Siamanto 1878-1915 yılları arasında yaşamış dönemin en tanınmış Ermeni şairlerinden biri.

Asıl adı Atom Yarçanyan(Ատոմ Եարճանեան). 24 Nisan 1915´te çağdaşı olan Krikor Zohrap ve Ruben Sevag ile birlikte gözaltına alınır, işkence görür, sürgüne gönderilir ve Ağustos 1915´te katledilir. Ardında bıraktığı eserlerde Ermeniler'e yönelik zulmün ve zorbalığın edebiyatta nasıl görsellestiğine tanık olmak mümkün. Bu eserlerde sadece Ermeni melankolisine değil, aynı zamanda haksızlığa karşı ironiye dönüşen kahrın politik ifadesine de rastlarız.

Türkçe'ye Almanca çevirisinden (Die Erde Spricht) Toprak Sesleniyor adıyla tercüme edebileceğimiz şiirinde toprağın dilinden ironik kahrı, barış ve huzura duyulan özlemi işitiriz.

Şiddete karşı şiddetin, savaşa karşı savaşın, zulme karşı zulmün, kinin, nefretin, intikamın, çözüm olmadığını bu şiir en doğal motiflerle anlatıyor.

Toprak Sesleniyor

Siz nefretin ve matemin yoldaşları, söyleyin bu dehşet nedir?

Duydum ki, en kızgın öfkeyle bilenen kılıçlar bu gece yine şehirlere saldıracak!?

Acının, ölümün, umudun içindeki şehirler...

Siz nefretin ve matemin yoldaşları, peki söyleyin bana bu dehşet nedir?!

.************************************

Dinleyin evvelden beri yuvarlanarak gelen sesi!

Toprağın sesi bu, doğrulup ayağa kalkıyor.

Parçalanmış dudaklarından gelen ses dalga dalga gürleyerek her yere yayılıyor.

Sanki sert bir fırtınanın ölüm çanlarına vurup çalması gibi.

Sizinse öfkeye, intikama, meydan okumaya kılavuz olan sözlerinizde

ölümcül bıçaklarınızın sesi yankılanıyor.

.************************************

Şehirlerim bomboş, ah benim sürgün çocuklarımı gökyüzü çoktan terk etti.

Dinleyin bu gece, dul kalmış, yaşlı, ama hala doğurgan toprağınızı.

Gebe kaldım! Nefretten, kederden ve hatta ölümden.

Eğer hala kadim halkınızın devamını istiyorsanız,

eğer gökyüzünün bir daha sönmesini istemiyorsanız,

eğer kaburgalarımdaki özgürlük kahramanlarının dirilmesini istiyorsanız,

eğer ceset yüklü nehirlerimin kurumasını istemiyorsanız,

eğer yıldızlarımın gökyüzünde kalmasını, tepelerimin çiceklenmesini istiyorsanız,

eğer tarlalarımın buğdaylarla dolup denizler gibi köpürmesini istiyorsanız,

eğer bahçelerinizin memelerimden kana kana içmesini istiyorsanız,

eğer hala şafağımda güneşimin doğmasını istiyorsanız,

eğer bu ölüm dalgasında artık iç çekmek istemiyorsanız,

eğer torunlarımın neşeyle büyüyüp yetişmesini,

ve dullarımın yüzünün herşeye rağmen gülmesini istiyorsanız,

eğer barışın çatılarınızın altına taşınıp sonsuza kadar orada kalmasını istiyorsanız,

eğer sıcak kanlarınızın artık taşlı yollarıma akmasını istemiyorsanız,

eğer intikam açlığınızın, -nefretiniz gibi artık doymasını istiyorsanız,

eğer artık adaletin gelmesini ve adının herkes için "ev-yuva“ olmasını istiyorsanız,

eğer Haykashen, Armawir, Tigranakert, Artaschat´da

yeniden çiçekler açmasını istiyorsanız,

eğer ruhlarınızın nefes almasını ve alınlarınızın yeninden aydınlanmasını istiyorsanız,

eğer vicdanlarınızın hala sızlamasını

ve artık ölülerin tekrar tekrar gömülmesini istemiyorsanız,

hadi(!) artık dinleyin ne olur, kan revan içindeki çaresiz davetimi.

.************************************

Kinin ve öfkenin içinden geçirip yığınlarınızı hareket ettirin!

Yumruklarınızı gererek sert rüzgara karşı uzatın!

Kafataslarıyla korkunç fırtınalara karşı koşun!

Ve sonra haykırın, ölümcül krizlerde nasıl haykırılırsa,

yılmadan, mutlak cesaretle, coşkulu ve zaferden emin!

Bırakın gırtlaklarınızdaki intikamın gemini!

Çarpın havadaki gökgürültüsü gibi ve sadece böğürün;

bölgelerden, kentlerden ve ruhların içinden geçerek!

.************************************

Çünkü biliyorum ki; herşeyi belirleyen bu muharebenin sonunda

kemikler sadece zafer anıtlarının yapı taşlarıdır düşmanlarıma,

ya da bir süs çemberidir taktığınız alnıma.

.************************************

Ermeniler, siz dört bir yana savrulmuş çocuklarım,

yanan ruhların soluk alma aşkıyla, çağırırsınız sizinkileri yanınıza.

Hadi çağırın birbirinizi, karşılıklı kışkırtıp cesaretlendirin,

ölümcül ama coşarak akan intikam çağrısına!

Sallanıp silkelenen yumruklarınızın zik-zakları altında,

ve hepinizin yüzündeki o kankırmızı umutla!

Ve bu arada kılıçlarınız atların burun deliklerinden çıkan ateş gibi

lanetli ve tam da öyle büyüleyici olmalı!

Ve meşaleleriniz vahşi güneşler gibi harlamalı!

