Faşizmi tanımlayabilmek için aydınlanma süreçlerini ele almamız gerekiyor.

Aydınlanma sürecini doğal seyri içinde yaşamamış tipik dört ülkeye(Almanya-İtalya-İspanya-Portekiz) baktığımızda görüyoruz ki; kapitalist devletin yönetim biçimi özünde diktatörlük olmasına rağmen, bu biçimiyle yetinmediğini, toplumu yönetmek için feodal sistemin açık yönetim biçimi olan Monarşik tarzı modern biçimde (faşist) hayata geçirmektedir.

Faşizm aslında, Feodalizmin devlet biçimi olan Monarşinin kapitalist biçimidir. Bu biçime, Fransa-İngiltere-İsveç-Norveç-İsviçre vb. ülkelerde(hatta ABD vb. ülkelerde) neden ihtiyaç duyulmuyor da, yukarıdaki dört ülke dâhil feodalitenin tasfiye edilmediği tüm diğer ülkelerde bu açık diktatörlüğe( Monarşik biçime) ihtiyaç duyuluyor?

Eğer ülkeniz kapitalist üretim ilişkilerinin tümden hâkim olduğu bir toplumsal ilişkiyi barındırıyorsa, orada, egemenler olarak açık bir diktatörlük biçimine geçmeniz için çok olağanüstü gelişmelerin olması gerekir. Örneğin işçi sınıfının bilinçli- örgütlü bir kalkışması sonucu iktidarınızın mutlak elinizden gideceğinizi görmeniz vb. gibi. Bu türden bilinçli, kollektif ve örgütlü bir kalkışma 1871 yılında Fransa’da olmuş ve burjuvazinin nasıl kitlesel katliamlar, nasıl Faşist uygulamalardan aşağı kalmayan kıyımlar yaptığına burada şahit olmuş bulunuyoruz. Fakat sonuçta tekrar parlamenter dedikleri diktatörlüğe dönmüşlerdir. Fakat feodalizmin henüz tasfiye edilmediği Rusya’da 1917 yılı Ekim devrimi başarılı olmasaydı, kesinlikle Şubat Devrimi ürünü olan burjuva hükümetin parlamenter biçimine değil, en vahşi açık diktatörlük (Çarlık vb.) biçimine geri dönülecekti. Halbuki Aydınlanma sürecini yaşamış gelişmiş kapitalist ülkelerde, açık diktatörlük biçimini sürekli kılacak alt ve üst yapıda yeterli desteğin olmadığını görüyoruz.

Bu açık biçimi geçici bir süre için uygulayan Fransa, İngiltere vb. ülkelerin kapalı diktatörlük veya parlamenter sisteme geri dönmelerinin görünen iki nedeni vardır.

1- Esas olarak İşçi sınıfının devrim yapacak bir bilinç ve örgütlülük içinde olamayacak hale getirilmiş olması, 2- Genel olarak halkın açık diktatörlüğü onaylamayacak bir kültürel birikim içinde olmasıdır. Yani egemenlerin bu kararı almasında esas rol oynayan faktör, hem kendi aralarında ki farklılıkların varlığı, proletaryanın felç edilmesi(fiziki veya satın alınarak) ama aynı zamanda halk kesimlerinin aydınlanma sürecinde edindiği kültürdür. Eğer açık diktatörlüğü devam ettirecek bir aday bulup bunu hayata geçirmiş bile olsalar, bunu devam ettirecek şartları bulamayacaklardır.

Eğer açık diktatörlük sürdürülecekse doğaldır ki kitlelerin desteğinin alınması gerekmektedir. Aydınlanma sürecinden geçen toplumsal burjuva bilinç(anti baskıcı, anti dogmatik vb), iktidardakilerin, Monarşik-faşist (açık diktatörlük) yönetime geçmelerindeki en büyük engeldir. Bu açıdan feodalizmin tasfiye edildiği yani aydınlanma bilincini edinmiş halkların olduğu ülkelerde tek bir neden dışında faşizmin yeri yoktur. Oda: alttakilerin(sömürülen ve ezilenlerin) genel ve yaygın olarak Paris Komünarları düzeyinde bir bilinçlilik ve örgütlülük düzeyine gelmiş olmalarıdır.

Bu açık diktatörlük biçimi Avrupa’da feodalizmin tasfiye edildiği Fransa’da da sadece, 1871 Paris Komünü sürecinde yani geçici olarak uygulanmıştır. Eğer feodalizmin bugün sınıfsal olarak olmadığı ama ideolojik olarak varlığını sürdürdüğü kapitalist ülkelerde(ABD, İngiltere, Fransa, İsviçre, Hollanda ve İskandinav ülkeler) işçi sınıfı dışındaki sınıfların da Proletaryanın bilinç ve örgütlülük düzeyine ulaşıp onun mücadelesine destek verecek olurlarsa, gelecekte bilinmelidir ki tekelci burjuvazinin en vahşi ve en kanlı açık diktatörlüğüne şahit olacağız.

Bu açıdan bugüne kadar yapılan ‘Faşizm tekelci burjuvazinin en kanlı yönetim biçimidir' tarifi eksik ve yanlıştır. Çünkü bu dört ülkede tekelci ve tröst güçler esas desteklerini, dayanaklarını feodal sistemin ürettiklerinden aldılar. Tekelci Kapitalistlerin bu ülkelerdeki faşist iktidarları desteklemesi hatta işin işinde olmaları kadar doğal bir şey yoktur. Çünkü bu sınıfın daha fazla kar için yapmayacağı yoktur.  Kaldı ki Almanya ve diğer üç(3) ülkede gelişmiş bir tekelci burjuvazi kadar etkili olan esas sınıfsal dayanak feodalizmdir.

Ayrıca Nazizm’in izlediği Yahudi düşmanlığı(antisemitizm), holokost( Yahudi kırımı), pogrom(dinsel, etnik ve siyasi şiddet) ve genel olarak sürdürülen şiddet, Paris Komünü iktidarına karşı verilen savaşta görülmemiştir. Paris Komünü taraftarları dinsel, etik vb. nedenlerle değil sadece komünist oldukları için yok edilmişlerdir. Dolayısıyla tekelci burjuvazinin gelecekteki açık diktatörlüğü faşizm de, direnenler, daha doğru bir deyimle sadece sosyal olanlar, sınıflarına, dinlerine, etnik yapılarına, renklerine, cinslerine bakılmaksızın katledileceklerdir. Yani bu katliamda pogromlar, holokostlar soykırımlar olmayacak, sadece sosyal olanlar olacaktır. Tek çözüm kapitalist deryada Küba adacıklarını her yerde, her ilişkide ve her zaman çoğaltmak ve bunları birbirine sıkıca bağlamaktır.