30 Haziran 2025 tarihinde görülecek olan CHP ile ilgili mahkemenin vereceği karar, açıktır ki burjuva kamuoyunda ciddi tartışmalara, zıtlaşmalara, ilginç dayanışma ve çatışmalara sahne olmaktadır. Bu süreç aslında tablonun bütünündeki fırça darbelerine dikkatlice baktığımızda Kürt ulusu üzerinde oynanan oyuna benzemektedir. Bu nedenle rejimin bu “mahkeme oyunu”, Kürt ulusu gibi, Alevi toplumunun bazı kesimlerinin de egemenlerin lokomotifine eklenen bir vagon operasyonu olarak düşünülebilir. Ne var ki ülkemizdeki mevcut ekonomik, ahlaki, politik vb. koşulların, Kürt ve Alevi kitlelerin ezici bir çoğunluğunun ABD yönetiminin organize ettiği bu oyuna katılmasını engelleyeceğini iddia edebilirim.
RTE rejimi, son yıllara kadar toplumu uyuşturabilmiş ve çoğu devrimci ile aydın kesim de bunun etkisi altında kalmıştı (hatırlayın, “Yetmez ama evet” diyenler gibi). Nasıl ki insan, kalp atışının yükselip adrenalin pompalamasının artması sonucu yaralanma vb. acıları fark etmezse, tıpkı bunun gibi Türkiye yoksul halkı ve bağnaz ideolojilerle gözleri bağlı kesimler de yedikleri darbelerin pek farkında olamadılar. İlginçtir ki kitlelerin büyük bir kesimi gelecekteki tehlikenin farkına varıp değişim içine girerken, diğer yanda tıpkı Kürt siyasi aktörleri gibi, Alevi şovenizmi içinde, kariyer peşinde veya ideolojik bağnazlığın etkisinde olanlar, hâlâ RTE rejiminin yaratacağı tehlikeden habersiz hareket edebiliyorlar. Büyük tehlikeyi görmeyip hırsını ve bencilliğini bunun önüne koyanlar, sanırım, siyasi bagajda bekleyen stepne gibiler.
Bu nedenle okumayı doğru biçimde yapabilmemiz için bu olayı çok yönlü olarak ele almak durumundayız.
Önce kararın neden çıkamayacağına ilişkin kanıtlara bakalım:
1- Mahkemeden böyle bir kararın çıkması durumunda çok ciddi engel ve sorunların olduğunu görüyoruz. Bu nedenle kararın çıkması halinde piyasada dövizin fırlamasını ve borsa vb. mali sistemin çökmesini karar vericilerin göze alması gerekiyor. E. İmamoğlu operasyonu sonrası piyasadaki dalgalanmayı durdurmak için sanırım en az 60 milyar dolar gerekmişti (kaldı ki bu rakamın çok üzerinde bir döviz müdahalesi olduğu söylenmektedir). CHP kongresinin kesin hükümsüz kılınması halinde rejim, ekonomik krizin derinleşmesini önlemek için İmamoğlu operasyonunun kat kat üzerinde bir döviz müdahalesi yapmak zorunda kalacaktır. Eğer bu parayı elinde bulundurmuyor veya değişik ekonomik operasyonlarla bu parasal gücü sağlayamıyorsa, bilin ki RTE bu butlan kararını çıkartamayacaktır. Veya gözünü karartarak bu kararı alacaktır.
2- Mahkemeden olumsuz bir karar çıksa dahi, bu kararın kesinleşmesi için istinaf ve Yargıtay mahkeme süreçlerinin olduğu, bu konuda sadece YSK’nın kararının tartışılmaz olduğu söylenmektedir. Bu iddia hukuki ise bu da ciddi bir engeldir.
3- Üçüncü bir sorun da CHP binasının üyeler tarafından fiili işgal edilerek fiziki engelin ortaya çıkması durumudur. Devletin ise bu parti (sermayenin ve iktidara oynayan CHP) üyelerine, biz devrimcilere yaptıkları türden davranamayacağını ve bunun da tıpkı 19 Mart süreci sonrası valiliğin yasak kararına rağmen yüz binlerin toplanmasının engellenememesi gibi bir sonuca yol açacağını bilmemiz gerekiyor. Bu da devletin, daha doğrusu RTE rejiminin bir zaafı olarak okunacaktır.
Mahkemeden olumsuz bir kararın çıkması sonrasını analiz ettiğimizde:
1- Böyle bir karar çıktığında ve daha öncesinden CHP’li üyeler genel merkezi doldurmuş ve korumaya geçmiş olurlarsa, bu durum başlangıçta RTE’nin istediği doğrultuda ilerleyecektir. Yani Kılıçdaroğlu’nun kayyum olarak atanması, CHP’nin iki başlı hale getirilmesi rejimin esas hedefi olduğu için bu süreci bunun dışında okumamak gerekiyor. Ne var ki daha sonra böyle bir durumda halkın ezici bir kesiminin gözünde CHP yeni yönetimi mağdur, kayyum olarak gelen K.K. ise zalim olarak algılanacaktır. Sonuçta CHP yeni yönetimi, halkın bu desteğini doğru taktik adımlarla geliştirme şansını elde edebilecektir.
