Avrupa da yaşayan göçmen ailelerinde, korona virüsü nedeni ile aile içi şiddet artmıştır. Okulların tatil oluşu nedeniyle öğrenciler okula gidemediği için evde kalmak zorundalar. Topluca oyun oynamaları yasaklandığı gibi oynayacakları yerler de kapalıdır.

Seyahat yapılamadığı gibi, müzeler, sinemalar ve tüm eğlence yerleri de açık değildir. Çocukların kendi okul arkadaşlarını  davet edip birlikte oynamaları da yasaklanmıştır. Aile fertlerinin bazılarının çalıştığı iş yerleri de kapalı ve onlar da evde kalıyorlar.

Genellikle göçmen aileleri çok küçük evlerde  yaşıyorlar. Ev kiraları Almanya da çok yüksek olduğu için, bunu finansa edemiyorlar. Koronavürüs, yaşamı alt üst etiği gibi, aile içi şiddetin tırmandığı bir süreci de beraberinde getirmiş bulunuyor. Kadınların erkekler tarafından  dövülmeleri ve çocuğunun gözü önünde şiddete maruz kalması oldukça sık yaşanmaktadır. Şiddetin insanlık düşmanı bir metot olduğunu hâlâ bazı erkekler şiddet yanlısı oldukları için anlayamıyorlar.

Görsel ve yazılı basına baktığımız da, her gün çok sayıda kadının şiddete maruz kaldığını görüyoruz. Koronavürüs nedeniyle Polis raporlarında aile içi şiddetin bir hayli yüksek olduğu bir gerçektir. Polise gitmeyen, basına sızmayan şiddetin de bir hayli yüksek olduğu kesindir.

Göçmen ailelerinden, aile içi şiddetten dolayı kadın sığınma evlerine gelen kadınların sayısında büyük bir artış olmuştur. 

Korona virüsü dolayısıyla ailelerde doğal olarak ekonomik zorlukların doğduğu ve geçim sıkıntısı çekildiği bir gerçek. Bunun, daha da derinleşeceği kesin. Hiç kimse durumun sonunun nasıl olacağına ilişkin kesin cevap veremiyor. Bu hallerde aile içi şiddete başvurmadan, içinde bulunulan şartlar göz önünde bulundurarak günlük yaşamı normal olarak devam ettirmek esas hedefimiz olmalıdır.

Çocuklar için evde oynayabilecek oyuncaklar ve oyun alanları tedarik  edilmelidir.

Geçim sıkıntısı olan aileler iş ve iş bulma kurumuna ve ya sosyal daireye bas vurmaları gerekir.

Çoğu erkek hala, kadını yatak ile mutfak arasında düşünen erkek egemen özel mülkiyet anlayışından vazgeçmiş değil. Kadına şiddet uygulayan erkek; çok aciz, güçsüz ve haksız olduğu için bu metottan vazgeçmelidir.

Göçmen aileler, ataerkil aile yapılarından vazgeçmedikleri sürece, şiddete bas vuracaklardır. Erkeğin, ailede egemen anlayışından bir an önce vaz geçilmelidir.

İçinde yaşanılan sivil toplumların kural ve kaidelerine uyum sağlanmalıdır.

Uyum sağlanırken, şiddetten vazgeçmeyi fakat kendi sosyal örf ananelerimizden vazgeçilsin demek istemiyorum. Ama feodal döneme ait çoğu örf ve ananeler günümüzde geçerliliğini yitirmiştir.

Çağımızın sivil toplum anlayışı ile  kadın ve  erkek eşitliği, sonuna kadar aile içinde uygulanmalıdır. Bu çok doğaldır ve insani-modern ilkelerin başında yer alır.

Kendi aile içi sorunlarımızı  kesinlikle çocukların yanında tartışarak onlar, buna alet edilmemelidir. 

Aile içi şiddetle büyüyen çocuklar, yaşamları boyu çok büyük olumsuz etkilileri üzerilerinde taşıyorlar. Onlar da kendi babasından öğrendikleri şiddeti kendi eşine, çocuklarına ve çevresine uyguluyor.

Korona virüs, daha bir süre günlük yaşamı etkileyeceğe benziyor. Günlük yaşam normale dönünceye kadar, daha da özen gösterip, kural ve kaidelere uymak gerekir.

Şiddetin hiç bir zaman sorunların çözümünde başvurulacak bir metot ve yöntem olmadığının altını çizerek lanse etmek istedim.