20 Ocak akşamı Köln-Neumarkt´taki VHS´de gerçekleşen film gösterimi (Vank´ın Çocukları) ve aynı konulu kitap tanıtımıyla (Alevileş(tiril)miş Ermeniler), karanlıkta bırakılan tarihsel bir süreç, yani Ermeniler´e yönelik soykırım ve ardından yaşanan asimilasyon bir kez daha konuşulup tartışıldı. Yaklaşık 300 kişinin katıldığı toplantı Türkçe ve Almanca olmak üzere iki dilde gerçekleşti.

Gerek içeriksel gerekse düzenleme bakımından oldukça başarılı bir şekilde sonlanan etkinlikte en çok konuşulan Kazım Gündoğan'ın 2022 yılının son aylarında basılan kitabının ismi oldu.   Alevileş(tiril)miş Ermeniler…

Alevileş(tiril)miş Ermeniler

Özellikle alternatif basın, televizyon kanalları ve sosyal medyada içeriğinden çok ismi tartışılan bu kitap, başta Dersim bölgesindeki Aleviler olmak üzere Türkiye coğrafyasının farklı bölgelerinde yaşayan Aleviler'in itirazına yol açtı. Kitabın isminde parantez içine alınmış olan edilgenlik ekininin -“tiril”- gerçeği yansıtmadığı düşüncesinde olan Aleviler'in tepkisini kısaca şu üç gerekçelendirmeyle özetleyebiliriz:

  1. Aleviler inançları gereği kimseye zorla kendi inançlarını dayatmazlar.

  2. Aleviler bizzat kendileri defalarca soykırıma ve asimilasyona uğramıştır. Başka halkları kendine benzemeye zorlama, yok etme ya da yok saymaya yönelik imkanları zaten yoktur.

  3. Aleviler soykırım sürecinde Ermeniler´e zarar vermek bir yana, onları koruyup saklamışlardır!

Kesinlikle yukardaki haklı gerekçelerle, kitabın ismine tepki gösteren Aleviler, aslında kitapta yer alan röportajları okuduklarında gereksiz bir hassasiyet gösterdiklerini farkedecekler. Nitekim kendisi de Dersimli bir Alevi olan Kazım Gündoğan'ın “Alevileşmiş” ve “Alevileştirilmiş” kelimelerini parantez içindeki bir edilgenlik ekiyle birleştirmesi, Aleviler´i suçladığı anlamına, ya da yukardaki argümentleri reddettiği anlamına gelmiyor. Sadece bu konuda meseleye bir de başka perspektiften bakmak gerektiğinin altını çiziyor. Şöyle ki:

“Alevileşen Ermeni” tamamıyla etken bir biçimde kendi isteği, özgür iradesi ve insiyatifiyle, gönüllü olarak Alevilik felsefesini benimser. Yani Alevileşmek eyleminin öznesidir. Oysa “Alevileştirilen Ermeni” ifadesinde soykırım şartlarında hayatta kalabilmek adına, içinde bulunduğu Alevi toplumuna uyum sağlamak, benzemek, kendini gizlemek ve hatta kendini inkar etmek zorunda kalan, Alevileşmek eyleminin nesnesi haline gelen Ermeniler´den bahsedilmektedir. Bu da hayatta kalan Ermeniler´in röportajlarda da dile getirdikleri gibi, bir hakikati açık haliyle ortaya koyuyor zaten.

Ayrıca kitabın iç kapağındaki bir cümle kitabın ismini tamamlayacak şekilde hemen altına kodlanmış:

Biz İsa´ya tabiyiz, Ali´ye mecburuz.“

İşte sadece bu söz bile hayatta kalan Dersimli Ermeniler´in bir çoğunun fiziksel varlıklarını devam ettirebilmek adına zorunlu asimilasyonu „gönüllü“ olarak kabullendiklerini, benimsediklerini ispatlıyor. Bu arada şunu belirtmekte de fayda var; bu asimilasyondaki zorunluluk ve dayatma Alevi toplumundan kaynaklı değil. Röportajlardan da anlaşılacağı gibi, bu zorunluluk tamamıyla devletin sistemli bir şekilde Ermeniler´e karşı uyguladığı “Etnik Temizlik” politikasiyla ilgili. Nitekim 1937-38´de Dersim´de yaşananlar aynı etnik temizliğe Kürt ve Zazalar´ın da uğradığını, böylece kısa bir süre sonra onların da Ermeniler´le aynı „kaderi!?“ paylaştığını gösteriyor. Hatta röportajdaki anlatımların büyük bölümü 1915´ten çok 1937-1938´de yaşananlarla ilgili.

