Dün Afganistandı patlayan. Patlamaların zaten hiç durdurulmadığı bir ülke.

Bugün Ukrayna patladı. Patlamaların zaten hiç durdurulmadığı bir ülke daha.

Şimdi, “Ukrayna Afganistan olur mu?” soruları.

Ve yine, yıllardır tekrarlanan “3. Dünya Savaşı başlar mı?” soruları.

“Savaş karşıtlığı ama nasıl, nasıl bir tutum almalıyız” yönlü sayısız bildiri, makale.

Dijital dünyada sayısız savaş-eylem fotoğrafı, sayısız tartışma-yorum trafiği.

Ve öyle ya da böyle, Pazar günkü Berlin yürüyüşündeki gibi yüz binlerce insan “Savaşa Hayır!” diyerek sokaklara dökülmekte.

Dünyanın dörtbir yanında, milyonlarca insan “Barınamıyoruz!Geçinemiyoruz!” diyerek sokaklarda.

İyi ki varlar!

***

Tıpkı Afganistan’ın patlatıldığı dönem gibi, Ukrayna patlatıldığında da SSCB’nin adı ve o tarih anılmaya başlandı.

Tüm bunlar tesadüf değildi!

Afganistan ve Ukrayna, hem yüzölçümü hem de nüfus itibariyle neredeyse aynı olan iki ülke. Coğrafi konumlanışları açısından da iki kilit ülke. Ancak aynı zamanda, birbirleriyle hiç ama hiç kıyaslanamayacak olan iki ülke!

Ve Emperyalist Paylaşım Savaşları daha yeni yeni dünyaya geldiği zamanlarda denenen, hayat hakkı bulması istenen “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” dahi, böylesi stratejik noktalarda bulunan ülkeler açısından, yapılan yüzlerce-binlerce uluslararası anlaşmayla birlikte çiğnene çiğnene zaten yok edilmiş vaziyette.

Şu günlerde tekrar adı anılan ve artık hiçbir hükmü kalmamış olan Minsk Anlaşması, bu açıdan sadece ama sadece küçük bir örnek!

Ukrayna'nın Rusya sınırına yakın bir bölgesi olan Donbass'ta, 2014 yılından bu yana Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan çatışmalar döneminde imzalanır Minsk Anlaşması. Ardından bu anlaşma tekrar düzenlenir. 13 Maddelik bu anlaşmanın en can alıcı maddesinin özeti şöyledir: “Donetsk ve Luhansk bölgelerinde ateşkes ilan edilip, bir tampon bölge kurulması. Bu tampon bölgede ağır silahların yasaklanması. Cephe hattının 50 ila 140 kilometre geriye alınması”. Bu sınır, Eylül 2014'te Minsk'te yapılan ilk toplantıda karar altına alınır. Artık yabancı savaşçılar ve paralı askerler de Ukrayna'yı terk etmelidir.

Bu anlaşma Rusya’nın, Polonya gibi, ‘taşeron NATO üyesi’ ülkeler arasına bir yenisinin daha eklenmesini engelleme çabalarıdır.

Kısaca: Bu tür anlaşmaların varlığından ve çiğnenip çiğnenmediğinden haberdar oluşumuz dahi ancak işgal-paylaşım savaşları döneminde olabiliyor. Bilmediklerimizin haddi hesabı yok, bu açık!

***

Geçtiğimiz günlerde, başta Almanya olmak üzere diğer bir dizi ülkenin de Ukrayna’ya savaş teçhizatı yardımında bulunması üzerine, esasta Almanya’da yüz binler sokağa döküldü.

Berlin’de yaklaşık 500 bin kişi sokaktaydı. SPD’nin (Sosyal Demokrat Parti) en yetkin yüzleri de bu yürüyüşe katıldı. Ukrayna’ya savaş teçhizatı aktarımı, “Ukrayna Halkı’nın yanındayız! Rusya işgaline son vereceğiz!” gibi, halkın geniş bir kesiminin savaş karşıtlığıyla özdeşleştirilerek meşrulaştırılmaya çalışıldı.

Bu ‘başarılı bir hamle’ gibi görünse de, İklim Aktivistleri, İşgal Karşıtları ve antifaşist gruplar yine silah üretilen, doğanın katledildiği bölgelerdeki eylemlerine devam ettiler.

Bu grupların eylemlerine polis saldırırken, yüz binlerin yürüdüğü sokaklarda, parlamenterler de orada olduğu için “Pandemi Önlemleri” dahi unutuluverdi.

