Belçika'daki spektaküler dışişleri bakanı değişimi sonucu yaşananlar sevgili Aziz Nesin'in 1962'de Zübük dergisindeki ünlü mizahi sloganını anımsatıyor

Geçen haftaki "Avrupa başkentinde sol helalcilik" başlıklı yazımda Belçika'da NATO konusunda farklı tavır alabilen sol ve yeşilci partilerin daha önce Valon ve Flaman bölgelerinde oybirliğiyle kabul ettikleri "hayvanların uyuşturulmadan boğazlanmasını yasaklama" kararına Brüksel'de İslamcı örgütlerin, özellikle de Türk Diyaneti'nin baskısı altında yüz seksen derece çark ederek hep birlikte nasıl karşı çıktıklarını yazmıştım.

Öyle ki, sol ve yeşil partilerin sırf Brüksel'in bazı belediyelerinde yoğun Müslüman seçmenlerin oyunu kaybetmemek hesabıyla yaptıkları bu operasyonun ardından hayvanları savunma örgütü GAIA'nın getirdiği yasaklama önerisine bütünüyle sahip çıkarak o doğrultuda oy kullanan sağcı ve milliyetçi partiler birdenbire laikliğin savunucusu kesildiler.

Belçika siyasetinde sürprizlerin ardı arkası kesilmiyor...

Yıllardan beri yeşil ve sol partiler yabancı kökenli seçmenlerin oylarını alabilmek için federal, bölgesel ve yerel seçimlerde aday listelerinin seçilebilir yerlerine Türk ve Faslı adayları yerleştirmeye özen gösterirken, sağ partiler yerli seçmenlerin oylarını çekebilmek için propagandalarını bazen yabancı düşmanlığına varan bir söylemle yürütür, aday listelerinde yabancı kökenli adaylara pek yer vermezlerdi.

Helal kesim oylamasının sonuçları üzerine medyada ve sivil toplum örgütlerinde tartışmalar devam ederken 15 Temmuz sabahı Belçika siyaset âlemi, mevcut federal koalisyonun iki büyük ortağından biri olan orta-sağ liberal parti MR'in inanılması güç bir açıklamasıyla sarsıldı.

Dışişleri Bakanı Sophie Wilmès'in ailevi nedenlerle istifa etmesi üzerine bu göreve uzun yıllar Belçika'nın Fransızca televizyonu RTBF'de haber sunucu ve büyük röportajcı olarak çalışmış bulunan, meslek yaşamında da sol sempatizanı olarak bilinen Hadja Lahbib getirilmişti.

Üstelik, bu denli hayati göreve getirilen Hadja Lahbib Valon ya da Flaman da değil, Cezayir’in Berber halkından bir göçmen ailenin çocuğuydu.

Babası Belçika kömür madenlerinde çalışırken 21 Haziran 1970’de bu ülkenin Bossu kentinde doğmuş olan Hadja Lahbib Brüksel Hür Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra yıllarca RTBF Televizyonu’ndan sunuculuk yapmış, Arte Televizyonu’nda da sosyo-kültürel programlar gerçekleştirmişti. Flamanca’ya da hakim olduğu için Flaman bölgesinin sanat dünyasını tanıtan programlara da imza atmıştı.

2013 yılında Uluslararası Kraliçe Elisabeth Piyano Yarışması'nın sunuculuğunu yapan Lahbib Aralık 2014’te 6 göçmen kadını konu alan “Sabret, sabret, cennetlik olacaksın” adlı bir belgesel, ardından Afganistan ve Orta-Doğu’da bir dizi röportaj gerçekleştirmiş, 2020’de Medya Eğitimi Yüksek Konseyi başkan yardımcılığına getirilmişti.

Hadja Lahbib'in Belçika'nın dışişleri bakanı olması, bu ülkede yabancı kökenli yurttaşların eşit haklara sahip olması için 40 yıl önce başlatılan mücadelenin militanlarından biri olarak beni de son derece sevindirdi.

Üstelik, bu Hadja Lahbib'in beni sevindiren ilk başarısı da değildi, 90'lı yıllarda da Cezayirli bir kadın olarak RTBF Televizyonu'nun ana haber programında sunucu olarak göründüğünde de aynı kıvancı duymuştum.

1982 seçimlerini hedefleyerek Belçika'daki yabancı kökenli yurttaşlara siyasal haklar tanınması için Objectif 82 kampanyasını başlattıktan sonra yaptığımız toplantılarda bir gazeteci olarak ısrarla gündeme getirip tartışmaya açtığım konulardan biri, Belçika'da yabancı düşmanlığının kırılması için televizyonlarda mutlaka Türkiyeli ya da Kuzey Afrikalı gençlere de sunucu olarak yer verilmesiydi. Bu beklentimiz nihayet Cezayir'li Hadja Lahbib'le gerçek olmuştu...