2- Ayrıca yukarıda belirttiğim gibi, ekonomik piyasanın bu büyük sarsıntıyı atlatmak için en az 100-150 milyar dolar gibi bir döviz stokuna sahip olması gerektiği uzmanlarca dile getirilmektedir. Yok, bu yapılamaz ve iğreti tedbirlerle yetinme durumunda kalınırsa, hemen olmasa da bir ay sonrası için büyük sosyal olaylar kapıda olacaktır. Ayrıca mali olarak gerekli müdahaleler yapılmış olsa dahi, toplumsal yükseliş üretime dayanan bir artı değer ortaya çıkmayacağı bu koşullarda hızla tırmanacaktır. Sonuçta CHP yeni yönetimi, ayrı bir parti kurarak veya bazı partilerle ittifak yaparak toplumdaki desteğini artırabilecektir. Hatta rejim piyasaya müdahale edemez duruma düşerse, burjuva muhalefet katlanarak artabilecektir.
3- Kayyum ile CHP’nin yeni yönetimi ve RTE arasında ciddi bir mücadele ve uzlaşma süreci yaşanacak gibi gözüküyor:
a) Kılıçdaroğlu’nun kayyumluğu kabul etmesi, toplumun ezici bir çoğunluğu tarafından onun RTE’nin bir aparatı olarak algılanacaktır. Dahası, Bay Kemal’in geçmişteki bu yöndeki icraatı ve adımları daha görünür hale getirilecek şekilde resmi ağızlardan da dile getirilecektir. Kılıçdaroğlu’nun bu kayyumluğu, sadece rejimin çıkar odakları, olayları bilimsel açıdan analiz edemeyen devrimciler ve Aleviler ile geleneksel aydınlanma karşıtı CHP düşmanı olan kesimler tarafından satın alınacaktır. Fakat Anadolu’nun geleneksel tolerans skalası, RTE’nin bu operasyonundan daha etkili olacak ve CHP’li yeni yöneticiler, RTE rejimiyle uzlaşmayıp taviz vermediği müddetçe kendilerini iktidara taşıyacak kapının aralandığını görebilecektir. Ki bunu da BOP’un artık CHP ve Avrupa yorumuyla sürdürüleceği şeklinde okumak gerekecektir.
b) Diğer yanda Kılıçdaroğlu’nun durumuyla ilgili gelişmelere de bakabiliriz. Kılıçdaroğlu kayyum olmuş ve yeni yönetimle uzlaşmayarak yol almaya çalışırsa, onun geleceğinden olumlu olarak bahsedemeyiz. Türkiye toplumunun balık hafızalı ve de güçlünün yanında olma anlayışı belki normal koşullar için geçerli olabilir. Kılıçdaroğlu’nun Mansur Yavaş’ı belediye başkanı gösterme ve Özgür Özel’e “Gel birlikte İmamoğlu’na karşı mücadele edelim” vb. taktiklerini bu anlayışın bir ifadesi olarak değerlendirebiliriz. Fakat Mansur Yavaş ve Özgür Özel’in tavırlarında da görüldüğü gibi, mücadelenin geldiği aşama koşulları bu beklentiyi (yani haksız da olsa güçlünün yanında olma eğilimini) zayıflatmıştır.
İkinci bir gelişme ise, tüm zayıf ihtimaline karşı Kılıçdaroğlu’nun yeni yönetimle uzlaşma yolunu seçerek, kısa zamanda yapılacak bir kongreyle partiyi yeni yönetime devretmesi biçiminde olabilir. Bu da onun çevresindeki kariyerist ve çıkarcı grupların ondan kopmasına yol açacaktır. Bu nedenle bu adımı oldukça zayıf bir ihtimal olarak not edebiliriz. Fakat bu tavır, Kılıçdaroğlu’nu parlak bir geleceğe taşıyacaktır. Diğer yanda olumsuzluk halinde CHP yönetimi, Kılıçdaroğlu’nun üyeliğini askıya alabilir.
RTE rejimini ABD ve İngiltere desteklemekte, Avrupa ise bu desteği pasif biçimde sürdürmektedir. Bu açıdan RTE rejiminin yıkılması bir devrim sorunudur. Eğer devrimci bir yolla alaşağı edilmiyorsa (ki böyle bir ihtimal yoktur), bu durumda bu işi egemenlerin diğer fraksiyonu (reformist kanadı) yapacaktır. Bunun diğer anlamı: emperyalist çıkarlar artık iktidara gelen CHP’nin veya sosyal demokrasi güçlerinin reformist kazanında pişirilerek topluma servis edilecek demektir. Ve RTE rejimine göre daha demokratik adımlar atmak zorunda kalınacaktır. Fakat ABD ve Avrupalı patronları tarafından bu adımlar da büyük ihtimalle rötuş edilecektir. İşte geniş kitlelere ulaşmanın tarihsel anı budur. Bunun için yoksullar, çalışanlar ve ezilenlerle şimdiden omuz omuza olmak da anın görevleri arasındadır.