“Çağdaşlarının anlatımından öğrendiğimiz kadarıyla, konuştukça devleşen Rosa Luxemburg, 15 Ocak 1919’da onu katledenlerin ve katlettirenlerin umduğunun aksine, öldürülemedi. O, dünyanın her yerinde ezilen ve sömürülen sınıfların kurtuluşu için verilen mücadelelerde yaşıyor. Ve evet, burjuvaziye inat, yaşamaya devam edecek!

Bu kitapta Rosa Luxemburg’un 1913’ten 1918’e kadar olan yıllarda topladığı bitki koleksiyonu tamamen yayınlanmıştır. 17 tanesi bitki koleksiyonunu içeren ve bir tanesi Breslau Hapishanesi’nde hazırladığı “Jeoloji ve Botanik Notları”nı içeren toplam 18 defter bulunmaktadır. Defterler tarihlendirilmiştir, münferit notlar da öyle. Bu koleksiyonun orijinali, 2009’da kayıt altına alındığı Varşova Akt Nowych devlet arşivindedir.

Rosa Luxemburg’un notları herhangi bir yorum eklenmeksizin kitaba alınmıştır. Tanınmış Polonyalı botanikçiler Hanna Werblan-Jakubiec ve Jakub Dolatowski’nin de 2009’da Rosa Luxemburg Vakfı için yayınladıkları Herbaryum’da belirttikleri gibi, söz konusu olan, hazırlanması büyük keyif verdiği anlaşılan bir amatör Herbaryum’dur.”

Sevgili Murat Çakır’ın çevirisiyle Herbaryum gözlerime deydiğinde, mahpuslardan gelen koca bir yılbaşı paketi de ellerimdeydi. İçerisinde sonbahar boyunca rüzgârın havalandırmaya savurduğu çiçeklerin, kurutulup “Yılbaşı Hediyesi” olarak derlendiği sekiz sayfalık bir sergi de vardı. Ve elbette tüylerim diken diken, gözlerim dolu “Bu kitabı en iyi zindandakiler hisseder. Tarihin en çıplak gerçeklikleri ve değerleri onların hayat yolculuklarında atmakta hâlâ” diye düşünüverdim.

Rosa, Botanik ve Herbaryum

Açıkça ifade etmekte çekince duymuyorum: Serde Peyzaj Mimarlığı okumuşluk ve botanik dersi görmüşlük olmasaydı, Rosa’nın ve o dönemde bu herbaryumu muhafaza eden yoldaşlarının amaçlarını anlamam mümkün olmayacaktı.

Bitkilerin nasıl büyüyüp çoğaldığını, hareket ettiğini ve beslendiğini inceleyen bilim dalına botanik denir. Doğadaki tüm canlılar gibi, bitki âleminin de üremesinden yayılmasına, gelişiminden evrimine tüm incelemeler evrensel olarak Latince’yle ortaklaştırılır. Ve bilim insanları bu ağacı, evrensel olarak Latince ile ortak bir şekilde büyütürler. Bu güne gelindiğinde, beslenmeden ilaç üretimine, insan ve diğer canlılar arasındaki farklılıkların keşfine dek tüm bilimsel çalışmaların bir parçası da botanik bilmidir.

Rosa’nın Hapishane Mektupları olarak yayınlanan küçük bir el kitapçığının kapağına da kurutulmuş bir çiçek kondurulmuştur. Botanikle az ya da çok haşır neşir olanlar bilir. Tıpta ders olarak alınan anatomi dersi kadar zor bir öğrenme sürecini gerektirir botanik. Eğer bir keşif yolculuğundaysanız, bitkileri tıpkı bir kobay gibi sınıflandırmanız, analiz etmeniz ve izlemeniz gerekir.

Bu sadece bir biriktirme-koleksiyon değil, bilimsel bir deney-izleme sürecidir. Tıpkı diğer canlı türlerinin adım adım keşfedilme yolculuğu gibi, bitki soy ağaçları da böyle ayrıştırılmıştır tarihte.

