2015 yılında Paris’te (COP 21), BM İklim Değişikliği Konferansları’nda alınan kararlar doğrultusunda bir takip yönetmeliği oluşturuldu. Ve Konferans Üyesi olan 195 ülkenin tamamı açısından bağlayıcılığı olan iklim koruma hedefleri kabul edildi. Bu doğrultuda “gelişmekte olan ülkelerde” de sera gazı emisyonlarını sıfıra indirmek üzere mali destek verilmesi noktasında kararlar alındı.

Ve nihayetinde BM İklim Değişikliği Konferansı, 2015 yılı sonrasında ilk kez bu yıl Afrika Kıtası’nda gerçekleştirilecek. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi (UNFCCC) Tarafları’nın 6-18 Kasım tarihleri arasında, Mısır’ın turistik bir kenti olan Şarm El-Şeyh’te gerçekleştirecekleri 27. Konferans’ın (COP 27) şiarı: “Adil, ısrarlı bir uygulama için hep birlikte, HEMEN ŞİMDİ.”

Paris İklim Sözleşmesi: Çiğnenmeye mahkûm bir sözleşme

Paris İklim Sözleşmesi’nde alınan kararların içeriği kısaca, iklim değişikliğinin azaltılması, bu değişikliklere karşı adaptasyonun sağlanması ve finansmanı biçiminde özetlenebilir.

Ancak yeraltı dünyası ve atmosferdeki, insan eliyle-kapitalizmle yaratılan tüm dengesizlikleri onarmaya yönelik (maden ocaklarıdan nükleer santrallere dek bir dizi işletmenin kapatılması da dahil) maddeleri de içeren Paris İklim Sözleşmesi bazı coğrafyaların sınırlarına takılı kaldı.

Sera gazı emisyonlarının önümüzdeki otuz yıl içerisinde yüzde 50’den fazla bir azaltıma gidileceği bazı kıta programları belirlenirken, bazı kıtaların payına sadece:

Dijital-elektronik her tür cihazın üretiminde kullanılan madenleri yalınayak çıkaran-çalışırken ölen insancıklar, maden ocaklarının mezarlıklara dönüştürülüşü, tarım alanlarının birer nükleer çöplük haline getirilişi, nükleer santrallere ev sahipliği, denizlerin kimyasal atık deposu haline getirilişi, savaşlarda bombalanan olma ve hatta hatta bırakalım açlığı, bolca susuzluk ve ölümcül salgın hastalıklar düştü.

Ve böylesi bir dünya gerçekliğinde, 195 ülke açısından bağlayıcılığı olan Paris İklim Sözleşmesi de çiğnenmeye mahkûm bir sözleşme olmaktan uzaklaşamadı.

Konferans neden Mısır’da gerçekleşiyor?

İklim Hareketleri içerisinde yer alan bazı kurumlar, yaz aylarından itibaren Mısır’daki çeşitli kitle örgütleri, ilerici kurumlar ve devrimci-sosyalistlerle irtibata geçmeye çalıştılar*.

Önce: Bedeli sadece emekçilerin sırtına yüklenen böyle bir savaş gerçekliğinde, bu İklim Değişikliği Konferansı’nda da ele alınacak olan “Afrika ülkelerine finansal katkı sunulacağı” vaatlerinin, zaten koca bir yalan olmaktan öteye geçemeyeceğinin altını çizdiler.

Ardından: Masalarda duran hükümsüz bir Paris İklim Sözleşmesi olmasına rağmen, bu sözleşmeye uyulmadığını sürekli teşhir etmenin dünya tarihi açısından önemine vurgu yaptılar.

Mısır’da irtibata geçtikleri kurumlara yönelttikleri “Konferans neden Mısır’da gerçekleşiyor?” sorularına aldıkları yanıt şöyle:

“2013 Askeri Darbesi’nden bu yana Mısır'daki politik atmosferin ne denli kötüleştiği zaten açık. Ve böyle bir ülkede COP 27’nin gerçekleştirilmesi tam bir skandal. Bu skandalı medyanın yansıtışı ise bizlere el uzatılacağı yanıltmacası yönünde. Ve dünyanın büyük bir çoğunluğu buna inandırılmış vaziyette. Yazık, çok yazık!

Mevcut rejim, 2011 devrimini ezmeyi amaçlayan 2013 Askeri Darbesi’nden doğdu. Karşı-devrimci rejimler, başka bir ayaklanma olasılığını yok etmek üzere eşi görülmemiş düzeyde bir devlet şiddetine başvuruyor.

Bu yıl Mısır'da gerçekleştirilecek olan bu etkinlik, benzer başka ülkelerde de gördüğümüz gibi, ülkenin askeri rejiminin insan hakları ihlalleri ve çevre sicilini temizleme çabalarının bir parçasıdır.