Yabancı kökenli bir yurttaş olarak Hadja Lahbib'in dışişleri bakanlığı gibi önemli bir makama yükselmesi bittabi bu planda ilk örnek değil...

Bir İtalyan göçmen ailesinin çocuğu olan Elio Di Rupo Sosyalist Parti üyesi olarak 1992'den beri hem Valon bölgesinde, hem de federal düzeyde çeşitli bakanlık görevleri üstlendiği gibi, 2011-2014 yıllarında Belçika başbakanı olmuştu. 2019'dan beri de Valon Bölgesi'nin başbakanıdır.

Türkiyeli bir göçmen ailesinin çocuğu olan Emir Kır da, Sosyalist Parti üyesi olarak 2004-2012 yılları arasında Brüksel Bölge Hükümeti'nde devlet bakanlığı yaptığı gibi, 2012'den beri de hem Saint-Josse belediye başkanı, hem de Brüksel Parlamentosu'nda milletvekilidir.

Son yıllarda iki yabancı kökenli yurttaş daha bakan olarak Belçika'nın siyasal yaşamına damga vurmuş bulunmaktadır.

Türkiyeli bir Kürt ailesinin kızı olan Zuhal Demir milliyetçi Flaman partisi N-VA üyesi olarak 2019'dan beri Flaman Bölge Hükümeti'nde Çevre, Adalet, Turizm ve Enerji'den sorumlu bakan olarak görev üstlenirken, Iraklı bir göçmenin oğlu olan Sammy Mahdi de son iki yıl Federal Hükümet'te iltica ve göç işlerinden sorumlu devlet bakanı görevinde bulundu.

Üstelik, Sammy Mahdy geçtiğimiz ay bakanlık görevini bırakarak üyesi bulunduğu hristiyan parti CD&V'nin kongresinde tek aday olarak parti başkanlığına seçildi.

Zuhal Demir de, Flaman bölgesinde popülaritesi hızla yükseldiğinden, 2024 seçimlerinden sonra ya N-VA genel başkanlığı ya da Flaman Bölge Hükümeti'nin başbakanlığı için en güçlü adaylardan biri olarak görülüyor.

Başkentte Emir Kır'ın başında bulunduğu Saint-Josse dışında üç belediye daha 2018 seçimlerinden bu yana yabancı kökenli başkanlar tarafından yönetiliyor: Koekelberg Belediye Başkanı Faslı Ahmet Laaouej, aynı zamanda bir futbol yıldızı olan Ganshoren Belediye Başkanı Kongolu Pierre Kompany ve Ixelles Belediye Başkanı Yunanlı Christos Doulkeridis.

Bugüne kadar yapılan seçimlerde sol ve yeşil partiler yabancı kökenli, özellikle de Müslüman seçmenlerin oylarını alabilmek için yoğun bir propaganda ve kulis faaliyeti yürütür, federal, bölgesel ve yerel seçimlerde Fas ve Türkiye rejimlerinin tepki göstermeyeceği isimleri aday göstermeye büyük özen gösterirlerdi.

Bu nedenledir ki, özellikle Brüksel'de belli belediyelerin meclislerinde ve bölge parlamentosunda her fırsatta Ermeni Soykırımı'nın tanınmasına karşı tavır koyan, Tayyip rejiminin uygulamalarına destek veren önemli sayıda Türkiyeli politikacı mevcuttur.

Bu tavizkâr tutumlarının yaklaşan 2024 seçimlerinde daha da inanılmaz boyutlara ulaşacağı, geçen ay "uyuşturmaksızın hayvan kesimi"nin yasaklanması oylamasında Türk Diyanet Vakfı ve diğer islamcı kuruluşların desteğini kaybetmemek için sol ve yeşil partilerin yüz seksen derece dönüş yaparak red oyu vermeleriyle net şekilde ortaya çıktı.

İşte geçen hafta orta-sağ parti MR'in lideri Georges-Louis Bouchez'nin sansasyonel bir operasyonla Cezayirli Hadja Lahbib'i Belçika dışişleri bakanlığına getirmesinin ardında sol ve yeşil partilerin Brüksel'deki seçim şansına ciddi bir darbe vurma hesabının bulunduğu tahmin ediliyor.