Röportajlarda „Alevileş(tiril)mek“ nasıl dile getiriliyor?

Hıdır Boztaş kendisiyle röportaj yapılan Ermeniler´den biri. 1926 doğumlu. Anlatımının bir yerinde şunları söylüyor mesela;

Bize Bodogiller derler. Ermeni ve Mirakyan aşiretindenmişiz. Mirakyanlar en çok Nazimiye´de varmış… Hala da bir kaç ev var. Harkis´de yaşayanlar dışında, Danaburun, Göktepe, Peri, Akpazar´da da var, ama bir kısmı inkar ediyorlar.

Babam, „Oğlum biz Ermeni´yiz, şuradan geldik…“ diye hiç anlatmadı. Komşularla dövüştüğümüz zaman, „Ama siz Ermeni´siniz!“ derlerdi. Kız istemeye gidersin, „Siz Ermeni´siniz!“... Bunları gördük, duyduk.“

(Gündoğan, Kazım; „Alevileş(tiril)miş Ermeniler“; Sayfa 97-98)

Farkedileceği gibi bu anlatımda dikkat çeken üç önemli bilgi var: Birincisi Dersim´de varlığını sürdüren Ermeniler´in o bölgede köklü bir yerleşim tarihine sahip olduğu, ikincisi Ermenilik gerçekliğinin bilindiği halde, ailede bile konuşulmayan bir tabu olarak kaldığı, üçüncüsüyse bu insanların birlikte yaşadıkları ve tamamen uyum sağladıkları Zaza-Kürt-Alevi komşularıyla herhangi bir problem yaşadıklarında, onlar tarafından etnik aidetilerinden dolayı dışlandığı ve hor görüldüğü.

Alevi olmuşum, Yolum Alevi Yoludur!”

Kazım Gündoğan´ın kitabında “son derece inançlı bir Alevi” olarak tanıttığı Şerif Karataş´ın (doğ. 1940) anlatımı Hıdır Boztaş´ın söylediklerini teyit eder bir şekilde, ama o meseleye başka türlü yaklaşarak, “Alevi olmuşum, yolum Alevi yoludur…” diyor. Bu yaklaşımından, zorunlu asimilasyonun şartlarını benimsediği için, gönüllü olarak Alevileştiğini anlamamız mümkün.

„…Dedemin adı Kekul´dur. Mazgirt´in Dilanoğlu (yeni adı Koçsuyu) köyünden gelmişiz, yani köklerimiz o köyde. Biz bu köyde(Şorda) doğup Aleviler´le iç içe büyüdük, kardeş gibi… Aşiretimiz Ermeni´dir. Kimliğimizi inkar etmiyoruz, bunu her yerde söylüyoruz. Çocuklarımız Fransa´da onlar bizim gibi değil.

Çocukluğumda Ermeni olduğumuzu bilmiyordum, sonradan öğrendim. Tabii doğrudan söyleyen olmadı. Hatırlıyorum sağda solda “Bu Ermeni!“ diyorlardı. Benden çok büyük olan ağabeyim biliyormuş Ermeni olduğumuzu. Ama hiç konuşmadık birbirimizle.

Bu sene oğluma dedim ki; „Murat biz Ermeni´yiz.“ O da bana, „Baba, sen neden söylemedin?” dedi. “Ciğerim, ben kökenimi inkar etmedim, ama ben Ermeni yolunu (ibadet-kültür) bilmiyorum ki, sana da söyleyeyim. Ben doğdum büyüdüm, 12 İmam, Hızır orucu, mübarek üç günler Gağan´ı bildim….Ben bunları gördüm, bunları biliyorum.” Çocuklarımızı sünnet ettirdik. Alevi inancına göre dualarımızı okuruz. Kirve olmadan sünnet olmaz, musahip olmadan evlenilmez, bunlar çok önemlidir. Elbette ben Ermeni´yim. Ermeni olduğumu çok iyi biliyorum. Ama Alevi olmuşum. Yani Ermeni Alevi´yim, yolum Alevi yoludur, pirimiz Kureşan Ocağı´ndan gelir.“

(Gündoğan, Kazım; „Alevileş(tiril)miş Ermeniler“; Sayfa 134-135; 2022)

Nerde durdun, oraya uyacaksın; ona uymadın, hor görüyorlar!...”

Bir başka röportajda doğum tarihi tam olarak bilinmeyen ancak anlatımlarından yaklaşık olarak 1915´te ya da ona yakın başka bir tarihte doğduğu tahmin edilen Kayre Aslanpençesi´ne ait.

