Belarus-Polonya arasında sınıra yığılan 4000 kadar mülteci, hem mülteciliğin dünya çapında sorun olmayı sürdüreceğini ve hem de devletler tarafından birbirlerine karşı kullanılabileceklerini yeniden gösterdi.

Mülteciler devletler arasında tenis topu gibi bir oraya bir buraya gönderilen kitle durumuna geliyorlar. Türkiye, “sınırı açarım” diye Avrupa Birliği’ni tehdit ediyor. Yunanistan Ege denizini geçerek gelmeye çalışanları geri çeviriyor, bazı durumlarda teknelerini batırıyor. Türkiye, Suriye ve İran sınırına mültecilerin gelmemesi için duvar örerken Yunanistan’ı suçluyor. İkisi de gerçekte aynısını yapıyor; mültecilerin gelmesini engellemek…

Belarus sınırına yığılan çoğunluğu Iraklı mültecilerin amacı Polonya üzerinden Almanya’ya gitmektir. Lukaşenko Avrupa Birliği’nin ülkesine uyguladığı ambargoya misilleme olarak mültecileri kullanıyor.

Gerçekte 4000 kişi hiç de yüksek bir sayı sayılmaz ama iki nedenle bir Avrupa Birliği ülkesine girmeleri engelleniyor.

Birincisi; bazı ülkeler –Polonya, Macaristan, Çekya, Slovakya gibi- mülteci almayı kabul etmiyorlar. Başta Almanya olmak üzere birkaç ülke de bütün yükü almak istemiyorlar.

İkincisi; bu akının sonu bulunmuyor. 4000 kişi bir şekilde ülkeler arasında paylaştırılarak Avrupa Birliği’ne girdiler diyelim, ardından daha büyük sayıda başka akın gelecektir.

Yaz ayları yaklaştığında Libya’dan hareketle denizi geçip İtalya’ya ulaşmaya çalışanların sayısı artacaktır.

Soruna çözüm görünmüyor.

Soldan çözüm bulunmuyor. Avrupa Birliği’ndeki bazı ülkelerin –mesela Almanya’nın- kapılarının açılması ve nereden olursa olsun –genellikle Afrika ve Ortadoğu’dan, bir oranda da Afganistan’dan- gelenlerin ülkeye alınması içerde büyük sorun yaratacaktır. 2015’te 90.000 kişinin ülkeye alınmasıyla yeni gelecek mülteci sorunu çözülmemiştir. Olacak şey değildir ama böyle bir uygulama içerde sağın daha fazla güçlenmesini getirecektir.

Klasik devlet çözümü olan sınır ülkelerde –mesela Libya’da- geçici kamplar kurulmasının işe yaramadığı yeterince görülmüştür.

“Mülteci sorununun nedeni kapitalizmdir” belirlemesi derseniz iki nedenle anlamsızdır.

Birincisi; mülteci sorunu, insanların büyük sayılar halinde yerlerini değiştirmek zorunda kalmaları kapitalizm öncesinde de vardır. İnsanlık tarihi mültecilik yönünden de yazılabilir.

İkincisi; dünya devrimi olmadığına ve olacak gibi de görünmediğine göre kapitalizm –dünyanın en azından önemli bölümünde- sürecektir.

4000 kişi yüksek bir sayı olmamakla birlikte bu kadarı bile sorun olabilmektedir.