Türkiye’de son haftalarda Cumhur İttifakı ve başkanlık rejimi tarafınden gündeme getirilen “yeni anayasa” tartışmaları toplumsal gündemi başka alanlara çekerek bir yandan muhalefeti köşeye sıkıştırmak, öte yandan daha da önemlisi toplumun içinde bulunduğu ekonomik kriz, işsizlik ve korona pandemisinin tüm toplumu gerdiği bir dönemde dikkatleri dağıtmaktan başka bir işlev görmüyor.

Muhalefete istemeyerek de olsa medyada‚ yeni anayasa'yı birlikte yapalım çağrıları sadece zaman kazanmaktan başka bir şey ifade etmemekle birlikte, var olan ve fiillen işlemeyen başkanlık rejiminin ömrünü daha ne kadar uzatabiliriz çabalarıdır.

Var olan başkanlık sistemi çökmüş durumda.Toplumun hiç bir sorununa cevap vermekten uzak, ve yanlızca günü kurtarma çırpınışlarıdır. Başkanlık rejiminin ömrünün bugüne kadar uzamasının ise parlamentodaki muhalefetin başarısızlığından kaynaklanmaktadır. Bu ortamda yapılacak‚ yeni anayasa‘ veya‚ yeniden kuruluş anayası‘ içinde bulunulan toplumsal sorunlara cevap vermekten uzak kalacaktır. Bu tartışmaya ortak olmak olsa olsa başkanlık rejiminin ömrüne biraz daha ömür katarak, onun ayakta kalmasına hizmet eder.

Geçmiş dönemlerde de AKP iktidarı tarafından siyasal konjonktüre bağlı olarak dönem dönem anayasa tartışmaları gündeme getirilerek tartışıldı. Her tartışma sonrasında daha katı totaliter, tek adam rejimininin kurumsallaşmasını sağlayan mekanizmalar getirildi.

Her şeyden önce yeni bir anayasa tartışmasıyla hedeflenmesi gerekenin toplumsal barışın nasıl sağlanacağının hedeflenmesidir. Bugünkü başkanlık rejimi bunu sağlamaktan uzaktır. Muhalefetin de bu konuda net bir duruşu yoktur. Yanlızca demokratik parlamenter bir sistem talep etmek ve bunu işlemeyen bir parlamentoda yapmak ise sorunları çözmez, daha da derinleştirir.

Parlamenter sistemin tümden yok edildiği, fiilen işlemediği bir ortamda rejimin toplumun içinde bulunduğu bugünkü sorunlara cevap vermesi mevcut parlamento içinde değil, dışarda aranmalıdır.

Yeni bir Anayasa toplumun tüm sosyal ve siyasal katmanlarının katılımı ve ihtiyaçlarının dikkate alındığı tekliflerden oluşur. Demokrasisiz bir özgürlük düşünülmediği gibi, özgürlüklerin olmadığı bir barışta düşünülemez.

Toplumsal barışın en temel sorunlarından biri şüphesiz Kürt sorunudur. Kürt sorunu çözülmeden ve Kürt sorununa kalıcı bir çözüm getirilmeden içinde bulunduğumuz toplumsal krizi atlatmak bir hayalden öteye gidemez. Bugüne kadar Kürt sorununun çözümünde izlenen militarist-askeri çözümün başından itibaren sorunlu olması, diğer sorunları da - ekonomik ve sosyal sorunları da – daha da derinleştirmektedir.

Barış istemek ve 40 yıla yakın bir süreden beri dökülen kana son vermek, her şeyden önce bu savaşta çocuklarını yitiren anaların ve toplum olarak hepimizin ortak özlemidir.

Yanlızca rejim cephesinden bakılarak‚ rejimin Kürtler ile yapılacak görüşmelerle de Kürt sorunu çözülemez. Kamuoyuna yansıyan haberler ve gelişmeler değerlendirildiğinde uluslararası boyutu olan ve bölge halklarını da kapsayacak derece de önemli olan toplumsal bir sorunun halen tek taraflı yanlızca güvenlik sorunu olarak ele alındığı görülmektedir.

