AKP iktidarı anti demokratik uygulamalarla bir profil çizmektedir. Meclis'e, yine halkın gözünün içine bakan değil, liderlerinin gözünün içine bakan milletvekilleri doluşmuştur.

Saray'ın siyasetçileri, toplum nezdinde taşıdıkları ağırlık ya da dalkavukluklarıyla ödüllenen bu çark danışıklı dövüş ile devam ediyor.

Seçim meydanlarında birbirine atıp tutan partiler hâkim sınıfların çıkarı söz konusu olduğunda yan yana gelerek sistemin yanında saf tutuyorlar. Sisteme muhalif olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için, savaş tezkeresinin geçmesi için ittifaklar yapıyorlar. 

Ahmet Davutoğlu, atama ile önce Dışişleri Bakanlığı ve ardından Başbakanlık koltuğuna oturtulduktan sonra sistemin sesi, soluğu oldu.

Kürd şehirlerinde cinayetler işlendi, katliamlar yapıldı. Öldürülen kadın gerillaların çırılçıplak vücutları sokaklarda sürüklendi ve teşhir edildi. Kürd gençleri polis panzerlerinin arkasına takılıp sürüklendi. Cizre'de, Sur'da, Silopi'de öldürülen insanların cesetleri günlerce sokak ortalarında bekletildi. Evler tank-top mermileri ile delik deşik edildi. Bunların sorumlusu kimdir? Emirleri uygulayan kim, uygulatanlar kimlerdir? Bu vahşetin sorumlularına hakkını helal edenler kimlerdir? Kürdlerin sesini, soluğunu, nefesini, hayat damarlarını oluşturabilecek ne varsa kesilmeye, tıkanmaya çalışılmasını isteyenler kimlerdir?


Özürlü Cumhuriyet, anti demokratik yoluna devam ediyor. RTE, niçin bu kadar tahammülsüz yazan-çizen-üreten insanlara? Bilhassa eleştirel düşünen beyinlere yönelik bu derin kin nereden geliyor? AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı RTE yeni bir kadercilik ürettiler. Egemen siteme itaat bağlamında söylemleriyle hizmet ederek. Hâkim sınıflara bağımlı olanlar itaatin; emekten yana olanlar ise karşı olmanın, itaatsizliğin, eleştirinin ve sorgulamanın sembolüdür. Bu anlamda, iktidarın yanında olmak kolay, emekten yana olmak ise zor bir iştir. Emeğin köklü bedelleri vardır. Çünkü emek en kutsal insanlıktır.

Türkiye'nin demokratik bir Cumhuriyet olmasını bu kafalardan beklemek demokrasiye, insan haklarına haksızlıktır. T.C' nin gelişkinlik düzeyinde ne kadar geride kaldığının çarpıcı örnekleri saymakla bitmez. Ama en çarpıcısı anti demokratik uygulamaları ve unutturma kültürüdür…

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Türk Ocakları’ndan başlayan ırkçı ocak kültürü ile Ülkü Ocakları, Alperen Ocakları ve Osmanlı Ocakları gibi yeni bir faşist güruhun sokaklara çıktığını görüyoruz. Uzunca bir süredir, Kürd bölgelerine ait araçlar plaka numaralarından dolayı silahlı, taşlı sopalı saldırılara uğruyorlardı. Son dönemlerde ise Kürd işçilerine saldırılar gündeme geldi. Faşist Ocaklar, egemenlerin kölesi olup emekten yana olan insanlara saldırıyorlar. Emekçilere saldıran Faşistler için bu kutsal bir görev olmaktadır; O denli kötüler ki, işçilere saldırıyorlar. . Saldırganlığını sokağa yansıtıyorlar.. Ve yalnız buldukları bir Kürd’ ün, ya da sıkıştırdıkları küçük bir emekçi topluluğun üzerine linç etmek üzere çullanıyorlar. Genellikle saldırı anında devletin kolluk kuvvetleri de ortalıkta oluyor.

İstanbul'da, Ankara'da, Samsun'da İzmir'de ve Erzurum'da  inşaatlarda çalışan Kürd işçilerine; Ordu'da, Giresun'da vd fındık toplamaya giden Kürd işçilerine saldıranlar kimlerdir? Dinci ve milliyetçi kitle ruhunu besleyen AKP ve sermaye'ye bağımlı partileri, hakim sınıflar tarafından açıkça destekleniyor ve himaye ediliyor. Hatırlarsak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından “vatandaş tepkisini gösteriyor” sözleriyle açıkça ifade edildi. Ne hikmetse o vatandaşlar ya pompalı tüfekle kitleye ateş açan, ya da Kürd işçilerine saldırıp linç girişimi yapan faşistler oluyordu. AKP'nin açıktan beslemesi ve himayesi yürütme gücünün açık desteği ile sınırlı değil. Bunların, sokaklara salınıp himaye edildikleri ortadır.

CHP'nin Cizre, Sur, Silopi kasabına hakkını helal etmesi, Alperen Ocakları, Osmanlı Ocakları, Ülkü Ocakları, Vatan Parti’li Ulusalcılar ve Sözcü gazetesinin ırkçı yayın çizgisi; Kürd düşmanlığında güçlendirerek besleniyor. Türk Solu Dergisi adlı “ırkçı güruhun” tüm kışkırtmaları, CHP'nin HDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasında izlediği yol MHP'nin ve AKP 'nin statükocu yapısı  unutamadıklarımız.

Sorun ilericilerin, demokratların devrimcilerin birlik ve dayanışma gücünü ve tabii ki alternatif gücünü artırması sorunudur. Hâkim sınıfların tetikçisi olan dinci ve ırkçı-milliyetçi saldırganlığa karşı emek mücadelesini geliştirme sorunudur. Dinci-ırkçı safsatanın cilasını kazımak elbette hiç küçümsenemez, ama sorunun ekseni sistemdir. Egemen sistemin kendi içinde ki çatışkılarına karşı emekçilerin kendi düşlerini birlik ve dayanışma içinde söylemeleri kesin bir zorunluluktur.