Sayın Ursula von der Leyen,

Almanya Savunma Bakanı olarak Türkiye’ye yaptığınız ilk resmi ziyaretinizde söylediğiniz iki tümce beni çok şaşırttı. Söylediğiniz sözleri „Hürriyet Gazetesi“nden okudum. Biliyorsunuz Hürriyet Gazetesi; logosunda „Türkiye Türklerindir“ yazan ırkçı bir gazete. Ve yine biliyorsunuz Almanya’da „Almanya Almanlarındır“ diyenler nazilerdir ve bu söz Almanya’da yasaktır.

Türkiye’ye gittiğinizde, oraya daha önce gönderdiğiniz Patriot füzelerini ziyaret etmeniz tuhaf değildi. Füzelerin sağlık durumunu merak etmiş olabilirsiniz.

Orada; Türkiye’nin Suriyeli 770 bin mülteciyi kabul etmesini „Olağanüstü uyum çabası“ olarak nitelemeniz tuhaftı.

Ülkesini -her hangi bir nedenle- terketmek zorunda kalan insanların başka ülkelerde „Sığınma“ olanağı bulabilmeleri elbette olumlu ve insanca bir olay. Savaştan kaçan sivil insanların korunması, onlara insanca yaşayabilecekleri bir ortamın hazırlanması, yeni bir yaşam kurabilmeleri için destek sunulması insanlığın en önemli görevlerinden biri sanıyorum. Ben sığınmacıların sıradan, sağlık koşulları elverişssiz kamplarda yaşatılmaları yerine insanca yaşayabilecekleri evlere yerleştirilmelerinden de yanayım.

Türkiye’yi yönetenler Suriyeli mültecileri sizce „İnsani“ nedenlerle mi kabul ettiler?

Suriye’de iç savaş başladıktan hemen sonra „İstersek üç saatte Şam’a girer, orada Cuma namazı kılarız“ diyen Diktatör Recep Tayyip Erdoğan Suriye’nin iç savaşında sizce nasıl bir rol oynadı ve oynuyor?

Bir ülkenin iç savaşına, savaşan gruplardan birini destekleyerek dolaylı katılmak nasıl oluyor da tarafınızdan „Olağanüstü uyum çabası“ olarak değerlendiriliyor.

Recep Tayyip Erdoğan yönetiminin Suriye iç savaşında yer alan, en acımasız, en yobaz, sadece bir katiller sürüsü olan El Kaide üyelerini desteklediğini, onlara her türlü parasal ve silah yardımı yaptığını, bu yardımları en son TC.nin istihbarat örgütü olan MİT’i kullanarak sürdürdüğünü bilmediğinizi lütfen söylemeyin.

Türkiye’de kurulan mülteci kamplarında özellikle kadın mültecilere yoğun bir „İslam dini dersi“ verildiğini, bazı militanların bu kamplarda gizlenip, sonra sınırdan geçerek savaşa katıldıklarını, yaralanan bazı militanların bu kamplarda tedavi edildiklerini de çok açık bir şekilde bildiğinizi düşünüyorum.

Türkiye’yi yönetenler Suriye’li insanlara „İnsani“ nedenlerle yardım etmediler. Onların temel korkusu Suriye’nin bölünmesi halinde orada kurulabilecek bir Kürt Federe yapısının oluşma olasılığıydı. Bu nedenle yobaz, şeriatçı güçlerin iktidara gelebilmeleri için her türlü desteği sundular.

Bir an için Türkiye’nin mülteci kabulünü insani sayalım. O zaman size bir kaç soru sormam gerekir sayın bakan:

-Türkiye’den kaçmak, dünyanın başka ülkelerine, özellikle de Almanya’ya sığınmak zorunda kalan kaç bin insan var?

-Ülkelerinden kaçıp Irak’ta Mahmur Kampı ve başka kamplara sığınan ve yıllardır orada insanlık dışı koşullarda yaşamak zorunda bırakılan kaç Kürt var?