Bununla birlikte kamuoyuna yansıyan ve rejimin agendasında gizli de olsa gündemde tutulan Abdullah Öcalan ve MİT arasında çizilecek bir yol haritasından hareketle tek taraflı bir çözümü topluma dayatmakta, daha doğrusu Kürt halkına çözüm olarak sunmakta, çözümün çözümsüzlüğü demektir.

Rejimin gündeminde tuttuğu bu gizli agendası yanlızca İmralı katılımlı bir Kürt sorununa çözüm ise en önemli sorun olarak duran anayasa tartışmalarını da çözümsüzlüğe götürür.

Yeni bir anayasa ve toplumsal barış tek taraflı bir çözüm değil. Toplumsal barış taraflar arasında yapılan ve tüm tarafların (Sendikalar, Sivil toplum örgütleri, yerelden gelen toplum temsilcileri, kadın örgütleri, gençlik örgütleri, Üniversiteler, Azınlık temsilcileri ve Kürt halkının belirlediği temsilciler, Belediyeler -Yerel yönetim temsilcileri) istemlerinin dikkate alındığı bir antlaşma olmalıdır.

Gündemdeki tartışmalara bakıldığında ise tek taraflı, Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) gibi, uluslararası kurluşların güvencesinin olmadığı bir sürecin Kürtlere ve toplumun tüm katmanlarına dayatılacağını haber vermektedir. Her şeyden önce barışı kalıcı kılacak en önemli faktör olan demokrasi sorunu ve insan hak ve özgürlüklerinin anayasal güvencesi olacak olan bir Anayasa ise – tartışmalara rağmen – somut olarak henüz ortada görünmemektedir.

Parlameto dışında başlatılacak yeni bir anayasa girişimi toplumun tüm sosyal ve kültürel kimlik ve bireylerini kapsadığı ve temsil ettiği oranda başarılı olacaktır. Her şeyden önce toplumun temel dinamiğini oluşturan Aleviler ve diğer dini Azınlıklar bu sürece katılarak yapılacak yeni bir anayasanın taşıyıcı direkleri olmalıdır. Bugün sürdürülen yeni anayasa tartışmalarında gerek rejim cephesinde ve gerekse muhalefet cephesinde bu sürecin kalıcılaşmasını kılacak olan anayasal bir güvence sunan bir program bulunmamaktadır.

Türkiye’de Kürt sorunu başta olmak üzere diğer azınlıkların ve kültürel kimliklerin – bunlara bireyler dahil – haklarını anayasal bir temele oturtmadan sağlanacak olan bir barış geçici olarak silahların susmasını ve ölümlerin olmamasını geçicici de olsa sağlayabilir, ama kalıcı bir barışı getiremez.

Sonuç olarak; yeni bir anayasa ihtiyaçlara cevap verecek, toplumu sosyal, siyasal, kültürel olarak gelecek yüzyıla taşıyan bir teklifler bütünü olarak görülmelidir. Toplumun sosyal, siyasal ve ekonomik ihtiyaçlarını, kişilerin özgürlüğünü de kapsayacak şekilde dini ve inanç gruplarının yaşam biçimlerini de güvenceye alan, toplumsal örgütlenmelerin de hukuki temelinin sağlandığı demokratik, özgürlükçü anayasal bir sistem, Kürt sorunu başta olmak üzere tüm kültürel kimliklerin sorunlarının da çözümünü beraberinde getirecektir.

Anayasa tartışmaları yeni bir barış sürecini de kapsayacak şekilde ele alınmalıdır. Yeni bir Anayasa en başta insan onuru ve haysiyetinin korunduğu, kişilerin yaşam hakkı ve özgürlüğünün güvenceye alındığı, kadın ve erkek eşitliğinin ortak bir yaşam için en temel hak olduğu, düşünce ve basın özgürlüğü, örgütlenme ve direnme hakkı, yerel yönetimlerin idari yapılarının yeniden şekillendirildiği ve yetkilerinin genişletildiği, bölgelerin kültürel kimliklerinin – dil, din, inanç ve yaşam biçimlerini de kapsayacak şekilde – dikatte alındığı yeni bir teklifler bütünü olarak görülmelidir.

Özgürlükleri temel alan bir Anayasa, Kürt sorununu da beraberinde çözer.