Scholz hükümetinin politikalarının Almanya’da toplumsal kaosa, hatta kitlesel ayaklanma girişimlerine yol açacağına dair söylemler burjuva medyasında da yer almaya başladı. İşin ilginci halkı Scholz hükümetinin uygulamalarının sonuçları hakkında uyaranların Scholz hükümetinin bizzat üyesi olmaları. Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser, kimseden böylesi bir soru gelmemesine rağmen devletin şiddet aparatının olası toplumsal olaylara karşı hazırlıklı olduğunu açıklarken, savaş yaygaracısı Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock durup dururken “halk ayaklanmalarından” bahsetmeye başladı.

Baerbock’un, Nord Stream 1 boru hattının gaz türbini bağlamında yaptığı ilginç açıklaması şöyle: “Kanada kamuoyunda sorulan sorulara anlayış gösteriyoruz, ama onlar da bizim gaz türbinini alamama durumunda doğal gazımızın kalmayacağını ve halk ayaklanmaları ile meşgul olacağımızdan, Ukrayna’ya yardım edemeyeceğimizi anlamaları gerekiyor”. Her ne kadar bir hükümet üyesinin kendi politikalarının sonucu olarak olası halk ayaklanmalarından bahsediyor olmasının sıradan bir habermiş gibi muamele görmesi tuhaf olsa da bu bile tek başına “vatan cephesindeki” mezarlık sessizliği çabalarının başarılı olduğunu gösteriyor.

İç ve dış politikadan sorumlu bakanların bu kadar açıklıkla “ayaklanmadan” bahsetmeleri bilinçli bir tercih. Çünkü siyasi temsilcisi oldukları tekelci burjuvazinin önce Rusya’ya ardından Çin’e karşı saldırgan politikalara devam edebilmek, gerektiğinde de emekçileri muharebe meydanlarına sürmek için toplum çoğunluğunun rızasına ihtiyacı var. Olası protestolar bu hedef için rahatsız edici olsa da baskı mekanizmasını güçlendirmek için kullanılmaya ve protestoları örgütleyen güçleri gereksiz tartışmalarla meşgul etmeye yarayacaklardır. Nihâyetinde toplumun fertlerinin farklı biçimlerde sisteme entegre edilmeleri gerekmektedir.

Diğer yandan, son yılların gelişmelerine ve reformist Alman solunun zayıflığına bakarak, kendiliğinden gelişen olası toplumsal protestoların doğal olarak ideolojik farklılıklar taşıyacağını ve ırkçı-faşist güçlere etkin olma olanaklarını verebileceğini söyleyebiliriz. Çünkü hâlihazırda bireysel çıkarlar temelinde gelişen protesto hareketlerinin taleplerini toplumsal bağlamda bir araya getirebilecek ve bunları sınıf mücadelesi çerçevesinde örebilecek bir toplumsal-siyasi güç yok – veya var olanlar yeterince güçlü değil. Sonuçta gelecek korkusu, hiddet, çaresizlik veya bireysel durumlarının güvencesizliği nedeniyle sokaklara çıkması beklenen insanların talepleri toplumsal sınıf olarak kendi çıkarlarına ters düşen ve sisteme yarayan çözümler olarak şekillenecektir. Bugüne dek olduğu gibi.

Baerbock’un ayaklanmalar hakkındaki sözleri sol-liberaller tarafından “aptalca ve hatalı söylemler” olarak nitelendiriliyor. Ancak bu bir yanılgı, çünkü Scholz hükümetinin bakanlarının yaptıkları açıklamalar, Alman emperyalizminin yayılmacı hedefleri uğruna toplumu yönlendirmek ve şekillendirmek için bilinçli demagojiden ibarettir. Emekçilerin ve yoksul kesimlerin daha da yoksullaşmaya, çoklu krizlerin faturasını ödemeye, hak kaybına karşı yapacakları haklı her protesto eylemini, nasıl barış hareketinin “savaş yerine diplomasi” talebi “Putincilik” diye karalanıyorsa, aynı şekilde daha başlamadan “vatan hainliği” karalaması altına sokabilme çabasıdır.

Egemenler şüphesiz halk ayaklanmalarından korkmaktadırlar. Ancak bunlar, insanların bireysel korkularını ve beklentilerini ciddiye alan, ama aynı anda bunları ortak sınıfsal çıkarlar hâline dönüştürerek toplumsal mücadeleyi ören, sınıf bilincini aşılayan bir öncünün örgütleyeceği ayaklanmalardır. Asıl hazırlıkları böylesi bir ayaklanmayı engellemek, daha tohumu filizlenmeden ayaklar altına almak ve her türlü haklı talebi anında susturabilmek içindir.

********

Bugün dört haftalık iznimi kullanmak üzere yola çıkıyorum. Tatil için gitmeyi planladığımız yerlerde internete ulaşma olanaklarının zayıflığı ve biraz düşünme ihtiyacım nedeniyle yazılarıma 4 Eylül 2022’e kadar ara vermek zorundayım. Okurun anlayışına sığınıyorum. Sağlıcakla kalın.