İnsan. Dünyanın merkezinde kendini gören.

İnsan. Evrenin merkezinde dünyayı gören.

İnsan. Bir gezegenin üzerinde, icat ettiği aletlerle onu patlatana dek “kâr, kâr, kâr” diyerek tepinip duran. Abartısız, canavarlaşan!

***

Gecenin görünmez bilmecesi. Patladı yeryüzü büyük bir çığlıkla. Çatılar, duvarlar, sütunlar, pencereler, kapılar, merdivenler, bardaklar, çanaklar, mobilyalar, televizyonlar, bilgisayarlar, biblolar, tablolar, abajurlar, faturalar, tapular, senetler, diplomalar, fotoğraflar, kitaplar, hatıralar, çiçekler, böcekler, ağlayan bebecikler. Hepsi koca bir bilinmezliğe gömülüverdi.

Patladı yeryüzü, büyük bir çığlıkla. Çiçekler, böcekler, hayvanlar ve insanlar. Canlı ve cansızların sesleri karıştı birbirine. Cansızlar şiddetle gürledi. Canlıların sesi bir ıslık kadar silikleşti. Elbet gün ışıyacaktı yine. Elbet gece dönecekti güne. Ve elbet çözülecekti bu görünmez bilmece.

Gün ağardı. Yeryüzü yine patladı. Yine aynısı. Gecenin bilmecesi günde de büyüdü. Çözülemedi, çözülemedi. Büyüdü, büyüdü, büyüdü...

***

Gün geçti. Günler geçti. Nefesiniz hâlâ bedeninizdeydi.

Bedeninize çöktü harabelerin saltanatı. Bedeninize! Parçaladı bedeninizi. Kesti nefesinizi.

Gün geçti. Nefesiniz hâlâ bedeninizdeydi. Saat neydi, zaman neydi? Dediler ki gün geçti. Bir gün daha. Bir daha bir gün. Daha daha günler. Uzanamadı size eller. Neler düşündünüz, nasıl acı çektiniz, nasıl umutla direndiniz, Son Nefesiniz’i nasıl verdiniz. Hiç bir zaman bilemeyeceğiz.

Bir değildiniz. On değildiniz. Yüz, bin değildiniz. Milyonlarca canlıydınız. Hepiniz, işte böyle bize veda ettiniz.

***

Siz daha Son Nefesiniz’deyken, çoğunuz henüz Son Nefesi’ni dahi umutla korurken, büyük insanlık yeni sahneler kurdu bu göçüğün üzerine. Hem de hiç vakit kaybetmeden. Klasik “umut yaratma” senaryolarına sıvıştı bütün suçlular. Klasik “mucizeler” yine. Ve ardından. Ardından, bu senaryoları usanmadan canlandıracak denli insanlıktan uzaklaşanlar.

Dolarlar, marklar düşmeye başladı dillerden. Yardım meblağları. Tapular. Miras hakları. Yeni bina projeleri. Alma-satma mukabeleleri. Ve seçim başlıkları. Henüz cesediniz dahi soğumamıştı.

Bazılarınızın cesedi bulunamadı. Bazılarınızın cansız bedenleri numaralandı. Bazılarınız kayıplara karıştı. Ardınızda kalanların umutlu bekleyişleri açlığa, soğuğa, susuzluğa, tuvaletsizliğe karşı direnişe geçti. El kol bağlandı.

O kadar çoktunuz ki, artık kimseye “hayrınız” dokunamazdı. Kollar başka çokluklara ulaşmak üzere sıvandı.

Evet evet! Henüz cesediniz dahi soğumamıştı.

Bu da koca bir insanlık sınavıydı. Ve maalesef kaybedildi!

***

Hangi sergilere sığacaksınız şimdi siz? Hangi arşivlere? Hangi anmalara? Hangi belgesellere, hangi filmlere? Bu yeryüzü tarihinin hangi parçasına ve kimler tarafından, nasıl ekleneceksiniz? Adınız, kim olduğunuz dahi numaralama çağına terkedilmişken hem de!

On bir kent. Yüz yılların tarihi, yaşanmışlığı, dili, kültürü, taşı, toprağı, böceği, çiçeği, insanı, hayvanı. Kocaman bir fay kırıldı. Ve laf oyununa gerek yok, altında kalan sadece milyonlarca canlı oldu.

***

Siz! Henüz farkında değilsiniz! Bu insanlık sahnesinde yenildiniz. Siz! Henüz farkında değilsiniz. Aynı insanlık sahnesinde, aynı tehlikeler içerisindesiniz. Siz! Ne dünya evrenin merkezinde, ne de siz dünyanın merkezindesiniz. Siz! İşte bunu anlamaktan yana saf belirleyemediğiniz için yenildiniz. Biz! Sevinemedik sizin yenilginize. Bu büyük yenilginiz, günlerce can çekişen insanların Son Nefesleri’nin dahi terk edilmesiydi. Bu büyük yenilginiz, milyonların bir kez daha sevdiklerini kaybedişi ve evsiz-yurtsuz kalışıydı.

Ey Son Nefesi terk edilmişlikle, kimsesizlikle damgalananlar: İnsan olmakta, Son Nefesiniz’de kaldık biz. Az değildik, az değiliz. Kattık yüreğimize Son Nefesiniz’i. Hem de bunun son olmadığını bile bile.

-------------

Güney Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran tarihli 104. Sayısında; 3 Mart Dünya İklim Grevi öncesi İklim Aktivistleri’nin üzerinde tartışmalar yürüttüğü yazarlardan yazıların çevirileriyle birlikte yayınlanmıştır.