Fransa’da “sarı yelekliler”in eylemleri Belçika ve belirli oranda Hollanda’ya da sıçradı. Polisle çatışmalar, polis arabalarının yakılması, yaralanmalar gerçekleşti.

Fransa’daki eylemlere katılan kitleyle ilgili olarak orada yaşayan kişiler tarafından yapılan açıklamalar birbirini tutuyor: katılanların büyük bölümü orta alt sınıftan ve konumlarının daha da kötüleşmesiyle karşı karşıyalar… Akaryakıt zammı tarımda küçük üreticiliği ve tarım dışında küçük hizmet sektörünü ekonomik olarak özellikle etkiliyor. Bu kesim genellikle Le Pen taraftarı ya da Fransa’daki ırkçı Ulusal Cephe’yi destekliyor. Eylem yayıldıkça aralarına katılan göçmenleri dışlamıyorlar zira yoksullaşma bu kesimi de özellikle etkiliyor. Zaten eylemin gelişmesine katkısı olanları dışlamak aptalca olur.

Fransız Komünist Partisi ve ona bağlı sendika CGT eylemleri desteklediklerini biraz gecikerek de olsa açıkladılar ama eylemlere katıldıkları söylenemez. Eylemci kitle parti, sendika gibi örgütleri istemiyor. Örgütlü yapılara yönelik büyük güvensizlik bu eylemde de kendini gösteriyor. Benzer güvensizliği Gezi’de, ABD ve Almanya’daki işgal hareketinde (occupy), Hamburg’daki G-20 Zirvesi’nde de görmüştük. Seçimde şu veya bu partiye oy vermek ama örgütlü yapılara güvenmemek bu tür eylemlere katılan kitlenin ortak özelliğidir.

Bu yazıda asıl üzerinde durmak istediğim özellikle Fransa’da yaşanan sert çatışmalara rağmen ölen bulunmamasıdır. Polisten de yaralananlar var, polis arabaları yakıldı, bir habere göre eylemciler birkaç yerde hükümet binalarını da ateşe verdiler; yaralananlar oldu ama ölen olmadı.

Benzeri eylemler bizde olsaydı ölü sayısı şimdiden en az on kişi olmuştu.

Fransa ve Belçika’da polisin sert müdahalesine rağmen ölü olmamasını polisin insafına bağlamamak gerekir. Bu bir yöntemdir. Bu tür gösterilerde şu veya bu nedenle ölü olursa bu hareket sürer. Her yıl öleni anma adına tekrarlanarak sürer. Hem yangına benzinle gitmemek ve hem de hareketin sonraki yıllarda da sürmesini engellemek için ölüm olmamasına dikkat edilir.

“Sarı yelekliler” bir halk hareketidir. Her halk hareketi ilerici değildir, bu potansiyeli barındırır ama bu yönde evrimleşmeyebilir. Almanya’da Nazilerin halk hareketi temelinde aşağıdan yukarıya doğru geliştiklerini unutmamak gerekir.

Fransa’daki hareket Gezi’ye benzemiyor. Gezi’ye katılanlar genellikle orta ya da orta üst kesimi temsil ediyordu, Fransa’daki gibi durumlarının daha da kötüleşmesi ve yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşı karşıya değillerdi. Gezi bu bağlamda kültürel talepleri olan bir eylemdi. “Hayatımıza, nasıl yaşayacağımıza karışamazsın” eylemiydi. Başka talepler de vardı ama ön planda değildi. Sonraki yıllarda Gezi’ye katılanların küçük sayılmayacak bir kesimi ülkeyi terk edecekti ve Gezi’yi sürdürme çabaları sonuçsuz kalacaktı.

Fransa’da ise ekonomik talepler ön plandadır: akaryakıta zam, emeklilik yaşının yükseltilmesi, hayat pahalılığı ve diğerleri…

Fransa’da bu tür eylemlerde her zaman görüldüğü gibi önce bastırma çabası, ardından da yetkililerin göstericilerle görüşmek istemesi… Macron başbakanın görüşmesini istemiş…

Bu hareket ne oranda sürecek, göreceğiz…

Bu hareket ne oranda sürecek, göreceğiz…