***

Medyanın, “Bu tarihsel bir dönemeç. Yeni bir tarih yazılıyor. An an bu dönemi kaydediyoruz. Dünya yeni bir tarihi evreye giriyor” yönlü, reklam spotları hâlinde püskürttüğü ‘3. Dünya Savaşı’ söylemleri, ne yeni ne de yersiz.

Nihayetinde, pandemi süreci öncesinde de kızışan topraklar hep yakılmaya devam edilecek.

Pandemi döneminin daha da derinleştirdiği kriz ve “İklim Krizi” diye anılan, duymaktan dahi kaçındığımız doğanın çığlıkları, emperyalist ülkelerin ‘sürdürülebilir bir iktidar’ hırsını daha da pervasızlaştırdı. Bu daha da boyutlu hâle gelecek.

Federal Barış Konseyi Komitesi Eş Sözcüsü Lühr Henken’in, “Alman askeri giderlerindeki patlama- Ne için?” adıyla hazırladığı, 40 sayfalık bir broşür yayınlandı.

Bu broşürün içeriğini, istatislikleri-rakamları sıralamadan, kısaca şu şekilde özetlemek de mümkün: Broşürde, Almanya’nın 2035 yılına dek silah endüstrisinde yakalamayı planladığı gelişim seyri, geliştirmeyi planladığı ürün çeşitleri ve bunların hangi boyutlara varacağı döküme edilmiş. Bu ürünlerle birlikte, NATO çeperi içinde ve dışında hedeflenen ihraç-kâr istatistikleri belgelenmiş.

Ve 2008 yılından itibaren, özellikle pandemi döneminde artan silah üretimi ve silah sanayinin ülke gelirindeki payı belgelenerek, bu oranın 2035 yılına dek, çılgın bir patlama seyrinde süreklilik yakalayacağı verilerle açıklanmış. Sadece zırhlı savaş teçhizatlarındaki üretim artışının önceki yıllara göre 20 kat hızlanacağı, bunun ne boyutlara varacağının tahminlerimizin çok daha ötesinde olduğu-olacağı belirtilmiş.

Bu broşürde, nükleer silah üretimine yapılan yatırımların –gizlilik kapsamındakiler de ek bir gösterge olarak ele alınıyor- boyutu hesaplanılarak, bu silahların kullanılmama ihtimalinin neredeyse sıfır olduğu belirtiliyor. Yani bugüne dek bu silahlar zaten kullanılmakta ve yeryüzüne-yeryüzündeki canlılara verdiği hasarlar gizlenmekte.

***

-Pandemi sürecinin en az bir 5 yıl (on yıl olarak yapılan net belirlemeler de var) daha devam edeceği;

-Doğanın tarumar edilişinin süreceği ve iklimlerin tüm canlıların hayatını sürekli ve daha boyutlu bir şekilde tehdit eden bir değişim göstermeye devam edeceği;

-Dijital dünyanın insan algılarında yarattığı bozulmaların giderek artan bir hızla hüküm sürer hâle geleceği;

-Silah endüstrisinin, teknolojik olanakların daha boyutlu üretimlere imkân sunmasıyla da birlikte, kâr döngüsünde vaz geçilmez-esas dal olarak daha yıllar boyunca hüküm süreceği; yani yeryüzünün çok daha boyutlu savaşlara tanıklık edeceği;

-Yapılan uluslararası Mülteci Konferansları ve imzalanan anlaşmalarla birlikte, sayısız ülkenin kapısının savaş mağdurlarına kapandığı, kapanmaya devam edeceği;

-Barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi en temel insan haklarının dahi boyutlanarak çiğnenmeye devam edeceği gerçekliği, artık bir tahmin olmanın çok çok ötesinde.

Avrupa’daki antiemperyalist, antifaşist sayısız grup, aralıksız sokaklara dökülünen böylesi bir dönemde; “ÜCRETLİ EMEKÇİLER İÇİN EN KARA GÜNLER” başlığını atarak, bir FARKINDALIK yaratma çabasında ısrarlı.

Bir tarafta bombalanarak nihayetlendirilen hayatlar, diğer tarafta açlık sınırına mahkûm edilen milyonlar.

Bir tarafta, artılarıyla-eksileriyle devam eden jet hızında bir sanal iletişim döngüsü ve bu döngünün insan denen canlı üzerinde yarattığı düşünsel-davranışsal tahribatlar.

Farkındalık!

Ücretli emekçiler açısından karardıkça kararan günlerdeyiz!

Farkındalık!