12 Eylül sonrasında Almanya’da çıkan dergi ve kitaplar oldukça fazlaydı. Burada sözü edilen Türkiye’den genellikle mikrofilm olarak gelip Almanya’da çoğaltılan ve diğer Avrupa ülkelerine gönderilen yayınlar değildir, bu ülkede basılanlardır. Hepsinin adını hatırlamıyorum ve aklımda kalanları şöyle sayabilirim:

Devrimci İşçi çevresi tarafından Demokrat Türkiye çıkarıldı. Bu kesim aynı zamanda Türkei Info adlı Almanca bir dergi de çıkarıyordu. Her iki derginin de ömrü uzun sürmedi, örgütün faaliyetini durdurmasıyla birlikte yayınları da sona erecekti.

TKP çevresi Türkiye Postası adlı bir gazete çıkardı, TSİP çevresi ise Dayanışma adlı gazete ebadında aylık bir dergi çıkarıyordu.

TKEP çevresi Emek aylık dergisini çıkardı.

Başka dergiler de yayınlanıyordu ama belirttiğim gibi adlarını hatırlamıyorum.

Almanya’da bir dönem kültür-sanat dergileri de yayınlandı.

Bu konuda ilk örnek Berlin’de yayınlanan Yabanel idi.

Ardından 1982’de Direniş adlı bir dergi yayına başladı, 1984’te adı Yazın olarak değişti ve 2009’a kadar yayınını sürdürdü. Dergi on yıl hem Almanya hem de Türkiye’de yayınlanacaktı.

Duisburg’da Dergi adlı Almanca-Türkçe bir kültür dergisi yayınlandı. Hatırlayabildiğim kadarıyla yayınını birkaç yıl sürdürecekti.

Detmold’da Allı Turna adlı bir dergi çıktı. Keza Frankfurt’ta Demet adlı benzer bir dergi ancak iki sayı yayınlanabildi.

Berlin’de Parantez adlı bir şiir dergisi çıkıyordu, ne kadar zaman yayınlanabildiğini hatırlamıyorum.

Fransa ve Hollanda’da da benzer dergiler genellikle kısa ömürlü olarak yayınlandılar.

1980-1990 arasında Almanya’da çok sayıda kitap yayınlandı. Bunların bir bölümü devrimci romanlardı ve başlıca konuları sürgünlük ve ülkedeyken yaşanılan işkenceydi. Bunlardan bazıları Almancaya da çevrildi. Bu kitaplar edebiyattan çok bir çeşit iç dökme ihtiyacının sonucuydu denilebilir.

12 Eylül öncesinden başlayarak Türkiye’den bazı yazarlar Almanya’ya gelmek zorunda kalmıştı. Bunlar arasında en verimli olan Fakir Baykurt idi. Yüksek Fırınlar edebiyatımızdaki ilk Almanya romanı sayılabilir. Almanya’yı şöyle bir gören değil, bu ülkede yaşayıp bu ülkedeki Türkiyeli işçileri yazan bir yazardı Fakir Baykurt. Başka romanları ve öykü kitapları da yayınlandı.

Yusuf Ziya Bahadanlı’nın da birkaç kitabı çıkacaktı.

1980’li yıllarda ikinci kuşaktan yazarların çok sayıda yapıtı yayınlandı ama bunlar “sosyolojik edebiyat” belirlemesinin dışına çıkamıyordu. Konuları neredeyse aynıydı: Yaşadıkları sıkıntıları, iki kültür arasında kalmışlığı, yabancı düşmanlığını anlatıyorlardı ve hemen hepsinin ciddi dil sorunu vardı; Türkçeleri zayıftı.

Aras Ören, Habip Bektaş, Emine Sevgi Özdamar ise sonraki yıllarda da hatırlandılar.

Almanca yazanlar o yıllarda çok azdı; Saliha Scheinhardt’ı hatırlıyorum.

Hemen her büyük şehirde Türkçe kitapçılar vardı. Köln’de Ömer Özerturgut’un işlettiği dükkanı herkes bilir. Duisburg’da Kaynar Kitabevi vardı, Oberhausen’da ise Hüseyin Çölgeçen’in işlettiği başka bir kitapçı…

Bu kitapçılar uzun ömürlü olmadılar. Bir bölümü kitapla birlikte kaset ve CD satarak varlığını sürdürmeye çalıştı ama zamanla neredeyse hepsi kapandı. Yerlerine daha az sayıda yenileri açıldı ve bu işi inatla sürdürmeye çalışanlar hala bulunuyor. Zor ama değerli bir iş yapmaya çalışıyorlar.

12 Eylül’ün ağır kısıtlamaları gevşeyince kitap yazanlar Türkiye’de bastırıp Almanya’ya getirtmeye başladılar. Böylesi daha hesaplı oluyordu.

1980’li yıllarda yaşadığımız “Türkçenin bu ülkede geleceği var mıdır?” tartışmasını hatırlayan kalmış mıdır, bilmiyorum. Gelecek yazıda bunu anlatmaya çalışayım…