Anam anlatırdı; Ermeni talanında mıymış ne… Kızım ben, 40 günlükmüşüm, anamın kucağındaymışım. Anam beni üç sefer sallamış. “At suya!, Su nereye götürürse götürsün!” demişler. Gene de atmamış. Nere atsın yani?!… Tabi, ciğerdir… Çocuğuna kıyamamış, atmamış. “Keşke seni ataydım(!!)“ derdi, kızdığı zaman. Babam ise hiçbir şey konuşmadı bize…“

Kayre Altınpençesi röportajında hayatta kalan Ermeniler´in içinde bulundukları mekana ve oradaki imkanlara göre, nasıl din değiştirdiklerini şöyle anlatıyor.

Evlendim bu köye (Danaburan) gelin geldim. O (Eşi Hıdır Aslanpençesi) Ermeni ben Ermeni. Ama o sünni, oruç tutuyor, ben Alevi… Babam, „Onlar Ramazan orucu tutuyorlarmış. Ben Türkler´e kız vermem!“ dedi. Geldiler, tanıdığımız bir pir var. Onu getirdiler. Babama; „Niye böyle ediyorsunuz?“ dediler. Pir gelince babam kıramadı ve öyle verdiler beni.

Ramazan orucunu bir sene ben de tuttum. Nerde durdun, oraya uyacaksın; ona uymadın, hor görüyorlar!... Ondan sonra baktılar ki, weeeyyyy… Kimse tutmuyor!

Yani ben bir Alevi Ermeni´ydim, bir sünni Ermeni´yle evlendim! Biz sünniler içinde değildik. Ben o zaman gene de Aleviler´in içindeydim. Geldiğimde burada (Danaburan) Sünni-münni yoktu. Ağa-mağa da yoktu. Ağalar gitmişti ha!... Eee, bizim durduğumuz yerde Sünni´ydiler, ama gene hep Alevi gibiydiler.

Bu köy iyiydi. Bu köy bize birşey demiyor ha!...“  (Gündoğan, Kazım; „Alevileş(tiril)miş Ermeniler“; Sayfa 127-129; 2022)

Son derece otantik bir dille, gerçekçi bir kadın bakışaçısını ortaya çıkaran bu anlatımda Dersimli Ermeniler´in aslında, kendi özgür iradeleri ve insiyatifleriyle Alevilik´i tercih etmediklerini, ama Aleviler içinde kalanların da kendilerini sünnileşenlere göre daha şanslı saydıklarını net olarak görmek mümkün.

Kitapta 72 kısa röportaj Ermeniler´in perspektifiyle ele alınmış. 12 röportaj ise Dersim bölgesinde Ermeniler´in yaşamına tanıklık eden Kürt  (Kırdaş) ve Zaza(Kırmanç) Kızılbaş/Aleviler´e ait.

Sevgili Kazım kitabına yazdığı önsözde çalışmasıyla ilgili şuna da değiniyor:

Elinizdeki kitap başta Dersim olmak üzere Türkiye´nin pek çok ilinin yanısıra Avrupa ülkeleri, Ermenistan, Lübnan ve Amerka´daki Dersimli Ermeniler´le yaptığım görüşmelerde topladığım öykülerden oluşmaktadır. Öykülerin/söyleşilerin, yapılacak çalışmalarda (akademik, sanatsal…vb.) kullanılabilmesi için orjinal yapısının/ruhunun korunmasına özen gösterdim.“ (Gündoğan, Kazım; „Alevileş(tiril)miş Ermeniler“; Sayfa 15; 2022)

Bu ifadeden de anlaşılacağı gibi, kitap soykırım sonrası hayatta kalan Ermeniler´in dilinden, onların varlıklarını nasıl devam ettirebildikleriyle ilgili bilgiler veriyor. Ancak bu bilgilerin tam olarak kavranabilmesi, daha başka disiplin alanlarında da(tarih, edebiyat, politika, sosyoloji ve tüm sanat dalları) özenle ele alınıp işlenmesine bağlı. Yani “Alevileş(tiril)miş Ermeniler” bu sorunsalı anlamak ve anlatmak isteyen insanlara bir sorumluluk yüklüyor aslında.

Bu sorumluluk bilincini hatırlatan ve yaptığı röportajları işlenmek üzere bizlere sunan Kazım Gündoğan´a ve ayrıca başta Nezahat Turan-Gündoğan olmak üzere ona çalışmalarında destek olan herkese teşekkürler!

Değerli bir çalışma!

Köln, 22.01.22