Hattâ, bizim gibi kendisi de Schaerbeek Belediyesi sakinlerinden olan Hadja Lahbib'in, iki yıllık dışişleri bakanlığı süresince belli bir performans gösterebilirse, önümüzdeki 2024 belediye seçimlerinde MR tarafından bu belediyenin başkanlığına aday gösterilmesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Ancak şimdiye kadarki gazetecilik faaliyetlerinde ve kültürel girişimlerinde laik ve sola açık bir tutum sergilemiş olan Hadja Lahbib'in, üstelik şu sırada laikliğin tek savunucusu olma iddiasındaki bir partinin adayı olarak islamcı lobinin saldırıları karşısında ne denli başarılı olabileceğini iki sene sonraki seçimlere kadar dışişleri bakanlığında göstereceği performans belirleyecek.

Bu tepeden inme dışişleri bakanı tayininin Belçika'nın iç siyasetine etkileri dışında, bizi daha da yakından ilgilendiren yanı, laik, sola açık bir gazeteci olarak bildiğimiz Hadja Lahbib'in uluslararası ilişkilerde takınacağı tavırdır.

Basın toplantısında dışişleri bakanı olduğu açıklandıktan sonra orta-sağ bir parti olan MR'e yakınlık derecesini soran gazetecilere verdiği cevapta Hadja Lahbib şöyle diyordu: "Ne solcuyum, ne sağcı, ben tamamen özgürüm!"

Hadja Lahbib kendisini bakanlık, hem de çok önemli bir bakanlık koltuğuna oturtan partinin politik çizgisinden ne denli bağımsız hareket edebilecektir?

Gazeteler pazartesi sabahı Hadja Lahbib'in MR genel merkezinde partinin yöneticileriyle bir araya geldiğinde tamamen farklı bir dil kullanarak "liberal değerlerin savunucusu olduğunu" vurguladığını, bu nedenle de parti erkânı tarafından dakikalarca alkışlandığını duyuruyordu.

Daha da önemlisi, aynı gün Brüksel'de ilk kez katıldığı AB dışişleri bakanları toplantısında yaptığı konuşmada Ukrayna krizi konusunda ABD'nin, G7'nin ve NATO'nun dayattığı savaşçı politikalara tamamen sahip çıkarak "Ukrayna halkına yönelik saldırganlığı sona erdirmesi için Rusya üzerindeki baskıyı güçlendirmeli, G7 tarafından kararlaştırılanlara ek yeni yaptırımlar uygulamalıyız" diyor, Rus kurumlarına ve şahsiyetlerine yasaklamaların daha da güçlendirilmesini öneriyordu.

Ukrayna'ya operasyon yapan Rusya'ya karşı böyle tavır koyan bakan, yıllardır komşü ülkelerin topraklarına operasyon yapan, bugün de Rojava'yı işgal tehdidi savuran Tayyip rejimine karşı aynı tepkiyi gösterebilecek midir?

Yeni bakanın Belçika'yı temsilen katıldığı bakanlar konseyi toplantısının ardından PKK'nin de dahil bulunduğu "terörist örgütler" listesinin geçerliliğini altı ay daha uzatıldığı, Belçika Federal Meclisi'nin dışişleri komisyonunun da İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliğine kabulü kararını onayladığı duyurulmaktaydı.

O NATO ki, Tayyip'in de katıldığı Madrid zirvesinde, ABD'nin ve G7'nin yönlendirmelerine dayatmalarına itaat ederek, saldırı alanını sadece Avrupa'nın doğusuna ve kuzeyine yaymakla kalmıyor, Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Avusturalya'yı da yedeğine takarak Rusya, Çin, Hindistan gibi Asya devlerine karşı bir süper ittifak oluşturmaya, Pasifik Okyanusu'nu da kontrolü altına almaya çalışıyor.

Pasifiğe yönelik bu müstevli açılımına karşı China Daily gazetesinin 10 Nisan 2022 tarihli sayısında yayınlanan anlamlı karikatürü bu yazımın görselinde okurlarımla paylaşmak üzere kaydederken ister istemez aklıma sevgili Aziz Nesin'in 1962 yılında yayınladığı Zübük dergisinin hemen birinci sayfadaki başlığın altında yer alan o ironik slogan geldi takıldı:

"Ne sağcıyız ne solcu, futbolcuyuz futbolcu..."

Herhalde, Hadja Lahbib'in dışişleri bakanlığında da Belçika Devleti'nin dış politikası ABD, G7 ve NATO'nun emrinde aynı minval devam edecek.

Aynen Cumhur İttifakı'nda ve de Millet İttifakı'nda kümelenen partilerin hep bir ağızdan tekrarladıkları gibi:

"Ne sağcıyız ne solcu, NATO'cuyuz NATO'cu…"