1970/80’li yıllarda devrimci sosyalist çevrelerde ilk sorulan sorulardan biri “Sen hangi örgüttensin?” veya “Sen hangi siyasettensin?” soruları olurdu. Gerçi siyasetin içinde aktif olanlar birbirini tanırdı, fakat yeni bir çevrede tanınmıyorsanız ve karşınızdaki sizin hangi siyasi örgütten olduğunuzu çıkaramıyorsa sorduğu sorulardan biri bu olurdu.

Neyse, aradan kırk yılı aşkın bir zaman geçti. Uzun zamandır bu sorunun muhatabı olmamıştım. Bazen geçmişte aktif siyasetin içinde olanlarla bir araya geldiğimizde geçmişe bir yolculuk yaptığımız oluyor. Geçmişin üzerinde konuşurken “sizin örgüt” veya “bizim örgüt” ve dahası “onlar”ı konuşurken bir nevi özeleştiri yaptığımız da oluyor.

1970’li yıllarda devrimci, sol sosyalist örgütlerde siyaset yapanlar, bugün bu örgütlerden şu veya bu nedenden dolayı kopmuş olsalar da, toplumsal mücadelede ve sivil toplum kuruluşlarında en aktif olanlar yine onlardır. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde en önde görünenler de yine bu kuşaktan bireylerdir. Toplumsal mücadeleye geçmişten kopmadan, özgürce, birey olarak da olsa destek vermeye çalışıyorlar.

Sözün kısası, birey olarak geçmişten kurtulduğumuzu düşünsek de geçmiş bizden, biz geçmişten kurtulamıyoruz.

1980’li yılların ortasından itibaren Kürt sorunu ve gelişen Kürt hareketiyle birlikte bu kez sorulan sorulardan biri “Kürt hareketinden misin, yoksa Türk solundan mısın?” sorusu olurdu. 1990’lı yıllarda Alevi örgütlenmesi ile birlikte “Alevi misin, yoksa Sünni misin?” sorularıyla muhatap olmaya başladık. Bu soru daha çok inanç örgütlenmesini temel alan çevrelerde sorulur oldu. Bununla, doğrudan olmasa da Alevi örgütlenmesi içinde olup olmadığımızı öğrenmeye çalışırlardı.

Bana en çok sorulan soru ise “Sen Hristiyan mı oldun?” sorusu olurdu ve bu soruyu soranlar da geçmişin ateistleri, eski tüfek solcular ve Alevi örgütlenmesinden bugün pay kapmaya çalışan aktivistlerdi. Bu sorunun bana sorulma nedeni, Almanya Protestan Kiliseler Birliği’nin kurduğu bir göç araştırmaları kurumunun kuruluşundan itibaren müdürlüğünü yapmamdı. Bazen şakayla karışık takılanlar olurdu: “Her Pazar kiliseye gidiyor musun?” Ben de gülerek, “Sen her Cuma namaza gidiyorsan, ben de her Pazar ayine gidiyorum,” derdim. Karşılıklı gülüp geçerdik. Fakat bu soruyu ciddi ciddi soranlar da oldu ve yanımda görünmemek için aramıza mesafe koyanlar da çıktı.

Geldiğimiz Dersim coğrafyasından kimileri, Alevi örgütlenmesinin ötesinde aşiretçilik yapmayı, aşiretçilik üzerinden Alevi örgütlenmesi içinde kendilerine “kutsal” ve dokunulmaz bir mekan yaratmayı da başardı, halen de bunu yapıyorlar.

Uzun bir süreden sonra geçtiğimiz günlerde “Sen hangi mahalledensin?” sorusuyla muhatap oldum. Uzun yıllardır göremediğim Dersimli eski bir dostla tesadüfen karşılaşınca kendisini kahve içmeye davet ettim. Hoşbeş sohbet derken geçmişe gittik. Konuşmamızın arasında, benim bugün nerede durduğumu ve ne düşündüğümü tam çıkaramamış olsa gerek, hop diye “Sen hangi mahalledensin?” diye sormaz mı! Ben gülerek, “Ha, ben (Ez Gome Dewresu’rau) Gome Dewreş’tenim. Orada büyüdüm. İki kutsal suyun buluştuğu Gole Çetu’yu yukarıdan gözetleyen komda geçti çocukluğum,” dedim. Bugünün çocukları bilmez Dewreşler komunu. Bugün Esentepe Mahallesi olarak biliniyor. 1970’li yıllara kadar beş on aileden oluşan, çoğu akraba olanların yaşadığı, aşağı ve yukarı komdan oluşan bir akraba topluluğu da denilebilir.

O, “Ben onu sormadım, öğrenmek istediğim hangi örgütte siyaset yapıyorsun,” dedi. Ben de gülerek, “Demokrasi, Özgürlük ve Birlikte Yaşam Hareketi’nin sıradan bir bireyiyim,” deyince, o da “Ne zaman kuruldu bu örgüt?” demez mi!

1970/80’lerde kalmış bir eski dosta ne cevap verebilirdim ki? Ama cevap vermem gerekiyordu. “Bu örgütün milyonlarca üyesi var; her gün ekmek peşinde koşan milyonlarca emekçi, özgür bir eğitim için sokağa dökülen on binlerce öğrenci ve hep birlikte yaşanabilir, özgür bir ülkeyi umutlarında büyüterek güne başlayan milyonlarca insan var,” deyince eski dostum kendisiyle dalga geçtiğimi düşünüp sinirlendi.

Oysa ben ciddiydim. Herhangi bir siyasi örgütün bir bireyi olmadan da toplumsal mücadeleye katkı sunmanın, destek vermenin mümkün olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Ama o bunu anlamaktan uzaktı ve sohbetin sonunda uzaklaşıp gitti…