Herbaryum, bu muazzam çalışma! O dönemde, büyüteç bulmanın dahi lüks olduğu zamanlarda. Büyük bir ısrarla, bunu da yapmış Rosa! Hapishane Mektupları’ndaki bitki bilgileri alışverişinin sebebi buymuş. Ki bu alışverişten bir kesiti kitabın sonunda da göreceksiniz. Mektuplaştığı tüm yoldaşları bu çalışmadan haberdardır. Ayak bastıkları her ülkede, bilimsel olarak henüz tanınmadığını düşündükleri yeni yeni bitkiler toplamaktadır.

Bu herbaryum neden “amatör” bir çalışma olarak tanımlanır?

Bu çalışmayı tarihe bir belge olarak kazıyanlar, Rosa’nın Herbaryumu’nun “amatör” bir çalışma olduğunun altını özenle çizerler. Amatör olarak tanımlanmasının sebebi, bu herbaryumun üniversitelerdeki botanik araştırmaları zincirine katılamamış olmasıdır. Bu konuya vakıf olan yoldaşları, Rosa’nın Herbaryumu’nu bu zincire katabilecekleri umuduyla büyük bir itinayla korurlar ve muhafaza etmeyi başarırlar. Ancak savaşlar, saldırılar, alınan darbeler ve kapitalizm-sosyalizm arasındaki geçiş denemesi sancıları maalesef buna fırsat tanımaz.

Kâr değil insan!”, “Kapitalizm öldürür!” dediğimiz şu zamanlarda Rosa

Ve 1800’lerin sonları, 1900’lerin başları kapitalizmin pervasızca gelişiminin en çıplak hâlde izlenebildiği zamanlardır. Üretim ilişkilerinin insanı kendine ve kendi emeğine dahi ne denli yabancılaştırdığının en çıplak hâlde izlenebildiği zamanlardır. Onlar ise zaten bu gelişimin nereye varacağının farkındadır. Onlar keşif çağlarının devrimcileridir. Ve bu keşiflerin sadece seyircisi değillerdir. Eğitimleriyle, bilgileriyle ve pratikleriyle direk bu keşfe katılanlardır. Çağ, yeryüzünün Sosyalizm denen yeni bir sistemle tanıştığı bir çağdır. Onlar hayatlarını, başka bir dünyanın bilimsiz-bilgisiz yaratılamayacağının büyük sancılarıyla dolduranlardır.

Ve gelelim günümüze:

İklim Aktivistleri diye andığımız, içerisinde ağırlıklı olarak bilim insanları ve gençlerin “Kâr değil insan!” diyerek haykırdığı bir kesim var. İklim Grevleri’ne dünya çapında milyonların katıldığı anlarda, en bilinen-tanınmış parlamenterler bu aktivistlere “Hakların yürünerek, protestolarla elde edildiği çağlar geride kaldı” diye saldırmaya başlarlar. Bu saldırganlıklarını frenleyemezler. Çünkü “Ya Barbarlık, Ya Sosyalizm” tarihini de hepsi tanır. Kavram olarak sosyalizmin hayli prestij kaybettiği bu asırda, tarihe yazılan ve silinemeyen söylemlerden dahi muazzam derecede korkarlar.

Gençlik ve Rosa

İşte böylesi bir tarihsel süreçte gençler hâlâ, Rosa’nın sözlerini kuşanmaktan onur duyarlar. Rosa’nın “Okuyun, öğrenin, her şeye rağmen sakin ve neşeli kalın...” dediği, hapishane mektuplarından öğrenmeyi denerler.

Rosa’nın Mahkeme Heyeti’ne meydan okuyuşunu, “Hadi şimdi cezalandırın beni!” deyişini büyük bir coşkuyla kuşanmaya devam ederler. Neredeyse her gün haklarında yeni davalar açılan bu gençler, moral-güç olarak bunları kuşanabilmektedir hâlâ.

