Almanya’nın başka bir büyük kentinde “oralı olmamak” duygusu var mıdır, bilmiyorum. Yıllar önce “Frankfurt bir platformdur, insanlar gelir, kalır ve gider ama Frankfurtlu olmaz” denirdi. Yıllardan beri bu kentte yaşayanlarda da böyle bir duygu zayıftı. Kölnlülük, Berlinlilik, Münihlilik benzeri Frankfurtluluk duygusu pek yoktu.

Bu durumu kısa süre önce yapılan yerel seçimlerde yeniden gözlemlemek mümkün oldu. Birkaç aday seçim afişlerinde Frankfurtlu olduklarını özellikle belirtmek gereğini duymuşlardı. Bunun göçmen kökenli olmaktan kaynaklandığını sanmıyorum çünkü içlerinde bulundukları partide kesin olarak seçilecek yerde bulunanlar da vardı. Tahminimde yanılmıyorsam kent nüfusunda görece yeni olan bir duyguya atıfta bulunuyorlardı.

Frankfurt am Main Almanya tarihinde sonradan önem kazanmış bir kent olsaydı, bu durum anlaşılabilirdi ama böyle değildir. 1848’de ülkenin ilk anayasası bu kente yapılan toplantıyla ilan edilir. Yeşiller’in ilk örgütlendiği kenttir. Almanya 1968’inin Batı Berlin ile birlikte iki önemli kentinden birisidir. Almanya’nın ve Avrupa Birliği’nin merkez bankaları bu kentte bulunur.

Zürih’ten sonra dünyanın ikinci küçük metropolüdür, nüfusu 800 bin kadardır ama dünya ölçeğinde adını bilmeyen yoktur denilebilir. Adorno ve Horkheimer ile temsil edilen Frankfurt Okulu vardır.

Almanya’nın kalanının genel özelliklerine benzemeyen bir kent olduğu için böyle bir duygu yıllardan beri yerleşmiş olabilir. Gördüğü büyük tepki üzerine Pegida’nın gösterilerini kesmek zorunda kaldığı bu kentte karşı göstericilerin sloganı açıklayıcıydı: Burası Frankfurt, Almanya değil…

Kentte gettolaşma zayıftır, başlıca nedeni yıllardır izlenen karışık oturma politikasıdır.

İçinde olanlar fark etmeyebilir, dışarıdan gelenlerin şöyle bir gözlemi vardır: göçmen her yerde var, ama burası değişik, kim göçmen pek belli olmuyor.

Dünyanın en büyük kitap fuarı her yıl Frankfurt’ta yapılır ama buraya kültür kenti denilemez. Dünyanın bütün önemli bankalarının şubesinin bulunduğu bir finans merkezidir ama kültür kenti değildir.

Almanya’daki Yunanlılar için önemli bir kenttir. Frankfurt’a neredeyse yapışık küçük bir kent olan Offenbach ile birlikte Yunanistan’dan gelenlerin büyük bölümünü barındırır. Türkiyelilerin nüfusu 40 bin kadardır ama kentin hemen yanında bütün Türkçe gazetelerin basıldığı yer (Neu Isenburg) vardır.

Dışarıdan gelen herkesin söylediği şudur: bu kenttekiler saldırgan araba kullanıyor. Başka kentte sinyal verip yol istediniz mi genellikle verirler, Frankfurt’ta genellikle vermezler ve hele de kadınlar asla yol vermez. Herkesin acelesi vardır!

Kentin tarihi üzerinde çalışan birkaç kişiye neden böyle olduğunu sordum, onlar da biliyordu. “Kent çok değişti, belki ondandır,” diyenler de oldu.

Bu kentte doğan, üniversite bitirinceye kadar okuyan, sonra 20 yıl kadar başka kente gidip geri dönünce kenti tanıyamayan insanlar tanıdığım için bu belirlemeyi doğru buluyorum. Frankfurtluydum ama burası başka bir kent olmuş…”

Frankfurtluluğun görece yeni bir kavram olmasındaki etkenlerden birisi de kentin yüksek dış göç alması olabilir. Çok sayıda bankacı kente gelir, biraz kalır ve gider.

En büyük “yabancı grubu” olan İtalyanlar da sanırım gelip, kalıp, başka yerlere dağılıyorlar.

Bir süre sonra araştıranlar mutlaka çıkacaktır…