Tren Kazaları durup duruken gelmez. Tren kazalarının büyük kısmı teknik hatalar, seçilen hatın raylar altındaki toprak zemininin demiryolu ulaşımı için güvenli olup olmadığı, eskiyen demir rayların aşınması sonucunda yaşanmaktadır.

Hatırlandığı gibi 8 Temmuz 2018 tarihinde meydana gelen Çorlu tren kazasının başlıca nedenlerinden biri yağan yağmurlar sonucu toprak kaymasıyla meydana gelmişti. Rayların geçtiği hatın toprak zemini tren ulaşımı için yeterli sağlamlıkta değilse bu faciaların yaşanması an meselesidir. Çorlu tren faciası 25 insanın ölümüne, 317 insanın yaralanmasına yol açmıştı. Bu kaza Türkiye’de oluyorsa sorumlu bulamazsınız. Sorumluluğu üstlenmesi gereken siyasi iktidar bu tür faciaların neden ve nasıl meydana geldiğini araştırma ve siyasi sorumlularını kamuoyu nezdinde mahkum etmek yerine kader olarak görüp sorumluluğu tanrıya havale etmektedir.

Türkiye’de siyaset kurumu siyasi etikten uzaklaştığından istifa etmek ve istifalarının istenmesini kendilerine bir hakaret olarak görmektedir. Herşey kadere bağlanarak sorumluluklarının üstü örtülmektedir.

Türkiye’nin komşusu Yunanistan’da (siyasi iktidarın beğenmediği ve her konuda küçümsediği bir ülke) geçtiğimiz Salı gecesi Atina-Selanik seferini yapan bir yolcu treninin başka bir yük treniyle çarpışması sonucu meydana gelen kazanın ardından siyasi sorumluluğunu Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis üstlenerek istifa etti. Hemen ardından olay yerine giden Başbakan Miçotakis'i Hükümetin kazayla ilgili bağımsız bir soruşturma başlatıldığını açıkladı. Yunanistan tarihinin en büyük tren faciası olarak vuku bulan bu kazada bugün itibarıyla 57 insan hayatını yitirdi.

Türkiye’de bırakalım 2018 yılında yaşanan tren faciasının siyasi sorumluluğunu üstlenmek (birçok olayda olduğu gibi son olarak Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu ait maden ocağında meydana gelen kazanın sonucunda 41 Madencinin yaşamını yitirmesinin siyasi sorumluğunu üstlenen olmadı), 26 gün önce Maraş’ta meydana gelen deprem felaketinin sorumluluğunu ise Cumhurbaşkanı ve AKP başkanı Erdoğan Tanrıya havale ederek kader olarak nidelendirdi. Resmi verilere göre can kaybının 45 bini geçtiği açıklanmasına rağmen deprem bölgesinden gelen bilgilere göre ise bu sayının çok çok daha yüksek olduğudur. Deprem ve İnşaat uzmanlarının tüm uyarılarına rağmen henüz kaldırılmayan enkazlar dururken iktidar seçim telaşı içinde yeni inşaat yapımına başladı bile. Hiçbir tedbir alınmadan başlatılan inşaatlar yeni felaketlere kapı aralarken yandaş müteahhitlerin vatandaşın parasıyla daha da zenginleşmesini sağlamaktadır.

Yunanistan’daki tren kazasının ardından başta başkent Atina olmak üzere, Selanik ve Larisa kentlerinde protesto gösterileri düzenlenerek Hükümet istifaya çağrılırken, kimse terörist ilan edilmedi veya greve giden demiryolu işçileri terörist ilan edilerek tutuklanmadılar.

Türkiye’de ise en ufak bir eleştri yapanlar veya sosyal medyada hükümeti istifaya çağıranlar hakkında soruşturmalar açıklanarak tutuklanmaları için savcılıklara emirler verildi. Futbol sahalarından yükselen "Hükümet istifa" çağrılarına maçların seyircisiz yapılması tehditleri savurularak sahaların muhalif taraftarlara kapatılması gündeme getirilerek yargı eliyle bu hafta oynanacak Kayserispor - Fenerbahçe maçına yeniden deplasman yasağı getirilerek klüplere gözdağı verilmeye çalışılıyor.

Yunanistan ve Türkiye, iki ülke ve iki siyasi duruş. Birinde 57 insanın hayatını yitirmesi sonucu istifaya varan siyasi tutum ve sorumluluk (siyasi sorumluluk bunu gerektirir) , diğerinde ise 45 bini aşkın yitirilen hayat ( bu sayı açıklanandan çok daha fazla) ve yıkılan yüz binlerce yapı olmasına rağmen kader olarak görülüp üstü örtülmeye çalışılan siyasi sorumluluk, daha doğrusu sorumsuzluk.