Cumhurbaşkanlığı veya İmamoğlu sorununa ilişkin televizyon ve sosyal medyadaki tartışmaları izlediğimde görüyorum ki, tüm tahliller, Kürt sorunu ele alınmadan yapılıyor. Bu da ister istemez, yapılan tespitlerin, çelişkili ve isabetsiz olmasına yol açıyor.

Ülkemizdeki siyasi yorumlar, esas olarak ABD-İngiltere’nin bölgedeki politikaları ışığında ele alınmıyor! Ayrıca ülkemizde sanki bağımsız ve kişilikli bir iktidar ve muhalefet varmışçasına yapılan yorumlar da ister istemez birçok soruyu cevapsız bırakıyor. En azından tatmin edici olmaktan uzak, görme engellilerin Fili tarifi gibi sonuçlar sergilemiş oluyorlar. Hâlbuki Cumhurbaşkanlığı seçimi, tamamen bölgede ki baş çıban Kürt sorunun ehlileştirilmesi üzerine kurgulanmaktadır.   

İsterseniz resmin tamamına bakarak, bu iddiamın doğru olup olmadığına hep birlikte karar verelim!  

TÜRKİYE, EMPERYALİZMİN JEOPOLİTİK VE STRATEJİK ORTAKLARINDAN BİRİSİ MİDİR? 

Her şeyden önce, ülkemizin emperyalist sisteme göbekten bağlı ve de bu ilişkinin, RTE’nin potları nedeniyle kopmaz-çift kordonlu olduğunu hatırlatarak sözüme başlayabilirim. Çok çarpıcı örneklerle bunu geçiyorum: Kıbrıs çıkartmasında ABD’yi takmayan Ecevit, CIA’nın o güne kadar geliştirdiği en etkili kimyasal silahla öldürülmek istenmiş fakat tesadüfen kurtulmuştur. 12 Eylül’ü yapanlar için ABD Yönetimi tarafından ‘bizim çocuklar’ denmiştir. A. Öcalan’ın asılmasını seçim malzemesi yapan Bahçeli ve MHP, ilginçtir idamın kaldırılması için oy kullanmıştır. Son Kandil operasyonunda, Irak’ta ki hava sahası ABD’nin kontrolündedir ve bu operasyona desteğini bu şekilde vermektedir vs. vs.   

ABD ve kankası İngiltere, ülkemizi orta doğunun bir parçası olarak ele almakta ve bölgedeki muhtemel anti-emperyalist veya komünist tehlikelere, sadece İsrail devletiyle başa çıkamayacaklarını bilmektedirler. Arap ülkelerin şımarık hareketlerine müsaade etmekteler fakat onların oynayacağı rollerin etkin olamayacağını da görmektedirler. Bölgede etkin olabilecekler, zamanında Saddam, Esad, Mursi (Müslüman Kardeşler), Kaddafi, RTE ve IŞİD olarak belirlenmişti. Fakat bu kişilerden kendilerine kafa tutanların kafalarının tek tek koparıldığını biliyorsunuz: Saddam, Mursi, Kaddafi ve IŞİD halledilmiş, Esad da son anda Rusya sayesinde ellerinden kurtulmuştu. Geriye RTE kalıyor! Onun hikâyesi ise kısaca şöyle: 

RTE’nin, emperyalist sisteme yararlı olması için gerekli tedbirler garanti altına alınarak (A. Gül ile birlikte ABD’de sözleşme yapıldığını sağır sultan bile duymuş bulunuyor), 1994 öncesinden görev için yetiştirilmeye başlanmıştı. Fakat giderek sistemi zora sokacak adımlar attığı ve zarar verdiği tespiti yapıldı. Dolayısıyla, Fethullahçılar tarafından 17-25 Aralık 2013 de alaşağı edilmek üzere düğmeye basıldı fakat Cemaatçilerin taktik hataları( darbe veya ayaklanmada bir anlık durma-tereddüt ölüm demektir) nedeniyle başarılı olunamadı. 15 Temmuz’un da RTE ekibinin, önceden elde ettiği istihbarata dayanarak rakibinden önce davranıp, CIA ve FETO'cuları avladığı, düzmece bir darbe girişimi olduğu artık biliniyor.  

RTE’nin her şeye rağmen alaşağı edilememesinin birçok nedeni bulunuyor. Bunlar sırasıyla şunlardır:  

Birincisi RTE’nin yerine geçirilecek bir aday, son 1-2 yıla kadar ortaya çıkmadı. Sadece bir-iki yıl içinde adaylarının İMAMOĞLU olduğunu ve bunun için de ciddi çalışma yürüttüklerini görüyoruz.

İkincisi, RTE’nin hem Suriye’de (tabi Libya’da da) hem de silahlanmada Rusya kartını oynayarak emperyalistlerin dilinden konuştuğunu söyleyebilirim.  

Üçüncüsü, ülkeyi 110 yıllık TÜRK-İSLAM ideolojisiyle yöneten ve kendine derin devlet denen asker ve sivil güçlerle ittifaka girmesi.

Dördüncüsü, kendi ideolojisi olan İslamiyet’i hem devlet içinde yasallaştırması-güçlendirmesi hem de SADAT adı altında IŞİD’li teröristlerden oluşturduğu askeri gücünü tahkim etmesi. 

Beşincisi ise, Dünyanın gördüğü en gelişmiş siyasi rüzgârgülü olarak her türlü tavizi ülke adına verebilmesi sayılabilir. Evet, bu nedenlerle onu alaşağı etmek öyle kolay olmasa gerek ki efendiler, seçim yolunu tercih etmiş görünüyorlar.  

