Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ümit Özdağ ile yaptığı pazarlığın ortaya çıkması, sosyalizm düşüncesine yakın birçok aydını-demokratı, hatta sosyalizme yakın CHP’lileri, hayal kırıklığına uğrattı ve büyük tepkilere neden oldu. Bu davranışlar, ülkemizde aydınların ve küçük burjuva sınıfların kaçınılmaz kaderi gibi! Bu kesimler, proletaryanın sağlam ve istikrarlı bir hareketinin olmadığı süreçlerde, kitlesel olarak egemen sınıfların etkisi altına girmektedir. Hatırlayın RTE, sola yakın ciddi bir aydın kitlesini arkasına alarak, iktidarını 2013’lere kadar güle oynaya götürmüştü. ‘Yetmez ama evet’çi olan bu bin pişmanlar kervanına, şimdi de aynı sınıftan olan ‘ne yaptık biz böyle’ciler katıldı.

Sorunu çarpıcı biçimde ortaya koymak için bir örnek vermek gerekirse: geçtiğimiz seçimde Bay Kemal’in desteklemesini savunan ben, bugün de seçim olsa, RTE karşısında yine ona oy verilmesini savunurum. Çünkü Bay Kemal’den beklentilerimiz farklı. O, sınıfının ve devletinin gereklerini yerine getiren birisi ve bu tür davranışları normal. Eğer böyle davranmaz da kişisel değil, siyaseten tutarlı olmaya kalkarsa onu yaşatmazlar. 1974-78 yılları arasında siyasetten bağımsız ve tutarlı davranan Ecevit’e Mayıs 1977 yılında yapılan CIA menşeli kimyasal silahlı suikastı hatırlayın. Bu vb. tavırları önceden tahmin edebilmeliyiz. Edemiyorsak eğer, demek ki sınıfsal bir tahlil yapamıyor ve adımlarımızı bilinçli atamıyoruz demektir.

Bu sorunun sınıfsal ve tarihsel arka planına bakarak bu davranışlardan doğru sonuçlar çıkartabileceğimizi düşünüyorum.

Kısaca analiz etmemiz gereken iki başlık bulunuyor:

Birincisi; CHP’nin hangi sınıfın temsilcisi olduğuna bakmalıyız. Bay Kemal’in, eğer egemenlerin reformcu partisinin lideri olduğunu bilince çıkartmışsak, atacağımız adımları da ona göre atmış oluruz. Örneğin ben de Kılıçdaroğlu’na oy verilmesini savundum. Çünkü benim bu tavrımı belirleyen unsur, Bay Kemal’in RTE iktidarına göre nisbi de olsa bir rahatlama dönemi yaşatacak olmasıdır. Yani daha önceki seçime ilişkin değerlendirmelerimde de belirttiğim gibi, ‘RTE kırk satırcı, Bay Kemal ise kırk katırcıdır. Kırk katır, onlar için zaman kaybı iken, bizim için de zaman kazanmaktır. Kürtler dâhil tüm yoksul halk, bugün kafaları suya bastırılmış hava alamaz durumda. İşte bunun için bu destek, bir zaman kazanma, toparlanma ve güç toplama için gerekli olandır. Ama siz tutar da egemenlerin reformcu parti liderine umut bağlar ve onu devrimci bir lider gibi değerlendirirseniz, bu hayal kırıklığınız kadar normal bir şey de yoktur. Bu hayal kırıklığı yine ucuz atlattığınız bir kaza sayılır. Çünkü Bay Kemal iktidar olsaydı, bu bakış açısındakiler açısından yaşanacakları düşünmek bile istemiyorum. Yine Ecevit’i hatırlayın! Halkın Karaoğlan’ı ve devrimcilerin de desteklediği Ecevit, 1978 Eylül'ünde ABD ile anlaşarak karşı saflara geçmişti. MHP ile ittifak yaparak iktidar olmuş ve 1999 Aralığında Cezaevlerinde onlarca devrimci gencin kimyasal bombalarla yakılarak yok edilmesinin kararını vermişti.  