-İnsanların kendi ülkelerinde özgürce yaşamalarına izin vermeyen bir yönetim nasıl oluyor da „Olağanüstü uyum çabası“ içinde olabiliyor?

-Uyum içinde saydığınız Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’de yeni bir tek kilisenin kurulmasına izin veriyor mu?

-O ülkede gazeteciler neden hala zindanda?

-Türkiye Avrupa Birliği yasalarına ne kadar uyumlu?

Türkiye’den yıllar önce kaçarak Almanya’ya sığınan insanlardan biri de benim. Doğduğum, yaşamımın 39 yılını içinde geçirdiğim ülkeme girmeme izin verilmiyor. Almanya vatandaşı oldum, Almanya pasaportuyla turist olarak bile giremiyorum o ülkeye. Benim durumumda olan yüzlerce insan bulunuyor. Sizce „Uyum“ bu bu?

-17 Aralık 2013 tarihinden beri Türkiye hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet haberleriyle dalgalanıyor. Recep Tayyip Erdoğan yönetiminin mahkemeleri, savcıları, yolsuzluğu soruşturan polisleri susturmak için nasıl çabaladığını bilmediğinizi düşünmek istemiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelebilen yolsuzluk fezlekelerinin açıkça tartışılmasının AKP’li milletvekilleri tarafından nasıl engellendiğini duymamış olamazsınız.

İnsanların en demokratik hakkı olan gösteri hakkını yasaklayan, silahsız insanların üzerine TOMA’lar, zehirli gazlar, biber gazları, kimyasal madde karıştırılmış sular ve binlerce polis ile yürüyen, gencecik insanları öldürten bir rejim ve „Polise emri ben verdim“ diye bağıran bir diktatör sizce neye uyum sağlamış bulunuyor?

-En son yaşanan Twitter kapatma kararı ve diktatörün „Avrupa ne diyormuş, dünya ne diyormuş umurumda değil, kapatacağım“ diye bağırması sizin demokrasi anlayışınıza uyan bir davranış mı?

Size bu konuda size sorulan soruya „İç politikaya yönelik bir şey söylemek istemediğinizi, ancak böyle bir gelişmeyi endişe verici bulduğunuzu“ belirten bir yanıt vermişsiniz.

Bir başka mahkeme Twitter yasağını durdururken Adalet Bakanı „Mahkemenin gerekçeli kararını bekleyeceğiz, ne istediklerini anlayamadık“ diyerek işi sallantıya bıraktı, duymuşsunuzdur.

Ve Twitter’in arkasından hiç bir mahkeme kararı olmadan Youtube’nin kapatıldığını da elbette duydunuz.

İnsanların iletişim hakları evrensel bir haktır sayın bakan, sadece bir ülkenin iç işlerini ilgilendirmez. Bu sözünüze gerçekten çok şaşırdım.

Toplumun %50’sini kendine „Dost“ öteki %50’yi düşman ilan eden ve bu düşüncesini meydanlarda bağırarak açıklayan, insanlara ağır hakaretlerde bulunan, tehdit eden bir diktatör sizce hangi alanlarda sizin demokrasi anlayışınıza „Uyumlu“ davranmaktadır. Lütfen açıklayabilir misiniz?

Ülkeler arası politikalarda insan yaşamının beş kuruş değeri bulunmuyor değil mi?

Para gelsin silah satalım deniliyor!

O silahların kimlere karşı nasıl kullanıldığı bile kimsenin ilgisini çekmiyor.

Bir diktatörü övüyorsunuz ve onu överken gerçekte işkence altında olan Türkiye halkına hakaret ettiğinizi bile düşünmüyorsunuz.

Bu yazıyı okuma-okutma şansınız olur mu bilemiyorum.

Eğer yazdıklarım hatalı, yanlış şeylerse bir açıklama yapmanızı rica ediyorum.



A. Kadir Konuk

[email protected]