İleri, her zaman öne doğru, yani muharebeden muharebeye!

Ah şimdi atlara ve yardıma, şimdi atlara ve yardıma koşun!

Torunlarımın torunları aşkına, şafak kızıllığı aşkına,

ruhlarınız cesaretin adını almalı, canlarınız mermer gibi katı!...

Nefret kalplerinizde denizin gücü gibi köpürmeli!

Katledilmiş vatanın beynine saplanmış kızgın hançerle

kararlı adımlarınızla o yıkılmaz iradenize doğru koşun!

Herbir kolunuz savaşın kudreti olsun, göğsünüz de panzer!

.************************************

Durun ama, bir kere daha bakın ölüler kervanına.

Perişan olmuş çocuklarımın bedenlerine bir bakın.

Hissedin, onların ruhunun sizi nasıl uyardığını, o uyarınının sizi nasıl kaçırdığını,

bütün ağır tepelerimin arasından ardınızdan nasıl baktıklarını...

İşte tam da oraya bakın!

O terkedilmiş gözlerin nasıl öldüğünü, duaların nasıl bittiğini,

yerine çığlık ve yakarışların kaldığını...

Onlar sürekli arkanızdalar, sürekli peşinizden gelerek,

ruhunuzdaki yabancılıktan geri dönmenizi bekliyorlar.

Ve üstelik onlar korudular sizi.

Sadece bir kan damlasıyla bile olsa korudular.

Çaresiz bir umudu kendilerine siper edip azimle korudular.

Aynen bu, haklı olarak kardeşlerliniz

sadece ruhunuzdaki yabancılıktan geri dönmenizi bekliyorlar…

.************************************

Koşun buraya! Hayattaki gücüm tükenmiş, sizi bekliyorum.

Bakın! Herşey dul kalmış, ve dullar da artık ölüyor.

Yeni doğan bebekler gözlerini kırışıklar içinde açıyor.

Kan içenler hayat yerine ölüme kundaklıyor onları.

Ölüler de hep yeniden katledilecek, uzun süre dinlenemeyecekler.

Bakın ezik, yıpranmış, paçavra içindeki keten bezleri dalgalanıyor hala.

Bakın açık renkli saçlarıyla sabah, tarladaki meyveler gibi nasıl da çürüyüp kuruyor.

Bahçelerin ve çayırların saçları birbiri ardısıra nasıl da ağarıyor

.************************************

Buraya koşun çocuklarım! Sanki intikam günüymüş gibi korkusuzca

Kutsal toprağınıza... Mızraklarınızı uzatarak, açık göğsünüzü gererek,

siz fırtınalar koparan kalkanlarınızla, miğferleri parçalayan demirlerinizle

Buraya koşun! İmha etmeye yeminli, ateş püsküren bir canavar gibi

Hepiniz bana gelin, yaşlı kaburgalarımın yıkılmaz kayalıklarına!

.************************************

Ne o? Tedirginsiniz... O halde çocuklarım;

öç, intikam ve kinin çemberinden biraz daha geçmek zorundasınız.

Demek ki tanrısal aşk ve kutsal hayat göğüslerimde sınırsız, sonsuz ve anaç haliyle

yeniden büyümek için, biraz daha beklemek zorunda.

.************************************

Aah tabi ki biliyorum, hangi korkunç kızıl sesin

yedi kat karanlığımdan nasıl sızıp damladığını…

Kalelerim acımasız karanlık-kızıl bir zeminde.

Sadece benim kulağım duyar, yarı açık tabutların nasıl gıcırdadığını,

ruhumdaki savaşta zincirin en son halkasına gidip gelerek.

Sadece ben duyarım, ölümün ölü bedenlerde nasıl uğuldadığını.

Bende, ama sadece bende(!) hazır durur her zaman her imdat çığlığı.

Bütün pençeler benim etimde ötekini tırnaklar.

Eller, aahh eller...

Bir zamanlar gün ışığına yakaran eller...

Sadece bendedir ölen çiftlerin sonsuz aşklarının kederi,

dullardan koparılmış çocukların salya-sümük gözyaşları...

Hele kemikler kırılırken nasıl da korkunç çatırdıyor,

ve darağaçlarından düşen meyveler gibi düşüyorlar üzerime

tek tek bedenlerinden ayrılan başlar...

Ve üzerimde yığılan vurulmuş başlardan, piramitler kuruluyor.

Ve sadece ben bilirim zifiri karanlık gökyüzünde rahmimin,

zamanın ormanlara iskeletlerden ağaçlar diktiğini.

Zaman, aaahhhh kendini unutan zaman...

Sadece ben unutmam bütün acılar içimde kök salarken.

.************************************

Savasçılarım(!?) size sadece kucaklaştığımız vakit yumuşak davranacağım!

Ruhunuz ve canınızla beni kendiniz bildiğiniz gün.

Siz intikam yeminleri edip o yeminlere sadık kalanlar, hepiniz yakın akrabasınız!

Siz acılarımı bildiğiniz halde benim için kan akıtmaya hazır olanlar,

siz kaçanların „kepazeliğinden“ uzak duranlar,

yanınızdayım, kalbiniz rahat olsun...

Hadi çarmıha gerin birbirinizi,

çünkü bakın vicdan-sız-lığa sığınan bütün kardeşleriniz,

doyumsuz bir intikam aşkı ve sarhoşluğuyla geliyorlar.

Şimdi sabah kızıllaşırken, onlar ellerini uzatıyorlar.

Siamanto (Atom Yarçanyan)

Ermenice'den Almanca'ya Çeviri: Armenuhi Drost-Abgarjan ve Wilhelm Bartsch

Almanca´dan Türkçe'ye Çeviri: Soné Gülyan

24.05.2020