Ülkemiz, gerçek anlamda bugüne kadar hiçbir zaman mevcut legal anayasalarla yönetilmedi. Türkiye ne yazık ki Menderes dönemine kadar monarşik cumhuriyet sistemiyle, Demokrat Parti iktidarından sonra da NATO’ya girişimizle birlikte, gizli Kırmızı Anayasa ile yönetilmiştir. Bu Anayasanın varlığını dikkate almayan tüm siyasi analiz ve davranışların hükmü ve ömrü suya yazılanlar kadar olmuştur. Onun içindir ki komünist gençler, hem 12 Mart, hem de 12 Eylül'de tırpan gibi biçilmişlerdir. Bunun içindir ki 12 Mart’ta sağ ve ‘sol’ Cunta birleşerek üzerimize çullanmıştır. Bu nedenledir ki dönemin partisi AP ile CHP'den birçok milletvekili ortaklaşa arkadaşlarımızı darağacına yollamıştır. Bu sebepledir ki faili meçhul yani devletin işlediği cinayetler 75 yıldır devam ediyor. Ve bundan dolayıdır ki Kürtler, Türk boyu olmuşlar ve isimleri de karda yürürken çıkartılan ‘kart-kurt’ sesinden oluşmuştur. Ve en dramatik olanı da Kürtler; bu ülkenin kurtuluş savaşında canlarını verdikleri halde tek-tek, toplu halde tüm demokratik istekleri bastırılarak katledilmiş ve ötekileştirilmişlerdir. 1915 yılına kadar uzanan bu kanlı Cumhuriyetçi devleti, hem AKP ve sağcı partiler(siz akordu bozuk çıkışlara bakmayın), hem de ‘sol’cu CHP’liler savunmaktadır. Kırmızı Anayasayı kaldırmayı programına almayan hiçbir parti bizden değildir!

İkinci önemli gerçek ise, ülkemizin emperyalizm sistemi içinde bulunmasıyla ilgilidir. Türkiye, ABD’nin liderliğindeki emperyalist kapitalist sisteme bağlı, yarı gelişmiş bir ülkedir. Ülkemiz uluslararası şirketler oligarşisi tarafından yönetilmektedir. Bu ilişkinin siyasi kanıtını olan NATO, aslında bir Nazi organizasyonudur. ABD’nin yönettiği bu örgütün Irak'taki işkencelerini, Endonezya’daki milyonlarca komünistin öldürülmesini, Vietnam ve birçok Latin Amerika ülkesindeki katliamları, CIA aracılığıyla nasıl planladığını bilmemiz gerekiyor. Suriye’de Kürtlere destek vermesi tamamen Rusya’ya karşı bölgede kalabilmek içindir, yoksa Kürtleri çok sevdiği için değil!

Emperyalist sisteme bağlılığımızı gösteren en önemli ölçü ise ekonomik ilişkidir. Eğer ağır sanayiniz varsa ülkeye artı değer aktarabilir ve toplumun gelişmesini sağlayabilirsiniz. Ama ağır sanayiyi yani fabrika yapan fabrikaları ve gelişmiş teknolojik ürünlerin üretimini yapmanız için ABD’nin onayı gerekir. Yoksa ona rakip olursunuz! Örneğin Çin ve Japonya karşısında denge sağlamak için Güney Kore ve Tayland gibi ülkelere bu iznin verilmesi bizi şaşırtmasın.

Özetle CHP bu sistemi kabul eden, onun hiçbir vahşetine ciddi eleştiri getirmeyen ve tavır almayan bir siyasi organizasyondur. Tek sorun: 1- CHP tabanıyla Parti Yönetiminin karıştırılması, tek ve bir bütün gibi değerlendirilmesidir. 2- Feodal zihniyet ve uygulamalar karşısında eksik ve yetersiz de olsa cumhuriyetçi olmasının yarattığı yanlış algıdır. 3- Ayrıca bu hatalara bir başkası daha eklenmektedir: kişisel dürüstlükler ile siyasi kişiliklerinin karıştırılmaktadır. Her lider, RTE gibi kişisel ve siyasi kişiliğini birleştirmiş değildir. Yaşanan hayal kırıklıklarının arkasında bunlar yatmaktadır.   

Özetle emperyalist sistemin hem siyasi hem de ekonomik gerçeklerinin dışına ne RTE, nede Bay Kemal çıkabilir. En hızlı milliyetçi geçinen ırkçı ve faşist liderler de dâhil, bunların hepsi birer rüzgârgülüdür! Batı'dan ve içerdeki derinlerden gelen rüzgâra göre dönerler. Bu açıdan siyasi kişilikleri gelişmemiştir, duruma göre hareket eder ve bir dedikleri bir dediklerine uymaz. Parti içi protestoların nedeni ise: iktidar olamamanın suçlusu olarak Kılıçdaroğlu’nu görmelerinden dolayıdır. İlerici samimi kesimi saymazsak, bunların hepsi aynı b … soyudur.

Bizim de alternatifimiz ve bizim de gücümüz var. Bu güç proletaryanın içinde saklı olan kolektiflik-toplumsallık-disiplin ve teknolojidir. Bunu, sessiz ve sistemli bir şekilde örebilir ve tüm enerji ve imkânlarımızı bize güven veren birleşik bu güce aktarabiliriz. İşte bu perspektifle, siyasi taktiklerimizi belirleyebilir ve hayal kırıklıkları da yaşamayız.