2023 YILI BAŞKANLIK SEÇİMİNİN ÖNEMİ 

1. 2023 yılı seçimi; RTE ve muhalefet açısından, bir ölüm kalım meselesi haline gelmiş bulunuyor. RTE ve ekibi, kendi cahil-yarı cahil ve kurnaz taraftarlarını masallar, efsaneler ve kırıntılarla avutabiliyor. Hoş bu ninnilere inanan çokça safkilos muhalif kesim de bulunuyor. Bu masallar: Lozan anlaşmasının gizli maddelerinin 2023 de açığa çıkacağı ve madenlerimizin işletmeye başlanacağı, hilafetin veya şeriatın ilan edileceği,  RTE’nin seçimi asla vermeyeceği vb. olarak sıralanabilir. Evet, RTE, taraftarlarını uyutuyor ama kendisi uyuyamıyor. Çünkü onu bu göreve getiren patronlarının kendisinden vazgeçtiklerini görüyor. Bu nedenle 3 bin koruma olmadan dışarı çıkamıyor, onun için ikide bir Rusya kartını oynayıp duruyor, bu nedenle orduyu ehlileştirip çaresizce kendi ordusunu kuruyor, bunun içindir ki kuvvetler ayrılığını kaldırıp, muhalefeti terbiye etmeye, korkutmaya önem veriyor vs. vs.

2. 2023 seçimi, burjuva muhalefet açısından da hayati hale gelmiş bulunuyor. Kürt sorununda yani onların uğradığı haksızlık ve kanunsuzluklara ortak olmanın getirdiği siyasi kabızlığı atmak istiyorlar. CHP tavşan hızıyla, İYİ Parti ise kaplumbağa hızıyla adımlar atıyor. İsterse atmasınlar, çünkü onlara iktidar olmaları için dayatılan, emperyalistlerin sahte yani tırnak içinde ‘demokratik’ ulus projesidir. Bu proje,  burjuva muhalefet için kâbuslara, bunalımlara neden olurken, komünistler yani emekçi sınıflar açısından sadece bir aldatmaca ve Kürt özgürlük hareketinin önünü kesme olarak kayda geçiyor. Kafaları su içinde boğulma riski taşıyan Kürtlerin ezici bir çoğunluğu da var olan projeye dört elle sarılıyor. Ulusalcılar-milliyetçiler, ırkçı ve Kürtfobiciler ise üniter devlet denen sistemleri yıkılacak altında kalacağız diyerek var güçleriyle direniyorlar.           

3. 2023 Başkanlık seçimi, emperyalistler açısından ise bir fırsat! Çünkü ABD liderliğinde emperyalistlerin yürüttüğü Ortadoğu Projesinde, ülkemiz hem Rusya’ya hem İran’a hem de Avrupa’ya komşu olması nedeniyle hayati bir öneme sahip. Bu açıdan bölgede ciddi sayılabilecek komünist bir hareket yok fakat ilerde onların başını ağrıtacak Kürt uluslaşma süreci bulunuyor. Bu sürecin, Suriye’de ki Kürtler sayesinde görüldüğü gibi, gelecekte ciddi sıkıntılar yaratacağı anlaşılmıştır. IŞİD satışa getirilip Kürtlere cepheden değil sinsice arkadan yaklaşılmıştır. Dost gözüken ABD’nin bu taktiği, milyonlarsa saf Kürdün kalbini kazanmakta etkili olmuştur. Hâlbuki Afrin işgalinde, Kandil operasyonunda, sınırdaki Türk saldırısında, Ezidilere karşı katliam girişiminde vb. bir çok Kürtlere yönelik terör saldırılarında ABD’nin kılı bile kıpırdamadığı gibi, aksine saldırganlara gizli destekleri olduğu bilinmektedir.  

Bu verdiğim bilgilerden çıkan sonuç şudur: ABD ve müttefikleri,  Kürtlerin özgürlük mücadelesini, uluslaşma sürecini ehlileştirmek ve kendi istediği kanala akıtmak için yönetmek istemektedir.  Bunu yapabilmek için de Türkiye hükümetine, Kürtlere gizlice saldırmaları talimatını vermekte ve böylece Kürtlerin kendilerine daha fazla ihtiyaç duymalarını sağlamaktadır. Yoksa Trump gibi bir Faşistin, S. Demirtaş için şunları söylemesi ne kadar abesle iştigal değil mi? “… bay Demirtaş, ABD’ye başkan olabilecek bir insan”  Tüm bunlar, planlı programlı ve öğretilmiş Kürt politikasına ilişkin adımlardır. Demirtaş gibi bir demokrat ve özgürlük savaşçısının; eli milyonların katliyle ve işkencesiyle kirlenmiş CIA'lı, Pentagonlu ve emekçilerin kanıyla şişmiş şirketler oligarşinin olduğu ABD'yi yönetebileceğini düşünesinize! Sanırım ertesi gün değil bir saat içinde onu suikastla yok ederler. Bu öğretilmiş ajitasyonlara Kürt toplumunun kanmasıdır bizi üzen!    

Kürtlerin avlanması için avı (Kürtleri) karşı taraftan avcıya doğru sürecek olan Türkiye’dir. Ağ elinde bekleyen avcılar da ABD ve ortaklarıdır. Avlama sadece Türkiye’nin yardımı ile olmuyor, daha çok Kürtlere sunulan yemlerle olgunlaşıyor. Tuzağın olduğu alana Kürtlerin %90’nını getirmiş durumdalar. Bu ise, ‘demokratik’ ulus önerisidir. Sorunun özü olan ve milyonlarca Kürt’ün peşinden gittiği bu öneriyi ve bunun üzerinden kurulan ilişkiyi masaya yatırmamız gerekiyor. Haftaya da buna ve muhalefetin olası Başkan adaylarına (Kılıçdaroğlu-İmamoğlu-Yavaş-Demirtaş) bakalım derim.