Ne yapıyorsun diye sordun?
 

Yol oluyorum dedim.
 

Hadi dedim, gel sana da yol olmayı öğreteyim.
 

Olur dedin. Biryol gittik bir süre, yolda bir kural gördün, hatırladın, yasa, gelenek, töre, ritüel. 
 

Ama burda bu kural var, dedin.
 

Var evet. İlerde daha başka kurallar da var. Kurallar önemli, yolu bozmamak, kaybetmemek için. Ama kural yol değil. Kurallar yolun bir bölümünde nasıl davranılması gerektiğini gösterir.
 

Kurallar Yolun kendisi için değil, yolcular için.
 

Ama bu kural varken seninle gidemem dedin. Orda o kurala tutunup kaldın. Yolda bir levha oldun. Evet sen  benimle aynı yoldasın ama yol değil, yol üzerinde bir levha.
 

O zaman gel dedim, hadi şiir olalım. Nasıl şiir olunur onu göstereyim.
 

Ama dedin sen şair değilsin ki nerden bileceksin.

Oysa şairler şiir değil ki. 
 

Şairler ekseriyet karısını döven hoyrat adamlar, sevgililerini aldatır, leş gibi içer, çok yalan söyler, müzmin mutsuzdurlar. Şairler sevmeyi sevgiyi arayan divanelerdir, her sıcak göğüse baş koyar üşürler, her ela göze yaş koyarlar, bilmiyor olamazsın.  
 

Şiir deyince şaire bakıyorsun, yol deyince levhaya bakıyorsun.
 

Bütün mesele olmak, ya da olmamak nasıl anlatacağım bunu sana. Binlerce yıldır her yolu denedim sana anlatabilmek için. Her kılığa girdim, her dilde bir tat oldum.
 

Ben anlatamadıkça azaldım, sen anlamadıkça çoğaldın. Ne kadar çoksun. Binlerce, milyonlarca. Yollar boyu renkli levhalarsın, kütüphaneler dolusu kural, yasa; çağlar boyu albenili baştan çıkartıcı şairlere aşıksın.
 

Yorulmuyorsun aldatılmaktan, bıkmıyorsun ihanete uğramaktan, müptela olmuşsun eroin bağımlısından beter.
 

Yolu da çok seviyorsun, aşka da aşıksın.
 

Ama ne yol oluyorsun ne de şiir. 
 

Aşk ile.