Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan, Mustafa Yalçıner, Hacı Tonak, Metin Güngörmüş ve Ahmet Erdoğan’dan oluşan gerilla timi, 31 Mayıs’ta Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesi İnekli köyü yakınlarında bir ihbar üzerine askeri birlikle çatışmaya girerler. Grup aslında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın da katılacağı merkez gerilla grubudur. Fakat Deniz-Hüseyin ve Yusuf yakalandıkları için, dağdaki bu gerilla grubuna katılamazlar. Gerilla timi, girdikleri bu çatışmada Sinan-Kadir ve Alpaslan arkadaşları kaybeder. Diğerleri de yakalanır.  

Bu yazıda hem arkadaşlarımızı analım hem de onların sayesinde, toplumda bilinçli olarak yayılan ciddi dezenformasyonları deşifre edelim derim. Çünkü halk düşmanı devlete karşı verilen mücadeleyi örtbas eden, dönemimizde her türlü haksızlığı ve vahşeti yapan devleti, kötü hükümetlerle eşitleyip, aklayan anlayışlara karşı; gerçekleri, bir kere daha, arkadaşlarımızı kaybettiğimiz bugün dile getirelim istedim.  

  1. Birinci çarpıtma; ‘Deniz kimseyi öldürmedi’ üzerinden hareket edip onu anan ama Mahir ve İbrahim’i görmezlikten gelen anlayış. 

Deniz doğru kimseyi öldürmedi! Hatta diyebilirim ki devrimciler mecbur kalmadıkça hiçbir kimseyi öldürmez. Fakat kendilerini, birileri öldürmek isterse, onlara karşı tüm güçleriyle savaşırlar! İşte bu savaşta da birileri( örneğin devlete hizmet eden polis ve askerler) ölebilir. Bu devrimcilerin adam öldürmesi olarak algılanmaz! Bu, devrimcilerin, kendilerini öldürmek için gelenlere karşı bir öz savunması ve haklı savaşları olarak bilinmelidir. Dolayısıyla Deniz-Hüseyin ve Yusuf, yakalanmayıp dağda arkadaşlarıyla buluşmuş olsalardı, onlar da Sinan’lar gibi askerlerle çatışacak ve belki de Ordu birliğine büyük zayiatlar verdireceklerdi. Bu durumda hala Deniz-Hüseyin ve Yusuf, aynı şevk ve heyecanla anılacak mıydı? Hiç sanmıyorum! Eğer onları anacaksanız, görmek istediğiniz sonuçlardan değil, onların ideallerinden yola çıkarak bunu yapmalısınız. 

Evet, Deniz ve arkadaşları; hem halkı tutuşturacak bir kıvılcım olmak, hem de üzerlerine gelen Türkiye Cumhuriyeti ordusuyla savaşmak için, THKO’nun programı doğrultusunda dağa çıkıp, gerilla savaşı vermek üzere örgütlenmişlerdi. Bunun Marxist açıdan o günkü koşullarda doğru veya yanlış olduğunu analiz etmek ayrı, bu gerçeği olduğu gibi kabul edip onları çarpıtmadan anmak apayrı bir konudur. Deniz-Hüseyin ve Yusuf’u, ulusalcılık veya Atatürkçülük denen kalıba sığdırmadan bu rejime karşı başkaldıran gençler olarak anmaktır doğru olan!   

İkinci çarpıtma; Sinan ve arkadaşların eylemine ilişkin interneti açın bakın ve olayları incelemeye başlayın! Bu haberlerin çoğunda şu tespiti okuyacaksınız:  

“Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmesini önlemek için Malatya Kürecik’teki Amerikan radar üssüne baskın yapmaya Nurhak’a giden devrimciler, 31 Mayıs 1971’de çıkan çatışmada katledildi.”  

Her şeyden önce Deniz ve Yusuf’un yakaladığı tarih 16 Mart 1971'dir. Hüseyin’in yakalandığı tarih de 23 Mart 1971. İdam kararının çıktığı tarih ise; 9.10.1971'dir.  İdam edildikleri tarih de 6 Mayıs 1972! Sinan ve arkadaşlarının çatıştığı tarih ise, 31 Mayıs 1971. Bu tarihte, yani henüz idam kararının ortada olmadığı bir zamanda (6 ay öncesinde), Sinan ve arkadaşları, idamları önlemek için niye eylem yapsınlar ki? Olsa olsa onların kurtarılması için bir eylem planlaması içinde olabilirler! Bu, elbette ki mümkündür. Fakat onlar dağa arkadaşlarını kurtarmak için çıkmamışlardır. Zaten onlar gerilla savaşı için ordadırlar! Peki, neden haber yukarıdaki gibi servis edilmiş dersiniz? Bunun nedeni açıktır: Türk ordusuna karşı gerilla savaşı vermek için falan değil, sadece Deniz-Yusuf ve Hüseyin’i idamdan kurtarmak için dağa çıkmış devrimci gençlerdir onlar! Bu haberler sayesinde, Sinan Cemgil ve arkadaşları, sırf Deniz-Yusuf ve Hüseyin’i idamdan kurtarmak için eyleme giden gençler olarak tanıtılıyorlar. Hâlbuki onlar, Deniz-Yusuf ve Hüseyin’le önceden anlaşmış ve ona göre hazırlık yapıp gerilla savaşı vermek için gelmişlerdir oraya. Denizler ise arkadaşlarına katılmak için çıktıkları yolda, aksilikler nedeniyle yakalanmışlardır. Anlaşılıyor ki, Deniz-Yusuf ve Hüseyin’in dağa, ordu ve devlet ile savaşmak için gittiklerinin lafını duymak istemeyenler bulunuyor. Tıpkı Mahir’i yok farz ettikleri gibi onların(Denizlerin) ideallerini de görmemezlikten gelerek, kitlelerin bize dönük olan sempatisini ehlileştirmek istiyorlar!   

Geçmişteki mücadelemizle ve Marxist ilkelerle ilgili çarpıtmalar uzar gider. Çarpıtmaların devamını, ayrı bir başlıkta ele almak üzere anlaşalım.  

Ama şimdi burada, Sinan-Kadir-Alpaslan ve kalbi hala devrim için çarpan tüm devrimcileri saygıyla anıp, selamlamakla yetinelim.