Sevgili okuyucular,

Kürt sorununda başlatılan barışa yönelik çabaların giderek yoğunlaşması ve ‘silahlarını teslim edip çıksınlar’ söylemi, başbakan tarafından her fırsatta dile getirilmeye başlandı.

AKP kurmayları, PKK gerillalarına yönelik olarak sürekli açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bu açıklamalara ek olarak MHP ve CHP den de çatlak sesler çıkaranlar tarafından hava birazda bulandırılmak istenmektedir.


Kendilerini, ‘ülkenin efendisi, Türkiye’nin sahibi olduklarını’ zanneden, ‘akli selimler’ kısacası fikir fukaraları, ülke zemininde başka insanların yaşam hakkının olmadığı varsayımındalar.

Bu fikir fukaralarına sormak gerek, bu ülke sadece sizlerin ve efendileriniz mi?  Bu ülke bu topraklar üzerinde yaşayan, Türk, Kürt Ermeni, Süryani, Rum, Yahudi, Ezidi Alevi, Sünni, Hıristiyan ve tüm insanlarındır.

Bu ülke, kendini ‘beyaz türkler’ olarak ifade edenlerin, tek başına yaşadığı bir ülke değildir. Bu topraklarda unutmayın ki, farklı ulus, ulusal azınlıklar ve inançlar yaşamaktadır. Aynı zamanda, farklılıklarımız, zenginliğimizdir.


İttihat ve Terakki Fırkası'nın ve onun devamlılığı olan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, topluma dayattığı, tekçi zihniyet iflas etmiştir. Türk İslam sentezi kurgulaması, Türkiye toplumunu içinden çıkılmaz sorunlara sürüklemiş ve ülkemizi kan gölüne çevirmiştir.

Modern Dünya ve Türkiye toplumlarında, Türk İslam sentezi kurgulamasıyla idarecilik yapmak, artık mümkün değildir. Takke düşmüş, kel görünmüştür. İflas etmiş faşizan düşüncelerle, tekçi zihniyetlerle ülke idare etmek, toplumları yönlendirmek mümkün olmayacaktır.


Gelelim Kürt gerillalarının ülke dışına çıkışlarına!


Başbakan R.T. Erdoğan ve ‘beyaz türklerin’ bunlar ülkeyi, ‘terk’ etsinler, başka ülkelere gitsinler söylemlerine.

Peki, nereye gitsinler ve neden gitsinler? Ülkemiz sınırları içinde, gerilla faaliyetlerinde bulunanlar bu ülkenin, bu toprakların insanları değiller mi, yoksa? 

Bu insanlar uzayın bir başka gezegeninden, Türkiye ve Anadolu toprakların da ışınlanarak, var olmadılar. Unutmayın ki, Kürt coğrafyası, Kürdistan toprakların bu insanların önemli bir bölümünün anavatanıdır.


Bir insana doğduğun toprakları, ‘terk’ et, yaşamını bir başka ülkede, ‘ikame’ et demek kadar, abesle iştigal olabilir mi?

Ülkeyi, ‘terk’ etmelerini istediğiniz insanların, lider kadroları her fırsatta, ‘’bizler buralara piknik yapmaya çıkmadık’ açıklamasında bulunmaları, ne ifade etmektedir?

Dağa çıkmalarının ana sebeplerinden bir tanesi, bu insanlara doğduğu toprakları dar etmek ve yaşam hakkı tanınmamasıdır. Yine bu insanlara bu toprakları, ‘terk’ et demek, akıllı bir politik argüman değildir.


Eğer bir barış sağlanacaksa, Türkiye deki toplumsal katmanların en büyük arzusu, barışın sağlanmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi inkarcı, yok sayan politik argümanlarından vazgeçmelidir. Ortak yaşam alanlarının ve birlikte yaşamanın, koşullarını yaratmalıdır.

Silahlı güçlerin karşılıklı olarak, birbirlerine olumlu yaklaşmaları, silahların değil barışın egemen olması için ortak çabaların yoğunlaşması gerekmektedir.


Başbakan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkililerinin, barış dilini daha çok öne çıkarması gerekmektedir. Konuşma üslubu değişmeli, barışa vurguda yoğunlaşılmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt gerillalarını ülke dışına ‘çıkarma’ ve onlardan, ‘kurtulma’ zihniyetinden vazgeçmelidir. Ülke dışına çıkarma yerine, toplumla, doğdukları ve yaşadıkları topraklarla tekrardan bütünleşebilmeleri için entegre politikalarına ağırlık verilmelidir.


Sonuçta, ‘zorlama’ nedenlerle ülkeyi, ‘terk’ edecek insanlar, sonuçta doğduğu topraklarına, vatanlarına geri döneceklerdir. Tekrar dönmeleri de, en doğal haklarıdır.

Bu nedenle AKP, Başbakan ve kendilerini, ‘ülkenin efendisi’ zannedenler, barışa yönelik politikalarında toplumsal gerçeklerden kaçmak yerine, gerçeklerle yüzleşmeyi yeğlemelidir.

Barış ancak karşılıklı atılacak adımları eseri olabilir. Başkalarından taviz bekleyerek olmaz!

02.04.13