Henüz Paris Komünü deneyimleri sırasında Louise Michel, bilmin gelişimiyle doğan kolaylıkların insanın insana vurduğu bu zinciri kırmanın hizmetine sunulacağını hayal eder. Tüm bedeniyle üretim zincirinde sömürülen insanlığın, teknolojik kolaylıklarla bu zincirlerden kurtulabileceğini hayal eder.

Ardından, kapitalizmin gelişimiyle birlikte, çağ artık Clara Zetkin’in milletvekili olarak katıldığı son parlamento toplantısında, “Elinizden gelse güneşi dahi pazarlayacaksınız” dediği gibi bir çağa evrilir.

Bilmin-teknolojinin gelişiminin, insan emeğini daha az kullanarak üretime seferber edileceğine olan umut, Sosyalizm döneminde de büyük çabalarla bir gerçekliğe dönüştürülmeye çalışılır. Emperyalizm Çağı daha kapsamlı barbarlıkları gerektirir.

Marx ve Engels hayatlarının son yıllarında bu döngünün bilim-teknik-doğa-insan zincirindeki etkilerini çözümlemeye girişir. Onlar da fizikten matematiğe, kimyadan biyolojiye bir çok alana el atmak durumunda kalırlar.

Ve Rosa Luxemburg! Kitapta gözlerinizin önüne serilecek olan anılarla yüklü, yeni yeni keşfedilmekte olan bitki soy ağaçlarını ayrıştırmaya çalışırken kapkaranlık bir çağa girilmiştir yeniden. Kapitalizmin gelişim hızı, insan canının öneminin hiçleştikçe hiçleşmesi, iç çatışmalar, yoldaşlarının katledilmesi-tutuklanması, takiplerden kaçışlar. Ve tüm bunların içerisinde sosyalizmin sorunlarının insanlık tarihinde çözüm bulup bulamayacağının muazzam kaygıları!

Karl Liebknecht kuş cıvıltılarıyla ilgili kitaplar ister mahpushanedeyken. Yanısıra da coğrafya, fizik ve kimya.

Rosa da öyle. Yanısıra da botanik kitapları ve kurutulmuş çiçekler.

Şimdiler! İçerisinde bulunduğumuz çağ.

Bilimsel keşiflerle sadece yeryüzünün değil gökyüzünün de işgal edilmeye yeltenildiği, insan denen canlının böylesi üretim ilişkileri içerisinde âdeta bir doğa parazitine dönüştürüldüğü bir çağ.

Böyle bir çağda, insanlığın bir kesimi tıpkı Rosa gibi, “İnsanlarla temasa girmek artık beni daha az teskin etmekte. Bu yüzden yakın bir zamanda eski çağlara çekileceğim, tıpkı kutsal Antonius gibi” demekte.

Yıkan ve yok eden kapitalizme karşı, yapan bir alternatif yaşam tarzı üretmeyi denemekte. Her tarihsel dönemde olduğu gibi, başka bir dünyanın mümkün olduğuna en çok geleceği çalınan gençlik inanmakta. Avrupa topraklarındaki bu pratik süreçte, diğer ustalardan biraz daha ayrıcalıklı olarak Rosa örnek alınmaya devam edilmekte.

O karanlık zamanlarda Rosa’nın mektuplarını bitirdiği şu satırlarla: “Okumaya ve öğrenmeye asla ara vermeyin. Ve her şeye rağmen sakin ve neşeli kalın!”

Tıpkı çağın yeni yetişen fidanları gibi, Herbaryum’u, o karanlık zamanların en canlı müzesiymişçesine yüreğine katanların çoğalması umuduyla.

Kitabın künyesi: Rosa Luxemburg Herbaryum. Çeviren: Murat Çakır. Ceylan Yayınları 2023.