Her ulustan insanın kafalarındaki milliyetçi, ırkçı ve ortaçağ karanlığındaki şoven düşünceden vazgeçmedikleri sürece, geleceğe güvenle bakmak mümkün olmayacaktır.

Almanya'da ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yaşayan Türk ve Kürtler, Türkiye'ye izine gidiyorlar. İzinden dönenlerin anlattıkları inanılır gibi değil. Büyük şehirlere gidenlerin anlatımları şöyle: "şehirlere taşralardan çok sayıda insanlar gelmiş. Tamamen yabancılar dolmuş. Eskiden olmayan kriminal olaylar öyle çoğalmış ki hiçbir şey eskisi gibi değil". 

İstanbul'dan gelenler ise: "İstanbul çok kötü olmuş. Taşra kentlerden İstanbul'a gelenler şehrin karakterini değiştirmiş. Eski İstanbul kalmamış! Caddelerde değişik yabancı insanlar dolaşıyor". 

Yani Türkiye'den izinden dönenlerin çoğu "Türkiye'ye Suriyeliler dolmuş adım başına Suriyelilerden geçilmiyor, ülkemiz öylesine yabancılar dolmuş ki, o güzelim ülke berbat olmuş." diye dert yanıyorlar. 

Anlatımlar devam ediyor: Kriminal olaylar alabildiğine çoğalmış, caddelerde dilenen Suriyelilerden geçilmiyor. Her adım başında bir dilenci var. İnsanı bırakmıyorlar ki serbest dolaşsınlar...

Öte yandan Türkiye'de sokak röportajlarında Avrupa'dan giden insanları dinliyoruz. 'Güzelim ülkemize Suriyeliler dolmuş ve her şeyi batırmışlar. Öyle olmuş ki eski Türkiye yok artık. Ülke kötü yönde çok değişmiş..."

Avrupa'da ve genellikle de Almanya'da Türklerin ve Kürtlerin Suriyeliler için söylediklerini, bazı Almanlar da buradaki göçmenler için söylüyorlar: 'Ülkemize her yerden yabancılar doldu. Adam bıçaklama yaralamalar ve öldürmeler ve her türlü pislik var' diyorlar. 

Göçmen kökenliler kendi aralarında 'İtalya ve Almanya da Türkler çoğaldı, bıçaklama ve kriminal olaylar arttı.' derken, İspanyollar da diğer göçmen azınlıklar için benzeri şeyleri söylüyor. 

Kısacası; Almanya'ya bir sen önce gelenlerin bir bölümünün kendilerinden sonra gelenleri sevmedikleri gibi aşağıladıkları sıkça yaşanmaktadır. 

Bu düşünce tarzı, sadece bilinçsiz insanlarda değil, bilinç seviyesi yüksek akademik kişilerin bir kesimi de benzeri şeyleri söyleyebiliyor. 

Geçmişte de böyle şeylerin olduğunu tarihe baktığımızda görebiliyoruz. Bazı kaynakların iddiasına göre Avrupa da yaşayan Jön Türkler de yurtdışında okuyup Türkiye'ye döndüklerinde ülkede yaşayan azınlıklara karşı milliyetçi-ırkçı ve şovence davranmışlardır. 

Bu sadece Türkler için geçerli değildir. Konuya yönelik İran kökenli göçmenlerin anlatımlarına göre bu ve benzeri davranışlar İran'da da yaşanmıştır. Yurtdışında okuyan İranlıların bir bölümü ülkelerine döndüklerinde benzeri davranışlar içinde olmuşlardır. 

Bu tür yanlış düşünce tarzı, insanlar içinde devamlı var olmuş ve ne yazık ki var olacaktır. Kendileri Avrupa da göçmen azınlık olarak yaşayıp milliyetçi-ırkçı ve şovenistlerin kendileri için söylediklerini, kendileri de ülkeye dönüşlerinde göçmenler için söyleyebiliyorlar. 

Avrupa da ev ararken, iş ararken, meslek yeri ararken horlanıp aşağılanmalarına rağmen Türkiye'de evi olan Almancılar Suriyeliler ve diğer göçmenlere evlerini kiraya vermiyorlar. Burada Almanların bir bölümü de benzeri şeyleri yapıyor: 'Yabancılara ev kiralamam' diyorlar. 

Her ulustan insanın kafalarındaki milliyetçi, ırkçı ve ortaçağ karanlığındaki şoven düşünceden vazgeçmedikleri sürece, geleceğe güvenle bakmak mümkün olmayacaktır.

Evrensel insani değerler olarak; hoşgörüyü yani başkasını horlamadan aşağılamadan barış içinde bir arada yaşama kültürünü benimsemek gerekir. 

Hiçbir toplum homojen olmadığı için toplumlarda değişik düşünce tarzı da var olacaktır. 

Milliyetçiliğe, ırkçılığa ve şovenizme taviz vermek, günümüzün küresel dünyasında asla kabul edilemez. Buna karşı mücadele verilmelidir. 

Milliyetçiliğin, ırkçılığın ve şovenizmin insanlık düşmanı hastalıklı bir düşünce tarzı olduğu bilincimize kazınmalıdır. 

Hiçbir insanın ve kültürün diğerinden üstün tarafı olmadığı gibi her kültürde değişik yönler vardır. 

Herkesin kültürüne, yaşam biçimine, anane örf ve adetlerine saygılı bir şekilde birlikte yaşama öğrenilmelidir. 

Dünya çok küçüldüğü gibi yeniden bir göç dalgası başlamıştır.  

İnsanlar, savaşlardan, tabiatın verdiği zararlardan, politik düşüncesi ve dini baskılar nedeniyle ülkesini terk ediyorlar.

Yeni bir göç dalgası ile başka ülkelere gitmek zorunda kalıyorlar. 

Bunlara karşı her bireyin görevi, ön yargısız, insancıl davranması gerekliliğidir.