Mısır Devlet Başkanı Abdel Fattah El-Sisi bu yaz Berlin'deyken, iklim krizini görüşmek üzere Şansölye Olaf Scholz ile biraraya geldi. Bu görüşmeyi gerçekleştiren Sisi, aynı zamanda Kahire ve taşra bölgelerdeki ağaçları ve devasa büyüklükteki yeşil alanları kesmekle, üzerlerine asfalt yollar ve beton köprüler yapmakla meşgul bir yetkilidir. Zirvenin gerçekleşeceği bölgede devlet, yerel sakinler açısından ev yıkımlarıyla sonuçlanacağı kesin olan, Sisi'nin sipariş ettiği bir turizm inşaatı projesini, yani bir felaket projesini gerçekleştirmektedir.

Mısır Devleti, vatandaşlarına karşı işlediği suçları örtbas etmek ve itibarını artırmak üzere yakaladığı hiçbir fırsatı kaçırmaz. Konu ister çevre ister başka bir şey olsun, turizm kenti Şarm El-Şeyh'teki zirveye yabancı temsilcileri davet etmek daimi bir politikadır.

Bu konferansın Mısır’da yapılması halk açısından sadece bir göz boyamaya hizmet edecek. Devlet açısından da zaten çok kapsamlı uluslararası ilişkilerdeki farklı adımlara.”

Alaa Abd El-Fattah’a özgürlük!”

Yine İklim Hareketleri içerisindeki bazı organizasyonlar bu ay, “Alaa Abd El-Fattah’a özgürlük! Alaa özgür olana dek COP 27 yok!” kampanyası başlattılar. Bu kampanyanın Mısır’da irtibat kurdukları organizasyonların bir kampanyası olduğunu belirttiler. Kampanyanın hedefi şöyle açıklanıyor:

“Böyle bir zirvede, bizler de Mısır'ın ön plana çıkarılma fırsatını değerlendirmeli ve Alman Hükümeti’ne silah satışlarını ve Mısır askeri rejimiyle güvenlik işbirliğini durdurması yönlü baskı yapmalıyız.

2013 Askeri Darbesi sonrası bağımsız sendikalar resmen ezildi. Sendikalar direk devlet tarafından yönetilen sendikalar haline geldi. Devrimci gruplar, güvenlik güçleri tarafından ya kitlesel tutuklamalar, ya mal varlıklarına el konulması, lider ve üyelerin sözde terör listelerine dahil edilmesi ve seçimlerde oy kullanma haklarının gasp edilmesi ya da direk sokaklarda, örgütlenme girişimlerinin hedef alınması yoluyla ezildi.

Sadece Mısır’da en az 60 bin politik tutsak var. Ve Mısır’daki hapishanelerde bir metrekarelik hücreler dahi var. Tutsaklar bir metrekarelik hücrelerde hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Bizler de tüm politik tutsaklara özgürlük talebiyle, 2 Nisan itibariyle açlık grevine başlayan, insan hakları aktivisti Alaa şahsında bir kampanya başlatmayı anlamlı gördük. Dayanışmayı bu çeperde örmek istedik.

Konferansı boykot etmeli ve bu maskaralığa katılmamalısınız!”

Mısır’daki bu örgütlülüklerin konferansa katılacak olan STK’lara yaptıkları çağrı ise şöyle:

“Mısır Devleti, konferansta muhalefete de yer verileceğini açıkladı. Ancak Mısır İklim ve Demokrasi Kampanyası yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Konferans sırasında Şarm El-Şeyh yakınlarında hiçbir Mısırlı muhalif figüre izin verilmeyecek. Gerçek küresel taban hareketlerinin, devlet tarafından düzenlenen böyle bir maskaralığa katılmaları için kandırılabiliyor olması utanç verici olacaktır.”

Böyle bir dünya ve böyle bir Mısır gerçekliği içerisinde, Rosa Luxemburg Vakfı gibi (Mısır’da faaliyet göstermesine dahi izin verilmeyen) Alman kurumların dahi bu tür zirvelerde yer aldığını ve fosil yakıt tüketimi toplam enerjinin yaklaşık yüzde 97'sini oluşturan askeri bir diktatörlüğe ‘yeşil’ akıtmaya yardımcı olduğunu görmek gerçekten cesaret kırıcı.

Tüm COP konferanslarını boykot etmek zorunda kalabileceğimiz düşünülebilir. Ancak Finlandiya gibi bir ülke ile Mısır’ın karşılaştırılamayacağı da açık bir gerçekliktir. Buna dikkat edilmeli.

Mısır gibi bir ülkede yaşayanlar olarak şimdi bizler, dünya tarihinin böylesine keskin dönemeçlerinde, tüm dünyadaki ilericilerin-devrimcilerin evrensel bir dayanışma sınavı verdiği anlardan geçtiğine inanıyoruz.

Bu konferans gerçekleştiğinde de evrensel bir dayanışma sınavı vereceğiz. Ve hiçbir ilerici figürün yaklaştırılmayacağı bu konferans açısından elbette tüm kurumlara “Konferansı boykot etmeli ve bu maskaralığa katılmamalısınız” çağrısını yapıyoruz.

*Yazıda aktardığım bilgiler: İklim Hareketleri’nde yeralan ve bu konferansın Mısır’da gerçekleştirilmesini kınayan kesimlerin iletilerinden derlenmiştir.