! Tabi bunun farkında olmadığınızdan eminim. Trump bile bu meşruiyet için Erdoğan’a birçok şart sıralamış ve hepsini de almıştı. Bizde ise elde var sıfır! İsterseniz DEM’li liderler, konuyu bir de bu meşruiyet yönüyle ele alın derim!

Feodal kültürün etkisindeki tüm toplumların siyasi olarak gelişmediğini söylersem sanırım yanılmış olmam. Kürd ulusu, feodalizmin derin bataklığından zamanında (1800’lerde) çıkacak devrimci bir atılımı yapamadığı, yani burjuva demokratik devrimci yönde hareket edecek nesnel koşullardan yoksun oldukları için, uluslaşmada geç kalmış ve 1900’lerde emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte de onların ağırlığı karşısında İran ve Irak’taki cılız çıkışları dışında demokratik bir çıkış yapamamışlardı. Bu gecikmeyi Osmanlı devleti de yaşamış fakat Osmanlı devlet geleneğinde 1919’lara kadar reformcu girişimler olmuş ve ayrıca M. Kemal gibi liderleri çıkarttığı için olsa gerek, Türk ulusu anti-demokratik de olsa uluslaşma sürecine girmeyi başarmıştı. Yani tam ve demokratik içerikte bir mücadele olmasa da cumhuriyetçi çizgileri nedeniyle Türkiye bugüne kadar gelmeyi başardı. Ama içinde bulunduğumuz tarihi anda, ülkemizin geleceği ya demokratik cumhuriyet ya da meşruti monarşi ikilemi içinde bulunuyor — bu da ayrı bir konu! Güzel olan şudur ki: Kürt ulusu bugünkü liderlerinden daha ileride olduğunu geçmişte Demirtaş’ın öncülüğünde defalarca gösterdi. Umalım ki bu demokratik potansiyeli göstermeye de devam edebilsinler.

İşte Kürt ulusunun bu demokratik potansiyeli, ülkemizde ve Suriye’de yıpratılmaya, gerici kuşatmaya ve itaatkâr hale getirilip ulus olarak deklase olmasına çalışılmaktadır. Suriye’de emperyalistler, Kürtlere Türkiye’nin de yardımıyla, şeriatçı Suriye iktidarıyla birlikte tuzaklar kurmaktadırlar.

Sonuçta Kürt ulusu, Türkiye ve Suriye’de tuzaklara ve dikenli yollara sürülmeye çalışılıyor. Bu nedenle Kürd liderler, kendilerine her el uzatana ve gülümseyene meşruiyet vermemelidir.

Meşruiyet Yemeği ve Geleceğimiz

Evet, konu sadece Erdoğan’ın meşrutiyet araması ve tekrar seçilme paranoyasıdır! Düne kadar Kürt liderlere selam vereni cezalandıran ve onları terörist ilan eden RTE, acaba neden onlarla mecliste ve resepsiyonda samimi pozlar verdi dersiniz? Son beş yıl üst üste kabul törenlerinin (resepsiyonların) hiçbirine katılmayan Cumhurbaşkanı neden bu yıl bu toplantıya katılma gereği duydu dersiniz? Bunun biricik nedeni; rejimi meşru bir iktidar olarak görmeyen halkın giderek %60’lara tırmanması, CHP’nin yürüttüğü kitlesel gösteriler, son meclis toplantısına katılmaması ama esas olarak bir daha %51 oranını bulamayacağının açığa çıkmasıdır.

Bugün meclisteki muhalefetin çoğunluğunun, RTE’ye neden bu meşrutiyet talebini yerine getirmek için bu kadar gönüllü ve dünden hazır olduğu ayrı bir analiz konusudur. Fakat şu kadarını söyleyebilirim ki, CHP’nin kitlesel çıkışları – ki aksini de söyleseler – bu muhalefet güçlerini de rahatsız etmekte ve onları yalnızlığa itmiş bulunmaktadır. Hoş, CHP bu doğru muhalefet çizgisine ayağına basıldığı ve başka bir yolu da olmadığı için girmiştir. Fakat sonuçta tüm falsolarına rağmen girmiştir! Bu kitleselliği emekçilerin ve yoksulların sorunları temelinde geliştirmekte elbette ki devrimcilerin görevidir.

Ayrıca DEM’li liderlerin Erdoğan ile olan sıcak ilişkisini şu gerçek ışığında da değerlendirmek gerekiyor sanırım. Kürt ulusu bugüne kadar devlet tarafından hep baskı ve şiddet gördü. Hâlbuki Kürt halkı, ona bir adım attığınızda size beş adım atmakta ve sıcak ilişkiler için her zaman hazır bir kültürü taşımaktadır. Fakat bu değildir ki dost ile düşmanı, iyi ile kötüyü ayıramayacak bir anlayışın içindedir. Ancak legal siyaset açısından gelişmiş olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Hatırlayalım: A. Öcalan, bundan 10 yıl önceki seçimlerde Kürd seçmenine tarafsız olmalarını bildirdiğinde, onlar onu değil, “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen Demirtaş’ın peşinden gitmişlerdi.

Meşrutiyet yemeği ve toplantısındaki tablo, Kürt liderler açısından, APO’nun izinde gitmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak da okunduğunda, DEM’li liderlere ve taraftarı devrimcilere şu mesajı vermek zorundayız:

Bugünkü tavrınız ve açıklamalarınız eğer bir virgül ise, cümlenin sonunda sadece “APO’ya özgürlük” vb. gibi hezeyanlarla noktayı koyacak olursanız, sanırım sizi Selahaddin Demirtaş bile kurtaramayacaktır.

* Proletaryanın sınıf olmaktan çıktığı anlamına gelen bu kavram, burada ulus olmaktan çıkma anlamında kullanılmıştır.